Görüşmelerin Perde Arkası
CHP genel başkanı Bay Kemal son bir iki ayda görüşmelerine hız verdi.
1) Son bir yıldır altılı masanın ortaklarıyla sık görüşmeler yaptı. Son görüşmelerinde, Cumhurbaşkanlığı adayı olabilmesi için birisi dışında diğer ortaklarını ikna etmişti. Acaba ortaklardan kendisine “Hay hay” diyenlere ne vadetti? Kuşkusuz Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı vaadi kamuoyu tarafından da biliniyordu. Diğer hususlar bilinmiyor. Gerginlik sonucu masayı terk eden Meral Hanım tekrar masaya döndü. Dönerken Bay Kemal’den aldığı vaat ise İki belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı yapılmasıydı. Bay Kemal bunu seve seve kabul etti. Yani Kazanırsa Bay Kemal’in (5+2) tam yedi yardımcısı olacak. Tam bir ucube.
2) Meral Hanım, öfkeyle tekmelediği masaya 72 saat sonra geri döndü. Acaba dönmesi için kimler onunla görüştü ya da ne gibi baskılar yaptı? Burası meçhul ama aşırı tehdit edildiği öfkeli halinden ve asık suratından belliydi. Ona baskı uygulamak için ABD’nin marifetiyle Fetö elamanları mı devreye girdi? Başka birileri mi şantaj yaptı, kesin olarak belli değil. Şu var ki, baskı ve şantaj olmazsa bir yıldan beridir iddialı konuşan Meral Hanımın, böyle ucuz bir ödüle razı olması imkânsız gibi görünüyor.
Kaldı ki, Meral Hanımın öfke hali sona ermiş değil, hala devam ediyor. Geçenlerde parti merkezine bir kaza kurşunu isabet ettiğinde tam anlamıyla Sayın Cumhurbaşkanına karşı öfke kustu. Şantaja maruz kalmamış bir hanım siyasetçi, “Ey Erdoğan, eğer senden korkarsam şerefsizim” gibi bir cümle kuramaz. Daha önce bir numaralı adamı olduğu halde şantaja ve gizli üye HDP’nin ortaklığına boyun eğmeyerek Partisinden istifa eden Yavuz Ağıralioğlu’nun söyledikleri bütün söylenenleri apaçık şerh ediyor.
3) Bay Kemal bir de ABD’nin Ankara büyükelçisi Flake ile görüştü. Flake, terör hamisi bir devletin elçisidir. Demek ki Bay Kemal aslında terörü himaye eden bir devletin elçiyle görüştü. Çünkü HDP ABD’nin Türkiye’deki müttefikidir. Suriye’deki müttefiki de PYD’dir. ABD PYD’ye açıktan silah yardımı yapıyor; HDP’ye, pardon PKK’ye ise el altından... Her iki örgüt de PKK terör örgütünün parçalarıdır. Bu durumda ABD büyükelçisi Bay Kemal’den ne istemiş olabilir? Altılı masanın mutabakat metnine baktığımızda bunu anlamak o kadar zor değildir.
4) TBMM’inde yapılan Bay Kemal-HDP görüşmesinin yankıları hala devam ediyor. Bu ilk görüşme değildi kuşkusuz. Daha önce defalarca görüşmeler yapılmıştı. CHP’de milletvekili veya il başkanı olup HDP hesabına çalışan çok sayıda elaman olduğu biliniyor. Nitekim henüz HDP ile görüşme yapılmadan imzalanan altılı masanın mutabakat metnine baktığımızda HDP’nin bütün görüşlerinin oraya yansıdığını görürüz. Peki, HDP, yani PKK Türkiye’den ne istiyor? Şimdilik Doğu ve Güneydoğuda ilan edilecek bir özerk yönetim istiyor. Buna bağlı olarak kendi deyimleriyle öz yönetim, öz güvenlik, öz yargı ve anadilde eğitim istiyor. Mutabakat metninde yer alan sadece bir madde bile onlara tam da bu imkânı sağlıyor. O da Avrupa Birliğinin yerel yönetimler için öngördüğü özerklik şartıdır.
5) Bu görüşmelerden tatmin olan HDP yöneticileri Bay Kemal ile görüşme sonuçlarını erken bir bayram havasında kutladılar. Bununla da kalmadılar; şimdiden dağdaki yoldaşlarına inlerinden çıkıp şehirlerde demokratik siyaset yapmaları çağrısında bulundular. Mutabakat metninde yer aldığı gibi Kuzey Irak ve Suriye’de devam eden operasyonların sonlandırılacağını haykırdılar. Cezaevlerindeki tüm yandaşlarının salıverileceği müjdesini verdiler. Demek Bay Kemal’in HDP ile görüşmesinin arka planında çok şeyler varmış.
6) Son olarak Bay Kemal Seccadeye basıp “dostlarına” poz verdi. Haliyle bu durum, manevi hissiyatın dorukta olduğu Ramazan-ı Şerifte, müminlerin büyük tepkisine yol açtı. Bir değil, iki değil, üç kez poz vermiş aynı seccadenin üzerinde. Sonra kendisini savundu; ne dedi: “Seccadeyi göremediğim için çok üzgünüm. Buradan istismarcılık yapanları milletimizin vicdanına bırakıyorum” dedi. Ya insan önüne bakmaz mı? Görmemesi veya fotoğrafı servis eden yardımcıları tarafından görülmemesi imkânsızdır. Tepkinin büyüdüğünü görünce, hemen kendi yandaşları olan bir ilahiyatçı profesör, bir ilahiyatçı yazar bir de emekli müftü buldular. Dinlerine ve okudukları maarife ihanet eden ilahiyatçılar fazla yok zaten. Onlar da konunun Ak Parti tarafından istismar edildiğini yazdılar.
Acaba istismar eden kim? Tepki gösteren müminler mi yoksa iftar yemeğinden sonra seccade üzerinde poz verenler mi? Her şeyden önce oruç tutmayanların iftar sofralarına katılmaları ve oruç tutmuş gibi davranmaları, [münafıklık demeyeyim] ikiyüzlülüktür. Keza fatiha dahi bilmeyenlerin biliyormuş gibi, iftar duasının arkasında ve taziyelerde söylenen “el-Fatiha”ya eşlik edip okuyormuş gibi yapmak büyük bir istismar ve bir yüzsüzlüktür. Acaba Bay Kemal, “Ben Horasan erenlerindenim; ben Hz. Peygamber’in ehl-i beytindenim” dediği gibi, çıkıp, “el-Hamdu Lillah, eksikliklerim olabilir ama ben de dedemin dinine uyup oruç tutuyor ve namaz kılıyorum. Dedemin dinine saygısızlık yapan sanatçıları lanetliyorum. Saygısızlık yapan önce beni karşısında bulur” diyebilir mi? Eğer böyle diyebilirse o zaman gerçekten Bay Kemal olur.
Böylelerine, “Neden İslam’ın ibadet esaslarını kabul etmediğiniz halde kabul etmiş gibi yapıyorsunuz?” diye sorduğumuzda bize dönüp, “Herkesin dini kendisine; size açıklamak zorunda mıyız?” derler. Elbette ki açıklamak zorunda değildirler. İnsanlar Ermeni, Yahudi, Hirisriyan, Sebeî, Sebataist, Hindu veya Mezdekî de olabilirler. Ama bu mazlum milletin dinindenmiş gibi onların ibadetlerini taklit etmeleri bir istismardır, onların diniyle ve kutsallarıyla alay etmektir. İslam Dininin esaslarından hiç birisine inanmadıkları halde İslam’ın önemli bir esası olan orucun iftar sofralarında yer alıyorlarsa, cenaze namazlarında okunan duaları bilmedikleri halde cenaze namazlarına iştirak ediyorlarsa bu bir istismardır. Ha… Gerçek dinlerini açıklayıp iftar sofralarında misafir olarak ağırlanabilirler. Bunda bir sakınca yoktur.
Bence Böyle garip bir ekiple birlikte iftar sofralarını dolaşan Bay Kemal’in işi oldukça zordur. Seçimleri alabilmek için her renge giriyor. Hem mütedeyyin ve muhafazakâr müminleri, hem iflah olmaz azgın ateistleri idare ediyor. Hem Davutoğlu’nu ve Babacan’ı, hem dolu gibi üzerine gelmeye hazırlanan İyi Partiyi idare ediyor. Hem ABD’yi ve PKK’yı hem de Kemalist CHP’leri idare ediyor. Hem “Kur’an Kurslarını ve diyaneti kaldıracağız” diyen özgürlükler ittifakını hem Temel Karamollaoğlu’nu idare ediyor. On parmağında on marifet.