Haccâc-ı Zâlim ve Enes b. Mâlik el-Ensârî (r)
Haccâc-ı Zalim Irka tayin olur olmaz en ufak bahaneyle adam öldürmeye başladı. Amacı halkı sindirmek ve itaatı sağlamaktı. Fakat kendisinden önceki Irak valisi Musab b. Zübeyr (r) tarafından arttırılan maaşları geri almak isteyince Irakın ileri gelenleri Abdullah b. Cârûdun başkanlığında toplanıp Haccâca karşı hurûc ettiler. Yani onunla savaştılar. O sırada ordu, haricîlerle savaşmak üzere Fars bölgesindeydi. Haccâc önce yalnızlaştı; fakat geleceklerini devletin yanında kalmakta görenler pişman olup Haccâcın yanına geri döndüler ve Abdullah b. Cârud ve arkadaşları öldürüldüler. Savaşın sonunda Haccâc galip gelmişti.
Abdullah b. Cârûd ile beraber Abdullah b. Enes b. Malik el-Ensârî de öldürüldü. Abdullah b. Enes yiğit ve cesur bir adamdı. Horasânda, içinde on bin dirhem bulunan bir torbayı ağzıyla nehirden geçiren adamdır. Onun öldürüldüğü haberi Haccâca ulaşınca, hemen babası Enes b. Mâliki (r) çağırdı ve ona, Merhabalar olmasın; ehlen ve sehlen olmasın sana ey habis adam! Sen bir dalalet ve nifak şeyhi ve fitne içinde dolanıp duran adamsın
Bir kez Ebû Türâbla [Ali b. Ebû Tâlib (r)], bir kez İbnüz-Zübeyrle, bu kez de İbnül-Cârûd ile berabersin. Vallahi seni değnek gibi soyacak, Seleme ağacı gibi sallayacak ve sakız gibi seni fırlatacağım dedi.
Enes, Emîr bu sözleriyle kimi kast ediyor? dedi. Haccâc, Seni kast ediyor
Allah belasnı versin senin dedi ve onun bütün mallarını elinden aldı. Enes eve döndü ve Haccâcın kendisine söylediklerini çocuklarına anlattı. Onlar, bunu halife Abdülmelike yazmasını tavsiye ettiler. Bunun üzerine Enes, (r) Haccâcın kendisine dediklerini ve yaptıklarını Abdülmelike şikâyet eden bir mektup yazdı.
Abdülmelik ona saygı dolu güzel bir mektup yazdı; ayrıca Haccâca ehdit dolu şöyle bir mektup yazdı: Salât ve selamdan sonra, ey Ümmül-Haccâcın oğlu, bil ki: İşler sebebiyle çok olmaya başladın; yükseldin, haddini tecavüz ettin ve sınırını aştın. Ey pis kokan kadının kadının oğlu! Allaha kasem ederim; tıpkı aslanların tilkileri pençeledikleri gibi sana pençe atacağım. Sana öyle bir çarpacağım ki, annenin karnına geri dönmeyi çok arzulayacaksın. Yoksa sen babalarının mürüvvet ve ahlak yönünden ne kadar alçak olduklarını unuttun mu? Senden Müminlere ulaşan cüret ve cesaretin bir benzeri Enes b. Malik gibi celil bir sahabiye de ulaşmış. Sanıyorum sen bu cüreti göstermekle ne yapacağımı merak etmişsin. O zaman söyleyeyim sana: Eğer Enese mektup yazan kâtibin mübalağa etmiş olabileceğini tahmin etmemiş olsaydım, seni sırt üstü ve karın üstü sürükleyerek Enes b. Mâlike götürecek birisini sana gönderirdim. O zaman Enes senin hakkında hükmünü verirdi. Ey Ahmak! Enese ve ailesine ikramda bulun. Onun hakkını tanı ve Resûlüllaha (s) olan hizmetine değer ver. Onun ihtiyaçlarından bir şeyde kusur etme. Sakın, Enese olan iyiliğin ve ikramına aykırı bir haber senden Emîrül-Müminîne gelmesin. O zaman senin sırtına vuracak, seni rezil edecek ve düşmanını sana güldürecek bir adam sana gelir. Ayrıca Enes b. Mâlik, senden razı olduğuna dair Emîrül-Müminîne bir metup yazsın. İnşallah ves-Selam.
Haccâc mektubu okurken, bal mumu gibi sarardı ve alnından ter akmaya başladı. Okuduktan sonra, Enes b. Mâlikin gelmesi için adam gönderdi. Enes b. Mâlik geldi. Haccâc onunla merhabalaştı ve ona yakınlık gösterdi. Sonra ona, Ey Ebû Hamza, Allah sana iyilik versin; aceleyle Emîrül-Müminîne mektup yazıp kınama ve şikâyette bulundun. Benden sadır olan o sözler bir kasıttan değildi. Fakat ben, Halifeye isyan eden birisini benden önce babasının terbiye etmeni istedim dedi. Bunun üzerine Enes şöyle dedi: Dara düşmeden ve bizim dalalet şeyhi olduğumuzu söylemeden şikâyette bulunmadım. Sen bize Habis diyorsun oysa Allah bizi Ensâr olarak adlandırmıştır. Sen bizim nifâk ehli olduğumuzu söyledin. Oysa biz Medineye yerleşmiş ve imanı gönüllerimize yerleştirmiş kimseleriz. Kuşkusuz Allah bizimle senin arasında hükmedecektir. O başkasından daha muktedirdir. Onun yanında ne hak batıla karışır ne de doğru yalana
Ben seni Allaha ve Emîrül-Müminîne havale ettim. O da, senin bana göstermediğin saygıyı gösterdi. Vallahi eğer Hıristiyanlar bir tek gün İsâ Mesîhe (s) hizmet eden bir adamı görselerdi, senin bana tanımadığın saygıyı ona gösterirlerdi. Üstelik ben 10 yıl Resûlüllaha hizmet ettim. Kendisinden yardım talep edilen Allahtır. Bunun üzerine Haccâc, ondan aldığı mallarını ona geri verdi ve ondan özür diledi.
Belki de Abdülmelik b. Mervân, Resûlüllahın (s) hizmetkârı Enes b. Mâkilike (r) gösterdiği bu hürmet sebebiyle cenneti garantilemiş olabilir. Siz ne dersiniz?