“HAC” İZLENİMLERİM–1

“HAC” İZLENİMLERİM–1
İslamın şartlarından biride hacdır. Ömürde bir defadır. Yılda bir olsaydı ne yapacaktık. İbadetler insan ruhunu besleyen, olgunlaştıran manevi gıdalardır. Ruhi ve manevi güç kaynağı tasavvufi yaşantıda yatar. Yazımın başında hemen belirteyim. Bazı okuyucularım tasavvuf konusunda sanki ben tasavvufa karşı imişim gibi bana saldırıyorlar. Yanılıyorlar, ben sahte, vitrinlik, çıkara dayalı, kişileri putlaştırma, olgusu kimde olursa olsun sevmem, eleştiririm. Okuduğum gerçek din bana böyle öğretmiş. Gerçek tasavvufa, müritlerine, temsilcilerine çokça hürmet ederim. Himmetlerini beklerim. Yozlaşan şeyler sevilmez, Kuran, sünnet, fıkıh, İslamın tüm emirlerini kim yerine getiriyor, marufu emir, münkeri ret cephesinde yer alıyorsa, nefisten ötürü sevmemek hamakattır.
Böyle bir girişten sonra Hac konusuna geçelim. Önderimiz Hz. Muhammed(S:A:V:) “Allahım ben hac (veya) umre yapmak istiyorum. Bana kolay getir ve kabul buyur”Buyurur. Bu hem hadistir, hem duadır, hem de niyettir. Demek hacda meşakkat var ki Allah resulü böyle buyurmuş, hiçbir ibadet çeşidinde bana kolay getir denmemiş. Bu vesile ile hac zahmetsiz olmaz. En büyük sıkıntı insanımızdadır. Şehirde, köyde 20 yıl İmamın arkasında namaz kılar, bir gün bilmediği konularda soru sormaz, en az bir ay din görevlisiyle beraber hacda kalır. dini konularda istifade etmez. Buda beşeri rejimlerin eğitimidir. Çünkü camide konuşulmazmış, bu bilmezlikle insanımız hacca gidiyor. Dini ibadetlerini yapıyor. Ne yaptığının farkında değil, hac dönüşünü hacı oldum etiketi ile dönerek, bilinçsiz bir şekilde hacı Ahmet olarak hayatını devam ettiriyor.
Şeytan taşlamada Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz.Hacer Annemizin, şeytanı ret ettiğini, bende şeytanı taşlarken, şeytanı ret ettiğimi, bende aynı şeyi yaptığımı, memleketime dönünce şeytanın semtine uğramayacağımı, Yoksa bir kamyon kum şeytana fırlatsam kıymetinin olmadığını bilmelidir. Arafat ve müzdelifede insanların beyaz ihramları ile kar örtüsü gibi mahşeri andırdığını, böylesi beyaz bir kefenle dünyalık ahırete göçeceğini, babamız Âdem AS. mın Arafat’tan adam olarak çıktığını bilmesi gerekmez mi? Gerçekten haccın erkânına vakıf, ibadetinden nemlenen, değişen insanımız da az değil. Onlarla iftihar edilir. Malesef azınlıkta. İnsanımız hacca gitmeden önce mutlaka eğitilmelidir. Bu görev! Müftülerimize, Vaizlerimize, İmamlarımıza, kanaat önderlerimize düşüyor. Hac nedir? Kâbe nedir? Tavaf, say nedir, Arafat, müzdelife, mina, şeytan taşlama nedir? Mutlaka bilinmesi lazım. Hacerul evsedi öpmek, dokunmak dinen mendup olduğu halde, hacımız zamanını o mübarek taşı öpmek ve dokunmakla geçiriyor. Farz, vacip, Sünneti terk ediyor hiç umurunda değil.
Din görevlisine karşı çıkmakta bir marifet sayılıyor. Tavafında, ihramında, sayın da, Şeytanı taşlamasında, kurban kesmesinde, haccını bozacak şeyler yapıyor ki anlatılamaz. Bir hacı bana hocam ben bayram sonrası on bir umre yaptım dedi. Şaşırdım. Sordum nasıl yaptın peki, otelde ihrama girdim direk kabeye gittim. Tavaf yaptım, say yaptım, tıraş oldum tekrar, yedi tavaf, yedi say yaptım. Aynı ihramla bir günde üçer umre yaptım dedi. Gel de alınma, bir kere mikatsız umre olmaz yaptıkları boş fakat anlatamazsın. Bununla insanımızın yapısını izaha çalışıyorum. Çok acınacak bir durumdur. Haci kardeşlerimiz en çok diyaneti, şirketleri din görevlilerini eleştirirler. Kendilerinde hiç kusur bulmazlar. Bir anı: Şirketlerden bir arkadaş beni yemeğe davet etmişti, gittim Medine de otel çok yakın hem de beş yıldızlı, şirket sahibinin odasında otururken, hacılardan dört beş kişi bağıra bağıra sitemde bulunuyorlar. Nedir kardeşim dediğimizde odamın kapısına anahtar istiyorum. Yoksa ben burada durmam diyor. Hâlbuki tüm kapıların ayrı ayrı kapı açar kartları var. İnsanımız ise ben anlamam diyor. Bu sene hacda insan seli vardı çok kalabalıktı, Suudi gazetelerine göre altı milyon insan vardı bence daha fazlaydı. Birde insanımız mükerrer hacca geliyor, gidiyor.  Bu da hoş olmayan bir tablo, gitmeyenlere bir takozdur. En büyük sıkıntı yeme içme derdidir. İnsanımız hacda altmış, yetmiş senelik ömrün alışkanlıklarını üzerinden atamıyor. Bunca sene yeme içmeden ne anladığının farkında değil, aynı alışkanlıklarını Mekke, Medine de görmek istiyor. En çok nefsin istekleri peşinde koşuyor, buda iyi bir alamet değil.
Memleketine gelince hacı efendi beraberinde cıncık boncuk, takke, seccade, zemzem, hurma, hediyelikler getirerek dağıtıyor. Güzel bir olay, ancak kendisi alışkanlıklarından vazgeçmemiş,  hacdan nem almamış bir cesedin ne kıymeti var. İbadetler insanı kötülüklerden alıkoyarsa ancak ibadet hükmünü alır. Yoksa boş emek olur. Tüm bu eleştirilerime rağmen, Kim Hacerül esvedi selamlamışsa kamera misali, kayda alınmış, Mahşer günü her kese şahitlik edecektir. inşallah Mevla’m bizleri iyilerden eylesin,ibadetlerinden nem alanların zümresine ilhak buyursun.Adem babamız cennetten Arafat tepesine inerken nasıl ki adam olduysa bizimde adam olmamız lazım.Hac mevsimi Mekke’de fırsatçılık had safhada domatesin kilosunu 10 Riyala alıyorduk, (beş milyon TL.)diğer zamanlarda özel araca binmek 10 riyal iken(Beş milyon) 100 riyal dan aşağı binemezdik,(50. Milyon TL.) medineye geldik,domatesin kilosu 4 riyal yani (iki milyon)bu tablo bile fırsatçılığı göz önüne seriyor.Hele Arafat vakfesinde ağlama çığlıkları her ketse iz bırakmış kanaatindeyim.Bu mübarek beldelere gitmeyenlere mevlam gitmeyi,şuurlaşmayı,nemlenmeyi nasip eylesin,hacla ilgili başka bir yazıda buluşmak üzere.