Hayrettin Kahraman Hocam'ın FETÖ Lideri Hakkında Önemli Bir Tespiti
1995’lerden sonra, yani F. Gülen’in yavaş yavaş siyasi bir figür olarak televizyonlarda ve medyada boy göstermeye başladığı sıralarda, kamuoyunda en hararetli tartışmaların başında başörtüsü meselesi geliyordu. Bir gazeteci televizyonda F. Gülen’e, “Hocam bugünlerde başörtüsü meselesi kamuoyunda çok tartışılıyor. Sizin görüşünüzü alabilir miyim?” diye sordu. F. Gülen, “Başörtüsü İslam’ın temel esaslarından değildir. Başörtüsü furuattandır” dedi.
Gazeteciler “Füruat” ile “Teferrüat” arasındaki farkı bilmedikleri için, hatta “Füruatın ne manaya geldiğini hiç bilmedikleri için haber bütün gazetelerde, “F. Gülen, ‘Başörtüsü Teferrüattır’ dedi” şeklinde çıktı. Oysa “Füruat” “Asıl olmayan, temel olmayan, yan dal” anlamında bir usul terimidir. Teferrüat ise, Türkçemizde “Önemsiz ve değersiz” anlamına gelen bir sözcüktür.
F. Gülen televizyonda, “Başörtüsü furuattır” dediği halde, medya, “Teferrüattır” dedi. F. Gülen’e düşen görev, ertesi gün bu iki kelimeye açıklık getirerek teferrüat ile füruat arasındaki farkı anlatmaktı. Ancak F. Gülen buna cevap vermedi. Çünkü onun tam arzu ettiği gibi algılamışlardı. Aslında cevap vermesi gerekirdi. Teferrüat ile füruat arasında usul bakımından çok fark vardır. Füruat, “asıl olmayan” manasındayken teferrüat, “önemsiz, değersiz” manasındadır.
Birkaç hafta sonra bu kez kendisine, “Neden siyasi bir partiye girmiyorsunuz?” diye bir soru soruldu. F. Gülen bu soruya hiç söylenmemesi gerek bir benzetme ile cevap verdi ve şöyle dedi: “Eğer Cebrail bir parti kursa ve beni partisine davet etse ben, ‘Kardeşim Cebrail, ben senin partine giremem’ derim” dedi. Oysa bir İslam âlimi böyle bir benzetme ile maksadını ifade etmez.
Bu röportajların yapıldığı yıllar 1997 veya 98 yıllarıydı. Hayrettin Hocam bir sempozyum dolayısıyla Şanlıurfa’ya gelmişti. Sempozyum bittikten sonra Hoca’yı havaalanına götürdük. Daha uçağın kalkışına epey zaman vardı. Uçağa binme zamanına kadar Hocamızla sohbet edelim, dedik. Arkadaşlarımızdan birisi bir soru sordu. Konu Fethullah Gülen’e geldi. Arkadaşımız, “Fethullah Hoca kendisini Bediüzzaman’a benzetmeye çalışıyor, ne dersiniz Hocam?” dedi. Hayrettin Hocam F. Gülen’in durumunu çok veciz bir şekilde şöyle ifade etti:
“Onunla Bediüzzaman arasında çok büyük farklar vardır. En büyüğü de şudur: Her şeyden Önce Bediüzzaman susulması gereken yerde susmuş, konuşulması gereken yerde de haykırarak konuşmuştur. Fethullah ise, tam tersi; konuşulması gereken yerde susan, susulması gereken yerde konuşan birisi… Cebrail ve Teferruat meselesi bu tutumuna birer örnek…”