Habbeyi kubbe yapan zihniyet

Habbeyi kubbe yapan zihniyet

Türkiye'nin yakın tarihi İslam'ın ve Müslümanların aleyhine planlanan yapay olaylar ve işlenen cinayetlerle doludur.
Cumhuriyetin kuruluşundan yaklaşık 70-80 yıl önce, yani Osmanlı'da Batılılaşma hareketinin başlamasından itibaren birileri, gerek halkın sevgisini kazanmış ükümet adamlarını gerek onları destekleyen sivil toplum hareketi liderlerini karalamak, onları halkın gözünden düşürmek ve onların gaddar, zalim ve beceriksiz olduklarını göstermek için büyük çabalar sarf etmişlerdir.


Kendilerini halka kabul ettiremeyen bu adamların tek amacı, kendilerini bir türlü beğenmeyen halktan intikam almak, böylece kirli emellerine ulaşmak ve iktidarı zorla ve hile ile ele geçirmektir.
Sultan Abdulhamid'e oynanan oyunların ve Osmanlı devletini savaşa sokmanın arkasında sadece bu amaç vardır. İttihat ve Terakki cemiyeti denilen bir cemiyetin mensupları, modern ve Avrupaî bir Osmanlı toplumunu "yaratmak" amacıyla her türlü mukaddesattan feragat etmeyi göze aldıkları gibi, bir taraftan da saf Müslümanları örgütleyerek onları sokağa dökmüşlerdir.


"Şeriat İsterük" sloganlarıyla sokağa dökülen bu zavallılara bakan İttihat ve Terakkinin ajanları habbeyi kubbe yaparak devletin gücünü Müslümanların aleyhine kullanmaya çalışmışlardır. Bunun sonucunda Sultan Abdulhamid'i tahttan indirerek Hilafet-i İslâmiyye topraklarının ecnebinin eline geçmesine sebep olmuşlardır..
Abdulhamid Han'ın tahttan indirilmesiyle iktidara gelen İttihat ve Terakki partisi mensuplarının kafaları karışık olduğu için, bir anda kendilerini savaşın içinde buldukları gibi, ön görmezlik ve basiretsizlikten koca Osmanlı devletini 1. dünya savaşına sokarak devlet-i aliyeyi yerle bir etmeyi becerdiler.


Osmanlı devletinin yerine kurulan Cumhuriyetin yöneticileri de, İttihat ve terakki partisinin mensuplarından başkası değildi.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk anayasasında  "Devletin dini İslam'dır" maddesi yer aldığı halde daha sonra İttihat ve Terakkinin eski hastalığı nüksetmiş ve tamamen Avrupaî bir devlet kurmak için İslamî eğitime ve geleneksel İslam'a ağır darbeler indirilmiştir. Hilafetin kaldırılması, Harf inkılâbı,  açık-saçıklığın teşvik edilip tesettürün yasaklanması, sarığın kaldırılması, Kur'an eğitim ve öğretiminin yasaklanması ve ezanın bir şarkıya çevrilmesi ve daha bunlar gibi pek çok devrim yasası, hep devleti ve halkı İslam'dan ve Kur'an'dan uzaklaştırmak için öngörülmüş yasalardır.


Bu yasaları uygulayan hükümet ve bürokrasi, cadı avına çıkar gibi, nerede bir din âlimi, ya da bir şeyh varsa "Yobaz, softa ve gerici" yaftalarıyla takibata uğramış, kimisi idam edilmiş, kimisi de vefat edinceye kadar sürgün ve hapis hayatından kurtulamamıştır.
Bu arada iyi niyetli ve insaf sahibi bazı memurların mazlumlara yardımcı olmalarını engellemek maksadıyla Ergenekon tipi gizli bir örgüt kurularak devrimlere karşı yapay isyanlar ve provakatif eylemler tertiplemişlerdir. Menemen Hadisesi ve Şeyh Said isyanı bunun en açık iki örneğidir.
Bu iki tarihi olaydan sonra Bediüzzaman'ın ifadesiyle Türkiye'de yaklaşık olarak yüz bin kişi idam edilmiştir. Bu olaylardan sonra Devletin içindeki gizli örgüt durmamış, hükümeti ve bürokrasiyi tahrik etmeye ve habbeyi kubbe yaparak halkı ezmeye devam etmişlerdir.


Bunun en açık örneği, Bediüzzaman'ın başından geçen bir olayın kendi ağzından ifade edilmesidir. Şöyle der: "Ezcümle, bir ay bizi tecessüs eden memurlar bir şey bahane bulamadıklarından, bir pusula yazıp ki, "Said'in hizmetkârı bir dükkândan rakı almış, ona götürmüş," o pusulayı imza ettirmek için hiç kimseyi bulamayıp, sonra yabanî ve sarhoş bir adamı yakalamışlar.
Tehditkârâne "Gel bunu imza et" demişler. O da demiş: "Tövbeler tövbesi olsun, bu acip yalanı kim imza edebilir?" Onları, pusulayı yırtmaya mecbur etmiş." (Lemalar, 26. Lema, 15. Rica) Kuşkusuz ki, o sarhoşa pusula imzalatmak isteyen memurlar, hükümetten habersiz hareket edemezler. İşte, hükümeti, halkın temsilcisi ve sevgilisi olan Üstad aleyhine tahrik etmenin en güzel örneği.


Şimdi ise, Ergenekon'un gizli sırlarının ortaya çıkması ve kirli çamaşırlarının ortalığa dökülmesiyle gücünü kısmen kaybeden ve artık iktidara gelme umudu iyice zayıflayan gizli örgütler, bu kez halkı hükümetin aleyhine tahrik etmek üzere yine iş başındadırlar. Yine habbeyi kubbe yaparak provakatif eylemler peşindedirler.
Son zamanlarda artan öğrenci olaylarının arka planında bu gizli örgütlerin tahrikleri bulduğunu biliyoruz. Türkiye'de hükümet tarafından yapılan dev-asa hizmetlerin gözden düşürülmesi ve hükümetin hiçbir şey yapmadığını ortaya koymak için öğrenci hareketleri bilerek tertip ediliyor.


Bazı gazete ve tv.'lere bakanlar, Türk halkının acından öldüğünü ve hiç kimsenin akşam evine bir ekmek bile götüremediğini zannederler. ODTÜ olaylarının arkasında o tür örgütlerin olduğu o kadar açık ve seçik ki, bunu anlamak için dünyadan habersiz olmak gerekir. Düşünün, Öğrenci çantasına taş ve Molotof şişesi koyuyor ve okuduğu Üniversitenin kampusuna geliyor.


Güya orada demokratik hakkı olan protestosunu yapmak istiyor. İktidar olma umutlarını kaybeden bazı siyasi partilerin tek umutları da bu gizli örgütlerin taşlı-sopalı protestolarıdır. Bu partiler, bir umut, belki diyorlar, halk bu öğrenci olaylarını vesile yaparak hükümetin aleyhinde kitlesel eylemler yaparlar. Biz de bu şekilde iktidara geliriz. Heyhaaaat