Ha Siz Yemişsiniz, Ha Kahve Yemiş

Ha Siz Yemişsiniz, Ha Kahve Yemiş

 

   Yıl 1952, Urfa’nın mütevazı bir köyünde yaşayan Ramazan Efendi, kendi köylerine yakın diğer köylerden Fatma adında ki güzel mi güzel, bir o kadar da edepli, utangaç ve çalışkan bir kadınla evlilik yapar. Bu evliliklerinden beş kız, dört erkek olmak üzere dokuz tane çocukları olur. En büyük çocukları, ilk göz ağrısı dedikleri erkektir.

  1954 yılının bir kış günü, her yer bembeyaz karla kaplı iken, doğum yapan Fatma hanım hareketli mi hareketli, cesaretli mi cesaretli bir çocuk doğurur. Çocuğun adını Reis koyarlar, Reis henüz çocuk yaşlarda iken bile gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmaz. Kimseden çekinmezmiş… aynı zaman da kabına sığmayan bu çocuk, delikanlılık çağına gelince, bir gün aniden kaybolmuş, annesi babası o zamanın şartlarında arayıp durmuşlar, günlerce üzülüp ağlamışlar ama nafile…

   Aradan birkaç ay geçtikten sonra, köylülerden birileri şehirde görmüş ve gelip oğlunuz Reis, şehirde bir kamyonun üzerinde çalışıyor demişler. Bu haber anne ile baba için bir teselli olmuş, “en azından sağ, ölmemiş, başına bir şey gelmemiş..” diye sevinmişler.

  Ancak anne yüreği bu, dayanmamış ve beyi Ramazan efendiyi sıkıştırmış durmuş, “bey var git oğlumu bul getir..” demiş. Baba da ısrarlara dayanamamış ve düşmüş yollara, zavallı Türkçe bilmez, imkanları kısıtlı ve mahzun bir şekilde, şehre inmiş, araştırmış, soruşturmuş..oğlu Reis’in Urfa’yı terk ettiğini, Mersin’de olduğunu tespit etmiş.

  Binmiş otobüse soluğu Mersin’de almış, orda tanıdık ve akrabaların yardımıyla oğlunu bulmuş, bulmuş bulmasına ama oğlu babasını gördüğüne pek sevinmemiş…

  Reis, babasına pek sıcak davranmamış ve tüm ısrarlara rağmen babasıyla Urfa’ya dönmemiş. Baba boynu bükük, üzgün ve mahcup bir şekilde evine gelmiş, eşi Fatma’ya durumu olduğu gibi aktarmış…zavallı anne ağlamış, ağlamış…

  Gel zaman git zaman Reis’in askerlik kâğıdı gelmiş, haber salmışlar gelmemiş, jandarmalar ikide bir gelip anne babaya “oğlunuz nerede” diye sormuşlar. Anne baba da “kaç yıldır evden kaçtı, Mersin’de kalıyormuş, bizde gelsin istiyoruz ama gelmiyor” demişler.

  Tabi anne yine ısrar etmiş, baba Ramazan efendi bir koyun satıp parasını cebine koymuş ve Mersin’in yolunu tutmuş. Yine orda ki tanıdıkların vasıtasıyla oğlunu bulmuş ve bu sefer ikna etmişler, Urfa’ya getirmiş, anne biraz hasret giderdikten sonra, bir koyun daha satıp cebine harçlık koyup askere göndermişler.

  Reis askerliğini bitirmiş gelmiş, geldikten kısa bir süre sonra tekrar gurbet ellere gitmiş… anne baba arkasından her gün her saat ağlıyorlarmış. Bu da yetmezmiş gibi sık sık çeşitli nedenlerden dolayı jandarmalar köye gelip “Reis nerede” diye aileyi rahatsız ediyormuş. Çünkü Reis alkol, uyuşturucu gibi şeyler kullanıp çeşitli suçlara karışıyormuş… anne baba her ne kadar “biz yerini bilmiyoruz. Uzaklarda, gurbet ellerde…” demişlerse de, jandarma her defasında gelip köyde anne babayı sıkıştırıyormuş…

Baba Ramazan anlatıyor;

 “bir gün yine jandarma beni karakola çağırdı, işimi kârımı bırakıp ilçe karakoluna gittim. Komutana; beni çağırdığınızı söyledim.” Komutan;

“söyle Ramazan Efendi, oğlun Reis nerede?” bende;

“inanın komutanım bilmiyorum..” Komutan sert bir ifade ile;

“sen bilmiyorsan kim biliyor, ben mi doğurdum?” deyince;

“valla komutanım bilsem söylerim. Siz devlet olarak bulamıyorsanız ben bu cahilliğimle, nasıl bulayım. Annesi de ben de perişan olmuşuz, kaç yıldır arkasından ağlıyoruz. Oğlumuza hasret kaldık..” dedim. Komutan;

“o zaman niye doğurdunuz” bende;

“komutanım, evlenen her insanın çocukları olur. Kim ister çocukları gurbet ellere gitsin, suç işlesin…”

  Oğlumun yaşında olan komutan, beni yarım saat ayakta bekletti, odada boş sandalye olmasına rağmen, oturtmadı. Bir nevi psikolojik işkence yaptı bana... sonra sert bir şekilde;

 “git, git ama bana Reis’i bul gönder” dedi.

 “Çaresiz eve geldim ancak, ben Reis’i nasıl bulayım?

 Derken yıl olmuş 1978, köyde oturan ailenin imkanları kısıtlı, fakirlik, bilmezlik…tüm zorluklara rağmen, bir yolunu bulup oğluna ulaşan Ramazan Efendi, oğlu eve gelsin diye adeta yalvarmış ama nafile.. Reis gelmek istememiş, sonra Reis bir şartla eve gelirim demiş. Reis babaya;

“ben köye gelmek istemiyorum. Şehre (Urfa merkeze) taşınırsanız eve gelirim...”

  Zavallı baba Urfa’ya geri dönmüş, köyüne varmış. Eşiyle ve diğer çocuklarıyla konuyu istişare etmişler ve şehre taşınmaya karar vermişler.

  Sene bin dokuz yüz yetmiş sekizin son baharında aile 8 çocuğuyla birlikte şehre göç etmiş... adına o zamanlar Çarçuval dedikleri şehrin kenar mahallesinde kiraladıkları üç odalı hayatlı bir eve taşınan aileye akrabaları hayırlı olsun ziyaretine gelmişler.

  Fazla vakit kaybetmeden gurbette ki oğluna haber salmışlar, “biz Urfa merkeze taşındık. Artık köyde değiliz. Senin dönmeni bekliyoruz…”

  Reis gelmiş, baba bir dostu aracılığıyla onu bir devlet dairesine yerleştirmiş. Evlendirmişler... Fakat Reis yine rahat durmamış ve kazandığı paraları kumara, içkiye, kahvede vakit geçirerek tüketiyormuş. Anne;

“oğlum yazıktır, günahtır bak gidip paranı yanlış yerlerde harcıyorsun. Bize destek olmuyorsun…” diye oğluna nasihatler yapmış ancak, Reis;

“parayı ha siz yemişsiniz, ha kahve yemiş..” deyince anne hepten yıkılmış.

Zaten evlilikleri de iyi gitmiyormuş, evlilik berdel olduğu için her iki tarafta da huzursuzluk oluyormuş, her gün ayrı kavgalar, çekişmeler... haliyle fazla uzun sürmeden her iki tarafta boşanmışlar… Devamı gelecek.