GDO'cular gözünü sofralara dikti

Genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili olarak Biyogüvenlik Kurulu'nun 13 mısırın yem amaçlı olarak kullanımına izin vermesi, büyük tartışma yaratmıştı. Tartışmalar bu yıl daha da alevlenecek.

GDO'cular gözünü sofralara dikti
Genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili olarak Biyogüvenlik Kurulu’nun geçen günlerde 13 mısırın yem amaçlı olarak kullanımına izin vermesi, büyük tartışma yaratmıştı. Ancak Biyogüvenlik Kurulu’nun gündemindeki yenibaşvurulan tartışmaları bu yıl daha da arttırıcak.

Biyogüvenlik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hakan Yardımcı, gelecek dönem gündemlerinde ‘gıda amaçlı GDO’ların olacağını açıkladı. Yardımcı, gıda alanında beş bitkiye ait 29 çeşitle ilgili kendilerine başvuruda bulunulduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: “21 mısır çeşidi, 3 soya çeşidi, 3 kolza, 1 şekerpancarı çeşidi ve bir patates. Bunların gıda amaçlı olarak kullanımıyla ilgili başvurular var. Bunları da önümüzdeki dönemde inceleyeceğiz. Daha sonra belki enerji ve sanayi amaçlı kullanımlar gündeme gelecek. Biz öncelikli olarak yemlere baktık.” Kurulun büyük bir özveriyle çalıştığını anlatan Prof. Dr. Yardımcı, şunları söyledi: “Kısaca bize 58 çeşide ait başvuru gelmişti. Bunların 16’sıyla ilgili karar alındı. 42 çeşit kaldı. Bunların 13’ü yem için, 29’u ise gıda amaçlı. Biz yapılan başvurularda hem gıda hem yem için ayrı ayrı inceleme yapıyoruz. Yem için izin verilen bir ürünün aynı zamanda gıda amaçlı olarak kullanılması suç teşkil ediyor. Gelen ürünlerin riskine, toksik olup olmadığına ve DNA’sı gibi özelliklerine bakıp karar veriyoruz.”

Yem kaygı yaratmıştı

Bugüne kadar Biyogüvenlik Kurulu Türkiye’ye sadece yem amaçlı olarak GDO’lu ürünlerin girişine izin vermişti. Bu durum tüketicileri ve uzmanları kaygılandırmıştı. Zira, Biyogüvenlik Kurulu’na sunulan bilimsel raporlar ve uzman görüşleri de GDO konusundaki şüphe ve endişelerin artmasına neden olacak sonuçlar içeriyordu.

GDO girişi bu kurulun iznine bağlı

Türkiye, uzun yıllar süren tartışmaların ardından 2010 yılında Biyogüvenlik Kanunu’yla bu alanı yeniden düzenledi. Yasa ile GDO üretimi, GDO’lu tohum ithalatı, kullanımı ve ticareti yasaklanıyor. Akademisyen ve bürokratlardan kurulan Biyogüvenlik Kurulu üzerinden GDO genlerinin Türkiye’ye girişi düzenleniyor. Türkiye’ye GDO geni getirmek isteyenler, kurula başvuruyor ve bu kurulun izin vermesi durumunda ithalatı gerçekleştirebiliyor. Bunun dışındaki tüm GDO işlemlerine ise hapis cezaları öngörülüyor. Kamuoyunda oluşan tepkinin ardından GDO’lu ürünlere etiketlenme yapılması benimsenmişti. Buna göre binde 9’un üzerinde GDO içeren ürünlerin etiketlenmesi gerekiyor. Ancak uygulamada bu düzenleme tam olarak yürürlüğe girmiş değil.

Hücrelere kadar işleyebilir

Türkiye’de halen uygulanmakta olan Biyogüvenlik Kanunu’na göre, bir GDO ürünüyle ilgili başvuru söz konusu olduğunda bilimsel rapor süreci de başlıyor. Buna göre, GDO ve ürünlerine izin verilmesi durumunda, bu ürünlerin doğa, kullanıcılar ile çiftçiler üzerindeki etkilerine bağlı olarak oluşacak sosyo-ekonomik etkileri belirlemek üzere, Biyogüvenlik Kurulu tarafından 11 kişiden oluşturulan bilimsel komiteye rapor hazırlatılıyor. Biyogüvenlik Kurulu’nun geçen günlerde yem olarak ithaline izin verdiği Bt11XGA21 olarak isimlendirilen mısır çeşidiyle ilgili olarak hazırlanan sosyo-ekonomik raporda dikkat çekici saptamalar yer alıyor. İşte sonuç:

“Son zamanlarda yapılan araştırmalar besinler yoluyla alınan transgenik (GDO) DNA’ların sindirim sisteminde sindirilmediğini ve hücrelere kadar taşınabileceğini göstermiştir. İtalya’da 2006’da yapılan bir araştırmada marketlerden elde edilen süt örneklerinde genetiği değiştirilmiş yemlere ait DNA’ya rastlanıldığı bildirilmiştir. Yine aynı araştırmada pastörizasyon işleminin transgenik (GDO) DNA’sının yıkımına da sebep olmadığı rapor edilmiştir.”

GDO’lu bitkilerle yapılan bazı çalışmalar incelendiğinde bu bitkilerin tüketilmesinin insan sağlığına olumsuz etkilerinin olabileceğini gösteren bulgulara rastlanıldığı belirtilen rapor şöyle devam ediyor: “Özellikle transgenik (GDO) DNA’sının memeli bağırsaklarında sindirilmeyip hücrelere kadar değişime uğramadan ulaşması ve genetiği değiştirilmiş ürünlerin üretiminde kullanılan herbisitlerin (bitkiler için kullanılan ilaçlar) insan vücudunda tespit edilmesi, genetiği değiştirilmiş gıdalar ve yem maddeleri konusunda yeni bir tartışma yaratacaktır. Solunum, sindirim, deri yoluyla alınan eksojen kimyasalların (meyve, sebze üretiminde kullanılan herbisitler, deterjanlar, suni renklendirici ve tatlandırıcılar, egzoz ve benzeri 4 bin kimyasal madde) halk sağlığına yaptığı zarara genetiği değiştirilmiş ürünler de eklenebilir.”

AB’de etiket zorunluluğu var, ABD’de isteğe bağlı

Dünyada birçok ülke GDO’lu ürünlerle ilgili olarak yasal düzenlemeye sahip. GDO pazarının en yoğun olduğu ülkelerden ABD, Arjantin, Kanada ve Brezilya’daki düzenlemeler ile AB ülkelerindeki düzenlemeler arasındaki farklılıklar dikkat çekiyor. AB ülkelerinde yüzde 0.9 oranının üzerindeki GDO içeren ürünlerde etiketleme yapılması zorunlu iken, ABD ve Kanada’da ürünün GDO’lu olduğunu etiket üzerinde belirtmek isteğe bağlı bir durum olarak öne çıkıyor.

Avrupa Birliği: Uygulamalar, 2003’te yürürlüğe giren yasaya göre yürütülüyor. Ülkelerde üretilen ya da ithal edilen GDO’lu ürünlerin tüm testleri ve risk değerlendirmeleri yapılıyor. Yüzde 0.9 oranının üzerinde GDO içeren ürünlerin paketlerinde görünür şekilde GDO içerdiği yazılmak zorunda. Yüzde 0.9’dan daha az oranda GDO içeren ürünler için etiketleme kuralları uygulanmıyor. GDO’lu ürünlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt ya da yumurtalar için GDO etiketlemesi yapılmıyor. AB ülkelerinden Almanya, Fransa, Macaristan, Avusturya, Lüksemburg ve Yunanistan’da GDO’suz ürünler “GDO içermemektedir” şeklinde etiketlenebiliyor.

ABD-Kanada: Etiketleme isteğe bağlı. Üretici kendi isteğine göre GDO kullandığını belirtebiliyor ya da belirtmeyebiliyor.

Brezilya: GDO içeren ürünlerde GDO oranı yüzde 1’in üzerinde ise etikelenmesi zorunlu.

Arjantin: GDO içeren ürünlerin etiketlenmesi isteğe bağlı.

‘Araştırma yapılması engelleniyor’

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık GDO konusunda tam bir bilinmezlikle karşı karşıya kalındığı görüşünde. Dünyada GDO’yla ilgili araştırmaların büyük ölçüde kısıtlandığını belirten Atalık, şunları söylüyor: “GDO laboratuvar ortamında oluşturulduğu için, ileri teknoloji olarak gösteriliyor. Buna karşı çıkanlar teknoloji düşmanı olarak gösteriliyor. Biyogüvenlik şirketleri araştırmacıların çalışmalarını sınırlıyor. Yapılabilen sınırlı sayıda araştırmada, üçüncü nesil farelerde kısırlık çıktı. Araştırmalarda hamile kadınlarda GDO gen parçacıkları bulundu, hatta fetusların kanına dahi geçtiği saptandı. Biyogüvenlik Kurulu’na sunulan sosyo-ekonomik raporlardaki saptamalara da dikkatle bakmak gerekir. GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların etiketlenmesi Türkiye’de zorunluluk değil. Biyogüvenlik Kanunu, tüketicinin seçim hakkının elinden alınması durumunda başvurunun reddedilmesini öngörür. Bilimsel raporlara baktığınızda GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların sütünde GDO tespit edildiği görülüyor. Böyle bir durumda bu yemlere izin verilmemesi gerekir. Türkiye GDO’lu mısır almak zorunda değil.” 
Hacer Boyacıoğlu / RADİKAL