GEZİ OLAYLARI VE KATİL MEDYA
Unutmayalım, ABD’nin dünya siyasetini ele geçirmesi medya sayesinde olmuştur. Hatta komünizmin ölümü de Batı medyasının zaferi olarak kabul edilmiştir. Bu itibarla medya, Batılılar tarafından “KATİL” bir alet olarak da kullanılmaktadır. Nitekim ABD ve Avrupa ülkeleri, son yetmiş yıldır kontrol ettikleri medya gücü sayesinde önlerine çıkan her şeyi adeta yıkıp geçtiler. İstedikleri devleti fakir, istedikleri devleti zengin yapabildikleri gibi, istedikleri ülkede kaos da çıkarabildiler. Bugün Batı’nın çıkardığı kaoslarla boğuşan ve tüm milli servetlerini bu uğurda heba eden en az 100 devlet sayabiliriz.
Düşünsenize, Türkiye’nin PKK ve DHKPC teröründen gördüğü zararın en az 150 milyar dolar olduğu düşünülürse, Batılıların neden o terör örgütlerinin yönetici ve katillerini hala beslediklerini daha kolay anlayabiliriz. Demek Batı, Fahriye Erdal’ın katil olduğuna inanmıyor, öyle mi? Demek ABD isterse örgüt liderlerini imha edemez, öyle mi? Ama sıra el-Kâide ile Talibâna’a gelince, onların liderleri imha edilebiliyor.
Batı medyası son on-onbeş yıldır, insanlığa karşı işledikleri suçların gündeme gelmemesi için, terör ve İslamiyet arasında kurduğu ilgi üzerinde ısrarla duruyor. Son yıllarda Müslümanları hep terörist olarak gösterme gayretleri, bu projenin bir parçasıdır. Bu dikkat çekici bir durumdur. Çünkü ciddi bir korku Batılıları sarmıştır. Onlar çok iyi biliyorlar ki, sadece İslam Dünyası Batı’nın bu insafsız tahakkümlerine karşı dayanma gücüne sahiptir. Batılılar, insanlığa karşı işledikleri bunca suçların hesabını sadece İslam ülkelerinin sorabileceğini iyi biliyorlar ve kendilerince tedbir alıyorlar.
Nihayet İŞİD’i ortaya koyarak dört başı mamur (!) bir cihatçı terör örgütü oluşturabildiler. Batı’nın İşid’le çarpışması, resmen olmasa da Batı Başkentlerindeki halk nezdinde “İslam’la çatışması” anlamına geliyor. Bunu herkes böyle biliyor. İslam karşıtı eğilimlerin artmasının asıl nedeni de bu…
Eğer saldırıya rağmen bir devlet tekrar ayağa kalkabiliyorsa onu çökertmek için yeni hamleler yaparlar. Üç yıl önce Türkiye’de başlatılan gezi olayları, arkasından Paralel yapı tarafından devreye sokulan 17-25 Aralık hamleleri, kesinlikle batı’nın desteğiyle başlatılan yeni saldırılardı. Bu saldırıların başarılı olabilmesi için KATİL medya devreye sokulmuştur. Aynı zamanda ana mühalefet partisi ve terörden beslenen bir parti de başrolde oynamışlardır. Çünkü medya gerçekleri ortaya çıkardığı gibi, hakikatleri çarpıtma, doğruyu yanlış ve yanlışı da doğru olarak gösterebilme istidadında olan çok etkili ve katil bir silahtır aynı zamanda. Gezi olaylarında kesintisiz canlı yayın yapan Batı medyasını hatırlayın…
Aslında 2000’li yıllarda “Medeniyetler Çatışması” tezini ortaya atan Hangtinton’un tezi, Batı’nın uygulamalarını meşrulaştırmaktan başka bir amaç taşımıyordu. Çünkü “Medeniyetler Çatışması” konsepti de, küreselleşme adına bir maske olarak kullanıldı. Asıl amaç Batılıların ekonomik yağma ve talanlarını ve filî işgallerini meşru göstermekti. Düşünsenize, ABD’nin Afganistan’da, Irak’ta, Somali’de, Suriye’de ve dünyanın 45 ülkesinde ne işi vardır?
Gezi olaylarıyla amaçlanan hedef şudur: Batılı devletler, stratejik konuma sahip olan Türkiye’den ve petrol zengini Ortadoğu’dan kolay kolay vazgeçmeyecektir. Gezi olaylarında bir bardak suda koparılmak istenen fırtınanın asıl amacı Türkiye’yi ekonomik yönden zayıflatmak ve siyasi yönden istikrarsızlaştırmaktı. Kuşkusuz belirlenen nokta hedef, girdiği her seçimi kazanan ve ezberleri bozan Sayın Erdoğan’dı. Plana göre Erdoğan giderse, Ak Partiyi daha kolay bir lokma haline getirirlerdi. Düşünün ki, Katil medyanın bu sınırsız tahrikleri sonucu Ak Parti hükümeti bozulmuş, yerine yamalı bohça gibi bir koalisyon hükümeti gelmiş. Böyle bir hükümet büyük projeler üretebilir miydi? Dünyanın en büyük hava alanı, 3. Köprü ve Kanal İstanbul bir günde hayal olup giderlerdi. Zaten Gezicilerin istekleri, bu projelerin durdurulması değil miydi?
Batı’nın hiç hazmedemediği liderler, ülkelerini siyasi yönden istikrara kavuşturan ve Batı’yı kale almayan liderlerdir. Bu açıdan Tayyib Erdoğan, “One Minute” söyleminden itibaren Batı’lılar tarafından dikkatle izlenmektedir. Üç yıldır Ayrupa Birliği tarafından fasılların açılmaması ve serbest dolaşım hakkı konusunda ayak diretilmesinin asıl sebebi de bu… Erdoğan Batılılar tarafından adeta kuşatılmak isteniyor.
Batılı devletler stratejik hesaplar konusunda uzman sayılırlar. Onların hesaplarına göre eğer Tayip Erdoğan’ın sahip çıktığı Ak Parti seçimleri kazanmaya devam eder ve Erdoğan başkan olursa, Batı İslam ülkelerindeki birçok mevzilerini kaybedecektir. Bu mevzilerini kaybetmemeye çalışacaklardır elbet… Yoksa Körfez savaşında bile bu kadar canlı yayın yapmamış olan CNN, BBC ve Fransız Haber Ajansı neden Gezi olaylarında kesintisiz canlı yayın yapsınlar? Cevabı basit: Çünkü güçlenen bir Türkiye Ortadoğu’nun da bağımsızlaşması demektir. Ortadoğu’nun bağımsız hale gelmesi İslam dünyasının ayağa kalkması demektir. İslam dünyasının ayağa kalkması, Batı’dan hesap sorma devrinin başlaması anlamına gelir.
Ne yazık ki, özgürlük ve demokrasi sloganıyla ortaya dökülen, Mustafa Kemal’in askerleri olduklarını söyleyen ve bir partinin içinde yer alan gençler, parti liderleri sayesinde teröristlerle aynı safta yar alamaya başladılar. Sayın Erdoğan üç yıldan beridir, meydanlarda bu tuzaklara dikkat çekmek için avazı çıktığı kadar bağırıyor. “Aman dikkat edin, tuzaklara düşmeyin” diyor. Bence Mustafa Kemal’in gençliği, eğer gerçekten bu memleketi savunacaklarsa, başlarını iki avuçları arasına alıp, “Biz ne yapıyoruz? Neden ayağımıza kurşun sıkıyoruz? Mezhepçilik taassubuyla hareket eden ve terörden beslenen bir partiye dayanak olan bir lider tarafından kullanılıyoruz?” diyerek nefis muhasebesini yapmalıdır.