HAZAL'IN HİKÂYESİ

HAZAL'IN HİKÂYESİ

  Hazal Adıyaman’ın bir köyünde çiftçilikle uğraşan varlıklı bir ailenin kızı olarak doğar. Ailesi onu on altı yaşında istemediği bir adamla evlendirir ve Urfa’ya kalabalık bir aileye gelin gelir. Henüz kendisi çocuk sayılacak bir yaşta olmasına rağmen omzuna büyük bir yük bindirilir, Hazal’ın…

  Hazal gelin geldiği aileyi şöyle anlatıyor;

  “gelin geldiğim aile, çok görgüsüz ve cimri idi. Kendi arasında çok dedi kodu yapan, empati nedir bilmeyen, gelinlerini hizmetçi olarak gören vicdansız ve görgüsüz bir aile idi.”

  “gelin geldiğim ev kalabalık ve çok geniş bir aile idi. Bir evin içerisinde bir kaynana, bir kayın baba, iki görümce, iki elti, kayınlarım ve bir sürü çoluk çocukla aynı evde yaşamak zorunda kaldım.

  Evin en küçük gelini ben olduğum için neredeyse evin tüm işlerini bana yaptırıyorlardı. Üstelik insana saygı ve değer denen bir şey yoktu bu ailede…”

  Hazal beş yıl evli kaldıktan sonra eşini bir trafik kazasında kaybetmiş ve ondan sonra evlenmemiş. Dokuz yıldır bir kız, bir erkek iki çocuğu ile yaşıyor.

  Kendisine evlenmeyi düşünmedin mi diye sorduğumda; “eşimin ailesi bana çocuklarımızı bırak git dediler. Ben de çocuklarımdan ayrı kalmak istemediğim için evlenmek istemedim.” Diye cevap verdi.

  Hazal; çok sıkıntı çektiğini, yokluk ve zorluklar yaşadığını gözyaşları içerisinde anlatıyordu.

  Hazal; “eşimin ailesi, eşimden kalan payımızı bana ve çocuklarıma vermek istemediler. Beni çocuklarımla birlikte dışladılar. Hor gördüler. Ezdiler. Buna rağmen mücadelemden vazgeçmedim. Kendimin ve çocuklarımın hakkını sonuna kadar savundum ve sonunda hakkımız olan parayı alarak o parayla bir ev aldım. Tapusunu da çocuklarımın üzerine yaptım.”

  Hazal; “ben ilkokul mezunuydum. Bu arada ortaokul ve lise diplomamı da aldım. Şu an ehliyet almak için müracaat ettim. Ehliyetimi aldıktan sonra kendime ait ucuz/gücüme göre bir araba almayı düşünüyorum. Çocuklarımla işimizi görecek bir arabamız olsun istiyorum.” dediğinde ise çok seviniyordu.

  Hazal bir şeyler başarmanın verdiği mutluluğu sevinçle anlatıyordu. Ailede gördüğü baskı ve sözlü şiddeti ise hüzün ve gözyaşları içinde anlatıyordu. Onları adeta tekrar yaşıyor gibiydi.

  Hazal ile bir kurumda tesadüfen tanıştık. Yazar olduğumu öğrenince; “herkes ibret alsın ve belki bunlar topluma ders olsun diye, hayat hikâyesini anlatmak istediğini” söyledi. Tabi bu anlattıklarını yayımlamam şartıyla..

  Hazal; sana anlatacaklarımı köşende yayımla, bunu benim gibi ezilmiş tüm kadınlar adına yayımla. Yayımla ki insanlar ibret alsınlar. Aileler okusun ki kızlarını küçük yaşta evlendirmesinler. Kalabalık aile içine gelin göndermesinler. Kızlarının arkasında dursunlar…” diye iki üç kez tembihlemeyi de unutmadı…

  Şair; “ah derdini anlatamayan garip kullar ah..” diyordu. Evet derdini anlatamayan nice Hazal’lar var toplumda.