Galile'den sonra yazdığı Kitaptan Dolayı Yargılanan 28 Şubat Mağduru Bilim İnsanı Prof. Dr. Âdem Tatlı

Tarihte “Postmodern darbe” olarak yerini alan 28 Şubat 1997’nin üzerinden 27 yıl sene geçmesine rağmen o yılların mağdurları hâlâ yaşadıkları acı ve ızdırabı iliklerine kadar hissediyor. 

Galile'den sonra yazdığı Kitaptan Dolayı Yargılanan 28 Şubat Mağduru Bilim İnsanı Prof. Dr. Âdem Tatlı

Haber sitemize yazılı bir metin gönderen Prof. Dr. Âdem TATLI, 28 Şubat mağdurlarından sadece biridir.

TARİHE KARA BİR LEKE OLARAK GEÇEN O GÜNLERDE YAŞANANLARI PROF. DR ADEM TATLIDAN DİLEYELİM:

Dr. Tatlı, gençlerimize sahip çıkan, millî ve manevî değerlerimizi anlatan bu konuda eserler yazan bir fikir insanıdır. Hem Biyoloji alanındaki başarılı çalışmaları hem de yaratılış konusundaki değerli eserleri ile gençlere örnek olan münevverlerimizden biridir. Prof. Tatlı, hayatı boyunca materyalizm ve pozitivizm ile mücadele eden bir hakikat insanıdır.  Yaratılışı ve yaratıcıyı bilimin içine dâhil eden, bilimlerin kardeşliğini savunan ender bilim insanlarımızdan biridir. 

O günleri Prof. Tatlı şöyle anlatıyor:  Halk arasında bir söz vardır. “Hâkim benim kanımı istiyor. Hâkim savcı olur, babam da benim idamıma razı ise ben kime müracaat edeyim, ben de şaştım.” 

 1992 yılında Evrim ve Yaratılış kitabını yazdım. Üniversite yayın komisyonunun muvafakati ile basımına karar verildi. 13 yıl yaklaşık ondan fazla üniversitede ders kitabı olarak takip edilen bu kitapta evrimin kritiğini yaptığım, İslam âlimlerinin bu konudaki görüşleri yanında konu ile ilgili ayet ve hadislere de yer verdiğim için kamu görevinden ihraçla yargılanmak üzere YÖK disiplin kurulunun huzuruna çıkarıldım.

YÖK hem savcı ve hem de yargı makamında idamımı istiyor. Baba durumunda olan üniversite de benim uzaklaştırılmamı talep ediyor. YÖK başkanının savunma için bana verdiği süre ise beş dakikaydı.

Üniversite yetki kurullarında ders kitabı olarak okutulmasına karar verilen ve yaklaşık 10 üniversitede 13 yıl ders kitabı olarak takip edilen bu kitabım hakkında kurulan bir komisyonun hazırladığı dosyadan kanunsuz olarak YÖK tarafından evrak çalınıyor ve şimdi bu dosyaya dayanılarak idamım isteniyor, kendimi savunmam için de beş dakika süre veriliyor. Bu durumda kimden kime şikâyet edeyim ben de şaştım. Demekten başka ne yapabilirdim.

    Prof. Dr. Âdem Tatlı’nın Yükseköğretim Yüksek Disiplin Kurulu’nda YÖK Başkanlığının riyasetinde 20 kişilik heyet huzurunda 16.12.2005 tarihli savunması şöyledir: 

“Yüksek Öğretim’in değerli üyeleri

Hepinizi saygı ile selâmlıyorum.

Huzurunuza, yazdığım bir kitabı savunmak üzere gelmiş bulunuyorum.

-Bu kitapta ne yazdım ki, suçlu sandalyesinde oturtuldum?

Kitap hakkında hakem raporlarını ve soruşturmacı iddialarını okuyunca anladım ki, işlediğim suç o kadar büyük ki, idamım bile az görülüyor.

-Nedir bu suç?

Yazdığım, “Evrim ve Yaratılış” adlı kitapta; insan da dâhil, yeryüzündeki bütün varlıkların nasıl ortaya çıktığını ve günümüze nasıl ulaştığını ortaya koyan, insanlık tarihi boyunca ileri sürülmüş, görüş, düşünce ve değerlendirmelere yer vermişim.

-Konuyla alâkalı mevcut eserler yeterli olmadığından mı suçlu addediliyorum?

-Hayır. Tam tersi. Milattan önce 400’lü yıllarda Anaximander’le başlayıp 1860’lı yıllarda Darwin tarafından teori şeklinde düzenlenmiş olan, “Bütün canlıların tesadüfen balıktan türediği, bu üreme zinciri içerisinde insanın da atasının balık ve tarla faresine dayandığı” şeklindeki evrim görüşünün yanında, bu teoriyi tenkit eden düşüncelere yer vermiş olmamdı. Evrim teorisini sorgulayan görüşlere yer vermekle, öğrencilerin bu teoriye olan güvenini sarsıyordum. Dolayısıyla, öyle bir şekilde cezalandırılmalıydım ki, bundan sonraki gelenlere büyük bir ibret olsun.  

İşte konunun özeti budur.

-Peki, bu kitabı yeni mi yazdım? Hayır. On üç sene önce. 1992’de.

-İzin almadan mı yazdım? Hayır. Üniversite Yayın komisyonunun müsaadesiyle.

-Ders kitabı olarak takip ettim mi?

-Evet. Yardımcı ders kitabı olarak 12 sene takip ettim. Ders müfredatına göre konular öğrencilere paylaştırılıyor ve onlar, her türlü kaynaktan faydalanarak sınıfta konularını anlatıp tartışıyorlardı.

-İdarenin bundan haberi var mı?

-Evet, var. Her devre, eğitim ve öğretim öncesi, hangi dersi kimin okutacağı, dersin müfredatı ve tavsiye ettiği kaynaklar, bölümden başlamak üzere yönetim kurullarında görüşülür.

Yükseköğretim Kurumu, bu kitabı inceletmek üzere evrimci öğretim üyelerinden kurduğu heyet raporlarına istinaden, soruşturma başlatmakla, evrim teorisini savunur pozisyona düşmüştür.  

Şimdi bu değerli heyetin sayın üyelerinden sormak isterim:

Türk Yükseköğretimi’nin görevi, materyalist felsefeye dayalı 150 yıllık tartışmalı bir teorinin,  kanun şeklinde kabulünü garanti altına almak mıdır?  Bu nasıl fikir hürriyetidir? Bir teorinin dahi sorgulanmasına tahammül edemeyen bir Yükseköğretim Kurumu düşünülebilir mi? Evrim teorisi hakkında neyi yazıp neyi yazmayacağımızı, sınıfta neyi söyleyip neyi söylemeyeceğimizi, dünya literatürleri ışığında bu teorinin nasıl tartışılacağını YÖK tayin edecekse, idam sandalyesine oturtulmamak için,  bunu bilmek hakkımızdır.

Biz, Yükseköğretim Kurumu’nu, bir teorinin dahi tartışılmasını en ağır şekilde cezalandırmak isteyen bir müessese olarak değil, Batı dünyasında olduğu gibi, rüştüne ermiş bir gencin her türlü fikir ve düşünce kaynağına ulaşabileceği, onları serbestçe tartışıp değerlendirebileceği ortamı hazırlayan bir teşkilat olarak görmek istiyoruz.

Bir fikir kitabının, heyet huzurunda mahkeme edildiğini, Galile devri hariç, insanlık tarihi göstermiyor. Galile’yi muhakeme eden heyet, din adına sorgulamayı yapıyordu. Şimdi de bir teoriyi müdafaa için yapılıyor.

 “Darwin Tanrı, ben onun peygamberiyim” demem isteniyorsa, yanlış kapı çalınmıştır. Dün Galile’yi yargılayan heyet, nasıl vicdanlarda mahkûm oldu ise, bu kitabı yasaklayanlar da, tarih huzurunda mahkûm olacaktır. Bu kitabı mahkûm etmek isteyenlere üzülerek belirtmek isterim ki, insanlık tarihi, fikir ve düşünceleri yasaklayanların muvaffakiyetini göstermiyor.  

Yaratılış ve evrim konularının nasıl ve hangi ölçülerde tartışılması gerektiğine, ilmi olup olmadığına, mahkeme heyeti değil, bırakınız bir ilmin kendi yargılama sistemi ve değer ölçüleri içerisinde karar verilsin. Benim kitabımın ilmi olmadığını iddia edenler, bu konuda ilmi düşüncelerini yazsınlar. O zaman elbette bizim de bir diyeceğimiz olacaktır. Burada olduğu gibi, ilmin metotları içerisinde savunulamayan bazı teori ve düşüncelere YÖK alet edilmemelidir.

İlim dünyasında, bu ülkeyi, bir teorinin dahi tartışılamadığı bir yer olarak göstermeye kimsenin hakkı yoktur. Türk Yükseköğretimi’ne bu kara sayfayı açanlar, tarih huzurunda her halde minnet ve şükranla anılmayacaklardır.

Bana isnat edilen suçlardan birisi de, evrimi tamamen Batı kaynaklarına göre değerlendirip tartışan “Evrimcilerin Yanılgıları” adlı bir broşürü sınıfta öğrencilere vermiş olmamdır.

-Ben öğrenciyi bu broşürden sorumlu tutmuş muyum? Hayır. Bazı öğrenciler, kitapçığın ismini bile hatırlamadığını, çünkü okumadığını söylüyor.

-Yasak eser midir? Hayır. Piyasada 7 senedir satılıyor.

-O halde bunun tek bir açıklaması olabilir. O da ilim düşmanlığıdır. Kitaba, okumaya, farklı düşüncelere tahammül edememedir.”

YÖK başkanı beş dakikalık sürenin dolduğunu belirterek konuşmamı kesti.

Savunmamdan sonra oylamada bir kişi karşı oy kullanmış. Öngörülen cezasını bir altı verildi. O da bir yıl üniversiteden uzaklaştırma idi. Danıştay da o cezayı kaldırdı.

KARŞI OY

      Disiplin cezasına karşı oy kullanan bir üye, gerekçenin sonuç bölümünde şu değerlendirmeyi yapıyor:

      “Bilim insanlarının ders içeriklerinin ders veriş yöntemlerinin disiplin kurullarının müdahalesine mahal vermeksizin üniversite içinde çeşitli akademik kurulların oluşturacağı usuller doğrultusunda  özgürce tartışılarak belirlenmesinin, bu usul ve ilkelere uyumsuzluk durumlarında etkili uyarı mekanizmalarının geliştirilmesinin olacağına inanıyorum. Bu yollar denenmeden Prof. Dr. Âdem Tatlı’ya verilen cezanın çok ağır olduğu kanısını taşıyorum. Bu tür cezaların akademik özgürlük kavramını zedelemesinden ve öğretim elemanlarının birbirlerini  yersiz ve mesnetsiz ihbarlarına yol açarak yeni bir “cadı avına” yol açmasından endişe ediyorum”.

Ümit ediyoruz ki, yakın gelecekte bütün dünyada evrim görüşü dokunulmazlığı olan bir tâbu gibi değil de, bilimin kendi kriterleri içerisinde lehte ve aleyhteki düşüncelere yer veren bir düşünce seviyesine çekilecektir. Böylece evrim görüşünün, Asya ve Afrika ülkelerinin insanlarını öldürerek onların kaynaklarını sömürmek ve gençlerini dinsiz yapmak için bir ideoloji aracı olarak kullanılması sona erecektir.