HALİD B. VELİD NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

HALİD B. VELİD NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

Hz. Peygamber(s) ona “Seyfullah” (Allah!ın kılıcı”) demişti. Büyük bir komutandı. El-Vakıdî’nin dediğine göre, Halid’in kendisi anlatıyor:

Hüdeybiye’den sonra, Allah benim için murad ettiği hayrı murad edince kalbime İslâm sevgisi düştü ve aklım başıma geldi. Kendi kendime, “Bütün bu savaşlarda Muhammed’e karşı bulundum; Hazır bulunduğum her savaştan döndüğümde Muhammed’in güçlendiğini, benimse gücümü hep boş yere sarf ettiğimi görüyorum.” dedim. Resûlullah (s) Hudeybiye’ye çıktığı zaman, ben de müşriklerden bir grup süvarinin başında çıktım. Resûlullah (s) ve Ashâbıyla Usfân’da karşılaştım. Tam onun karşısında durdum ve kendimi ona gösterdim. Resûlullah (s) Ashâbıyla birlikte bizden korkmadan öğle namazını kıldı.

Ona ani bir baskın yapmayı düşündüysek de niyetimiz gerçekleşmedi. Ancak Peygamber (s), içimizden geçenleri sezmiş olmalı ki, Ashâbıyla birlikte ikindi namazını korku namazı olarak kıldırdı. Bu durum, benim içimde bir ukde oldu ve kendi kendime, “Adam korunuyor!” dedim. Biz birbirimizden ayrıldık; Resûlullah da süvarilerimizin bulunduğu taraftan ayrıldı ve sağ taraftaki yolu tuttu. Peygamber (s) Hudeybiye’de Kureyş ile antlaşma yapıp akşamüstü Kureyş onu uzaklaştırınca kendi kendime, “Geriye ne kaldı ki? Necaşî’nin yanına gitmek ne anlama gelir? Üstlelik o da Muhammed’e tabi olmuş ve Ashabı onun yanında güvencededirler. Hirakl’ın yanına mı gideyim? Dinimden çıkıp da Yahudiliğe ya da Hırıstiyanlığa mı gireyim? Yoksa Acemlere tabi olarak onların yanıa mı gideyim, ya da kalan Kureyş’le birlikte evimde mi kalayım?” dedim. Ben bu düşünce ve tereddütte iken baktım, Resûlullah (s) Umretü’l-Kadâ için Mekke’ye girmiş. Ondan gizlendim ve onun girişini görmedim.

Daha önce İslamla şereflenmiş olan kardeşim el-Velîd b. el-Velîd  Resûlullah (s) ile birlikte Umretü’l-Kada için Mekke’ye gelmiş; beni aramış, ancak bulamamıştı. Bunun üzerine bana bir mektup yazmıştı. Mektupta şunlar yazılıydı: “Bismillahirrahmanirrahim! Besmeleden sonra bil ki, Sende bu akıl olduğu halde, İslâm’dan uzaklaşman kadar acayip bir şey göremiyorum. İslâm, bir insanın cahil kalacağı bir din midir? Oysa Resûlullah (s) seni bana, “Hâlid nerede?” diye sordu. Ben, “Allah onu getirir.” dedim. Resûlullah (s), “Onun gibisi İslâm’a cahil kalmamalıdır. Eğer savaştaki kahramanlığını ve gücünü Müslümanlarla birlikte müşriklere karşı kullansaydı onun için daha hayırlı olurdu ve biz onu başkasının önüne geçirirdik.” dedi. Ey kardeşim! Çabuk geçmişi telafi etmeye çalış. Çünkü sen birçok faydalı ve hayırlı yerlerde bulunma fırsatını kaçırmış bulunuyorsun.”

Kardeşimin mektubu bana gelince yola çıkmak için gayrete geldim, İslâm aşkı kalbimde artmaya başladı ve Resûlullah’ın (s) sözleri çok hoşuma gitti. O gece bir rüya gördüm. Rüyamda görüyorum ki, çorak ve dar bir memleketteyim; fakat yemyeşil ve geniş bir memlekete çıkıyorum. Kendi kendime, “Bu önemli bir rüyadır. Medine’ye geldiğimde onu Ebû Bekr’e anlatacağım.” dedim. Medine’ye geldikten sonra Ebû Bekr’e anlattım; dedi ki: “O rüya, Allah’ın seni İslâm’a hidayet ettiği çıkışındır. İçinde bulunduğun darlık ise şirke işarettir

Çıkış için hazırlık yaptığımda, “Resûlullah’a gitmek üzere kim benimle arkadaşlık yapacak acaba?” dedim. Safvân b. Ümeyye ile karşılaştım ve ona, “Ey Ebû Vehb! İçinde bulunduğumuz durumu görmüyor musun? Biz, bir kellenin doyuracağı kadar az sayıda adamlarız. Muhammed Arap ve Acemlere üstün geldi. Biz de Muhammed’in yanına gitsek ve ona tabi olsak, ne dersin? Çünkü Muhammed’in şerefi bizim için de şereftir.” dedim. Safvân bu teklifimi şiddetli bir şekilde reddetti ve “Eğer Kureyş’ten, benden başka kimse kalmazsa bile ben Muhammed’e tabi olmam!” dedi. Ayrıldım ve kendi kendime, “Bu adam kindar bir adamdır ve kin güdüyor. Çünkü babası ve kardeşi Bedir’de öldürüldü.” dedim.

Bu kez İkrime b. Ebû Cehil ile karşılaştım. Safvân’a söylediklerimin benzerini ona da söyledim. O da Safvân’ın söylediklerinin benzerini bana söyledi. Ben kendisine, “Sana söylediklerimi kimseye söyleme!” dedim. Evime gittim ve devemin bana çıkarılmasını emrettim. Devemle birlikte Osman b. Talha’nın yanına gittim. Kendi kendime, “Bu benim iyi dostumdur; isteğimi ona anlatsam…” dedim. Sonra onun babalarından öldürülenleri hatırladım ve ona anlatmak istemedim. Sonra, “Yahu, zaten ben yolcuyum; ona söylesem ne olur ki?” dedim ve olanları ona anlattım. Kendisine, “Biz şu anda ininde sıkışıp kalan ve üzerine bir kova su döküldüğünde hemen dışarı çıkacak olan bir tilki durumundayız.” dedim. Osman b. Talha bana, “Zaten ben de çıkmak üzereyim” dedi.

Medine’ye varıncaya kadar hep birlikte yola devam ettik. Medine yakınlarında bineklerimizi çökerttik. Gelişimiz Resûlullah’a haber verildi; Resûlullah (s) sevindi. Ben güzel elbiselerimden birini giydim. Sona Resûlullah’a (s) yöneldim. Kardeşim beni karşıladı ve bana, “Acele et! Gelişin Resûlullah’a haber verildi. Senin gelişine sevindi ve sizi bekliyor.” dedi. Hızlı yürümeye başladım ve onu gördüm. Yanında duruncaya kadar hep bana tebessüm etti.

Onu peygamber olarak selamladım. O da, güleç bir yüzle selamımı aldı. Bunun üzerine, “Allah’ın bir olduğuna ve senin onun elçisi olduğuna şahadet ederim” dedim. Resûlullah (s), “Seni hidayete erdiren Allah’a hamd olsun! Seni akıllı görüyordum ve bu aklın, seni hayra ulaştırmasını umuyordum.” dedi. Ben de, “Ey Allah’ın Resûlü! Şu yerlerde haktan sapmış olarak sana karşı bulundum. Allah’a dua et, benim için o günahları affetsin!” dedim. Bunun üzerine Resûlullah (s), “İslâm, kendisinden önceki günahları siler.” dedi. Ben, “Ey Allah’ın Resûlü! Bağışlanmam için dua etsen!” dedim. Resûlullah (s), “Allah’ım! Senin yolundan çıktığı her yerde Hâlid’i bağışla!” dedi. Sonra Amr b. el-Âs ve Osman b. Talha geçtiler ve Resûlullah’a (s) biat ettiler. Bizim Medine’ye gelişimiz, hicretin 8. yılı Safer ayındaydı. Vallahi, Müslüman olduğum günden beri Resûlullah (s), kendisini sıkıntıya sokan (önemli) işlerde Ashabının hiç birisinden beni ayırmadı.