HELALLEŞME VE HESAPLAŞMA...
Bilinler bilir; bilmeyenler için söyleyelim: Helalleşme insan ruhunun derinliğini ifade eden kutsal bir kelimedir. Ahrete inanan ve hayırda yarışan inananların, o dehşetli günde yalnız kalmamak ve sevaplarını başkalarıyla paylaşmak zorunda kalmamak için kullandıkları bir ifadedir helalleşme... Allah ve Onun Resulü Hz. Muhammed (s.a.v) helalleşmeye önem vermişlerdir. Ne var ki, bu kelime hayırdan nasibi olmayanlara çok yabancıdır; onlar bunu anlamazlar.
Rasulüllah (s.a.v): "Ahret günündeki mahcubiyet bu dünyadaki mahcubiyetten çok daha ağırdır ve telafisi yoktur" buyurmuş ve müminleri helalleşme konusunda teşvik etmiştir. Bu yüzden helalleşme adeta idrak ötesi bir duygunun paylaşılmasıdır. Helalleşen ya da başkasından helallik dileyen adam mütevazıdır; kıyamet günü başına neler gelebileceğini bildiği için hakkından feragat etmesini bilen biridir. Hayırdan nasibi olmayanlar ise, kabirden sonraki hayatla hiç de ilgili değillerdir.
Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor: "Mademki iyilikle kötülük bir değildir; o halde kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sımsıcak bir dost oluvermiştir." (Fussilet, 41/34)
Peki, kötülüğü en güzel şekilde savmaktan maksat nedir? Denilebilir ki, bunun manası, başkasının kötülüğüne karşı iyilikle mukabelede bulunmaktır.
Üstad Bediüzzaman bu konuda özetle şöyle der: "Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet fazlalaşır. Zahiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adaveti devam ettirir. Eğer iyilikle mukabele etsen, hasmın nedamet eder, sana dost olur. Arap Şairi Mütenedbbi'nin dediği gibi "İyi ve izzetli birine iyilik edersen, onu elde edersin. Kötü birine iyilik edersen, o daha da azar" kaidesine göre, mü'minin temel özelliği, kerîm olmaktır. Hasmın olan zat, senin ikramınla sana musahhar olur. Zâhiren leîm (çok kötü) bile olsa, iman cihetinde kerîm sayılır. Evet, fena bir adama "İyisin, iyisin" desen iyileşmesi ve iyi adama "Fenasın, fenasın" desen fenalaşması çok vuku bulur. Öyleyse, "Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler" (Furkan, 25/72) ve "Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, şüphesiz ki Allah da çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir" (Teğabün, 64/14) gibi Kur'an'ın kudsî düsturlarına kulak ver; saadet ve selâmet ondadır." (Mektubat, s. 256)
Kanaatimce Sayın Başbakan ayet-i kerimenin emrine uyarak hasımlarının kusurlarına bakmamış, bir tanesi dışında, gazetecilere ve siyasilere açtığı bütün davalarını geri çekmiş ve onları bağışlamıştır. İşte helalleşmek bütün bunları kapsayan, bir kavramdır. Ahreti de en az dünya kadar hesaba katanların, en önemlisi de hayırda yarışanların kullandığı bir kavramdır. Sayın Başbakan'ın geri almadığı davanın davalısı millete hakaret etmiştir. Dolayısıyla o davanın muhatabı millettir. Sayın Başbakan bu milletin yüzde altmışının aptal olduğunu iddia ederek millete hakaret eden bir adamı millet adına dava etmelidir; etmiştir. Fakat milletin affetmediği bir davalıyı Sayın Başbakan affedemez.
Sayın Başbakan'ın bu helalleşme çağrısı nasıl yankı bulur? Maalesef bazı insanlar hayır konusunda oldukça nasipsizdirler. Kimisi "Önce hesaplaşma olmalı, özür dilenmeli; sonra helalleşme olmalıdır" dedi. Kimisi de: "Ben Başbakan'ın samimiyetine inanmıyorum. Zaten kazanamayacaktı o davaları… Başbakan iki yüzlüdür ve bölücüdür…" dedi. Yazıklar olsun…
Bana göre bunu diyenlerin örfünde ve kültürlerinde "Helalleşme" deyimi fazla yer almamaktadır. Onlara göre, mütevazı olmak, hakkından feragat etmek, maddi ya da manevi haklarını bağışlamak ancak bir menfaat elde etmeye karşılık olabilir. Onlar bağışlamaktan, helalleşmekten ve hakkından feragat etmekten fazla bir şey anlamazlar. Başka bir ifadeyle, manevi derinliği olan ve ölümden sonraki hayatı ilgilendiren kavramlarla bunların işi olmaz. Onlardan bir prof. değimiydi ki, Mezarlığı giriş kapısına yazılan Kur'an ayeti için "Sinir bozucu" ifadesini kullanmıştı? Ne yazık ki, o prof. şimdi zavallı milletin vekili olmuştur…
Zaten Kur'an, insanları affetmenin, onları bağışlamanın ve hakkından feragat etmenin çok yüce bir duygu olduğunu ve herkesin bu yüce duyguya sahip olamayacağını açıkça ifade ediyor. Yukarıda 34. ayetini verdiğimiz Fussilet Suresinin 35.ve 36. ayetlerine bakalım: "Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna, ancak hayırdan ve olgunluktan büyük payı olanlar kavuşturulur. Eğer başkasını affetme konusunda şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın."