Ham İnsan Nasıl Pişer? -1
Ham olan insan, çocukluk yaşından sonra doğru eğitimle ve okuyarak belli evrelerden geçerek hamlık evresini tamamlar. Pişme evresi ise, görmüş olduğu eğitimi hayatına tatbik etmek, yaşamak ve çevresindeki insanlara dünyevi ve uhrevi bilgiler vererek başlar. Bu evrede de belli bir süre sonra artık yanma evresi başlamıştır bu süreç ise kalbine Allah ve peygamber sevgisini yerleştirmek suretiyle günden güne zikir ve ibadetle bu sevginin dozunu artırarak aşka dönüştürür. Bu aşk ilahi aşktır. Kişiyi mum gibi eritir. Erirken etrafına ışık saçar karanlıkta kalan insanoğluna yol gösterici olur ve İlahi aşkla yoğrulmuş bir şekilde mürşidi kâmil olur ve Allah yolunda ömrünü tüketir. Ne mutlu o insanlara ki ömürlerini Allah yoluna adayanlara… Bu sorunun en güzel örneği yine bu sözün sahibi ve bu sözü bizatihi yaşamış olan Hz. Mevlanadır. İnsanoğlu her şeyin bilincinde, tertemiz bir fıtrat üzere doğar. Büyüdükçe ailenin ve çevrenin etkisiyle cahilleşir. Zaman geçtikçe her şeyi bilip en yüce yaratılanın kendisi olduğunu zanneder… Yıllara yayılmış bir nankörlük ve isyanın özetidir bu aslında. Bazı sözler var ki, dolu dolu yaşanmış bir ömrü tanımlayıp örnekler sunar ve her şeyin özetidir. Mevlana Hz.nin “Hamdım, piştim, yandım” sözü de öyle… Derinler derini bu söz ne anlama geliyor? Yine onun hayatından örnekler vererek özetleyelim.
Bilindiği üzere Mevlana, insanlığın yüzyıllar boyunca sevgisini kazanmış gönülleri fethetmiş bir sevgi ve tasavvuf abidesidir. Onun için demiş ki, kim olursan ol gel, yüz kere tövbe etmiş olsan ve yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel. Çünkü o, bütün insanlığı Hak yoluna davet edip kurtuluşa çağırmıştır. Bu yol aydınlık yoldur, nurlu yoldur. Gönülleri ferahlatan, kalpleri serinleten bir yoldur. Bu yol, insan gönlünü İlahi kudretin mekânı kabul eden bir yoldur. Allah sevgisini, insan sevgisini, doğa sevgisini bütünleştiren bir yoldur bu yol. Bu yolda Mevlana, uçan kuşta, açan çiçekte, düşen yaprakta, yağan yağmurda, çakan şimşekte, akan suda, gülen insanda velhasıl her şeyde ve her yerde Yüce Allah’ı görür. Çünkü O, herkesi her canlıyı ve her şeyi seviyordu. “ Yetmiş iki millet sırrını bizden işitin” diyordu. O, herkesle dost oluyor, din ve millet ayırımı gözetmeden herkesle görüşüyor, onları dinliyordu ve aşk mesleğine, sevgi yoluna çağırıyordu. “Bizim peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz aşk çocuklarıyız; aşk bizim anamızdır” diyordu. Hz. Mevlana.
Mevlana’ya göre gerçek sevgi Yüce Yaratıcıya ulaşmak, Allah’ı sevmektir. “Aşk geldi. Âdeta damarımda, derimde kan kesildi; beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu. Bedenimin bütün parçalarını sevgili kapladı. Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep O…” diyen Mevlâna, Yaratana âşık olmuş, O’nu sevmiş ve “Aşksız olma ki ölü olmayasın, aşkta öl ki diri kalasın…” diye buyurmuştur. Bu aşk, zaman zaman, cezbe halinde Mevlâna’yı bütün ateşiyle sarmış, sevgiliye ulaştırmış, bu aşk potasında Mevlâna pişmiş, yanmış ve kendinden geçmiştir.
Üç sözden fazla değil, bütün ömrüm bu üç söz: Hamdım, piştim, yandım…
Tüm yaşamını üç sözcükle özetleyen Mevlâna’ya göre, gerçek âşığa aşktan başka her şey haramdır. Ona göre, Allah aşkı ve sevgisi her şeyin üstünde ve içindedir. İnsan, kendisini yaratanı nasıl sevmeyebilir? Bu sevgi, esasen onun özündedir; her şeyin sonu ona varır. Fîhi Mâfih (Onun içindeki odur” veya “ne varsa onda var) adlı eserinde şöyle der: “Aslolan sevmektir. İnsan kendisinde bu duyguyu hissedince, onu arıtmak için çalışmalıdır. Vücutlarımız bir kovan gibidir; bu kovanın balı ve mumu da Allah’ın aşkıdır”. Mevlâna, gerçek aşkı, yani Allah aşkında sembolleştirerek terennüm (anlatmak, ifade etmek) etmiştir.
Mesnevi’sinde: “ Allah’tan başka bir temaşası bulunan aşk, aşk olamaz; saçma sapan bir sevda olur.” Diyerek Mevlana ilâhî aşkta dirilmiştir.
Mevlâna’ya göre iman, doğruyla yanlışı, hakla batılı ayırt edebilen bir melekedir. Mümin kimse zeki ve akıl sahibidir. “ Allah müminlerin yâridir ve onları karanlıktan ışığa çıkarır”(bakara,257” ayetini delil göstererek, “amel insandaki manadır. Söz, amelin semeresidir, amelden doğar” der ve Şöyle devam eder: Kur’an’a nazar et ve bil ki, bütün Kur’an nefislerin kötülüklerini bildirmek ve onun ıslahını göstermek içindir. Onun için, Allah’tan bize edep ihsan etmesini dileyelim. Çünkü edepsiz olan kimse, Allah’ın lütfünden mahrum kalır.
Bu evren edep ile aydınlandı, melekler edeple masum ve temiz oldu. Biz insanlarda öyle… Ruhun eğer edepli olursa, yıldızlar gibi bilimle ve hikmetle aydınlanırsın. Ayıplardan ve hatalardan arınmanın yolu edepli olmaktır”. Edepli olmanın yolu ise kimseyi hor görmemek, ayıplamamak, hatalarını kusurlarını açmamak aksine öretmektir. Diyen Mevlana eline hokka kalem alıp şunları yazar : “Ey Kerim olan Allah, eğer senin merhametini yalnız iyilerin ümit etmesi gerekirse, kötüler, günahkârlar kime gidip sığınsınlar? Eğer sen yalnız iyileri kabul ediyorsan, suçlular kime yalvarıp yakarsınlar?
Hiç kuşkusuz insanlık Mevlana sevgisine bugün daha çok muhtaçtır. Dünyanın pek çok yerinde, özellikle bölgemizde, yanı başımızda her gün onlarca kişinin can verdiğine şahit oluyoruz. Buna sebep olanların gönüllerinde insani ve ilahi sevginin yeşermesini diliyor, dünyamıza barış ve mutluluğun egemen olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyoruz.
Hani derler ya; hamdım, piştim, yandım. İşte bizler yanmayı şöyle bırakalım birileri bizi pişirmeye çalıştığında bile “hop sen şöyle bir köşede dur bakalım, benim okuduğum kitapları, bitirdiğim medrese ve okulları sen bitirdin mi?” Der, cahillikte zirveye ulaştığımız hayatımıza tüm egomuzla devam ederiz. Bu egomuz sayesinde aldığımız ilim bize ne kadar fayda sağlar orası muamma…
Devamı gelecek yazıda. Selamla kalın selamette kalın.