GİTTİ BİZİM 50 KURUŞ

GİTTİ BİZİM 50 KURUŞ

Anısına binaen merhum hacı Ali Çeliker ağabeyimden iki anı daha aktarmak istiyorum. Başlıktan da anlayacağınız üzere bu anılar daha çarpıcı. Yeni nesle, zulme ve haksızlığa karşı nasıl durulması gerektiğini öğreten anılar. Daha da önemlisi, dava adamı davetçilere, büyük bir cesaret moral vesilesi olmasıdır. Bizim bu anıları paylaşmamızdaki asıl geye de budur.

Herkes; Gazeteci de haddini bilmeli

Yetmişli yıllarda, koalisyon ortağı ve başbakan yardımcısı olduğu dönemde, rahmetli Erbakan’ın, Gaziantep’e bir ziyareti olur. Ziyareti esnasında Gaziantep merkezde bulunan Ömeriye camiinde Cuma namazı kılar. Bilindiği üzere Gaziantep’te yaz aylarında cami önlerinde meyan şerbeti satılır. Ancak özellikle Cuma namazında bu şerbet, isteyen hayır sahipleri tarafından parası ödenip onun hayrına ücretsiz dağıtılır. Bu işleme “sebil” yani Allah (cc) için hayır denir ve isteyen herkes bu şerbetten içebilir.

İşte Erbakan rahmetliye de özellikle şerbetçi bir şerbet ikram eder. Ancak ertesi gün, hürriyet gazetesi konuyu çarpıtarak manşet yapar. Manşet şöyledir. “GİTTİ BİZİM 50 KURUŞ” tabi altta detaylı istihza ve karalama içeren sözüm ona bir haber. Özetle “Erbakan içtiği şerbetin ücretini ödemedi. Şerbetçi de “gitti bizim 50 kuruş dedi.”

Gazetenin bir nüshasını, o zamanlar MSP il başkanı olan merhum hacı ağabeye getirirler. Merhum Hürriyet gazetesinin Gaziantep temsilcisini öğrenir. Şerbetçiyi de bulup böyle bir söz söylemediğini, bu haberin tamamen karlama amaçlı olduğunu öğrendikten sonra, gazeteciyi araştırır ve hükümet konağında, valilikte olduğunu öğrenir.

İktidar ortağı bir partinin il başkanı unvanıyla hükümet konağına gider. Valiliğe vardığında gazetecinin, valinin makamında olduğunu öğrenir. Acil bir işi olduğunu ifadeyle hemen makama girer. Valinin karşısında oturan gazeteciye, “Hürriyet gazetesinin Gaziantep temsilcisi falan gazeteci sen misin?” diye sorar. Evet demesiyle beraber, üst üste suratına yumrukları sıralar. Gazetecinin suratı kan revan içindedir. Vali bey ve memurlar ne olduğunu anlamadan işlem tamam olmuştur.

Gazeteciye, bir daha benzeri bir iftirada bulunursa, cezasının daha ağır olacağını ihtar eder. Vali beye de durumu hikmetlice anlatıp bu adamın daha fazlasını hak ettiğini ifade eder. Makamında böyle bir talihsizliğe sebep olduğu için de özür dileyip oradan ayrılır.

Bazı okuyucu kardeşlerim, bu günün şartlarıyla düşünerek, bu davranışı garipseyebilirler. Ancak, 45-50 yıl öncenin Türkiye’sinde değerlendirirlerse, bunun kaba bir davranış olmadığını ve gayet yerinde olduğunu takdir edeceklerdir.

Karakol amiri de haddini bilmeli

Aynı yıllarda yine Erbakan rahmetli, bir miting ve yürüyüş için Gaziantep’e gelir. Tabi kalabalık kıyamet gibi… Bu hengâmede muhtemel ki sol görüşlü bir amir, bir şeye kızarak, o zaman başbakan yardımcısı olan Erbakan’a açıkça küfreder. Bu vak’ayı da hemen merhuma hacı abiye haber verirler.

Ertesi hafta bu kişinin, Binevler karakol amiri olduğunu öğrenip gayet sakin bir halde karakola gider. Amirin odasını sorar, gösterirler. Kapıyı sert bir tekme atarak içeri dalar. Hazır polis memurları alarma geçip etrafını sarıncaya kadar, tüm avazıyla nara atar. “falan amir kim? Benim hocama nasıl küfreder? Şeklinde büyük bir gürültü çıkarır.

Oradaki memurlar, amirin şu an karakolda olmadığına onu ikna etmeye çalışırlar. Merhumsa “O amir kimse çıksın. Onu burada bir gün dahi durdurmayacağım” vb. tehditler savurur. Oradan kendisini teskin edip gönderirler. Ancak kısa zaman içinde onu sürgün ettirir.

Zalime karşıydı ama mazlumun yanındaydı

Tam aksine yaşlı piri fani olan merhum Mehmet Emin er hoca efendiye saygı gösteren bir savcıyı ise tüm gücüyle korumuştu. Sol cenahın 163. Maddeden Müslümanların ensesinde boza pişirdiği yılardır. Bir sabahın köründe özel timler; birçok Müslümanla beraber, o anlar yörenin en gözde âlimi, zahidi ve davetçisi olan Seyda’nın evine baskın yapıp onu da yaka paça karakola getirirler. Karakol amiri, üstadı görünce haberdar olur ve derhal evine geri bırakılmasını emreder.

Dönemin içişleri bakanı olan Oğuzhan Asiltürk Bey, bu haksızlığa karışanlara hadlerinin bildirmesi için talimat verir. Sürgün edilecekler arasında bu amir de vardır. Ancak merhum Hacı Ali ağabey, bakanın tüm ısrarlarına rağmen, bu amiri korur ve yerinde kalır. Amirde aslında sol cenahtandır. Ancak merhumun bu adil duruşundan dolayı tövbe edip namaza başlar ve salih bir mümin olur.

Evet, “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah (cc) var.” Diyecek yiğit taraftarlara her zaman ihtiyaç vardır. Ancak yaltaklanan, yardakçıların idarecileri sarıp kuşattığı şu zamanımızda çok daha ihtiyaç var. Allah (cc) zalimin karşısında, mazlumun yanında duracak, babası da olsa adaletten ödün vermeyecek yiğit nesiller yetiştirmeye bizleri muvaffak eylesin. Âmin! Selam… Dua…