FİTNE VE SAVAŞ
Fitne, siyasetle ilgilenenlerin, rakiplerini alt etmek için yalan ve hileye başvurmaları sebebiyle ortaya çıkar.
Sizin bir amacınız vardır.
Bu amacı gerçekleştirmek için size engel olan rakiplerinizi yok etmek için akla-hayale gelmeyen yollara başvurursunuz. Fitne buradan çıkar.
Özellikle 17 Aralık operasyonlarını bu açıdan ele aldığımızda, gözü dönmüş bir örgütün, nasıl ülkenin ekonomisini yok etmek için çabalar sarf ettiğini ve başka ülkeler hesabına kendi ülkesinde operasyonlar yaptığını görebiliriz.
İslam tarihinde en acı fitne Hz. Osmannın (r.a) şehit edilmesinden sonra ortaya çıkan büyük fitnedir. Onun şehit edilmesinden sonra Hz. Ali Müslümanlardan biat alarak halife seçildi. Fakat Şamda Muaviye b. Ebû Süfyân, Medinede Hz. Talha ve Zübeyr ve Hz. Aişe validemiz onu tanımadıklarını ilan ettiler. Eğer, Hz. Aişe gibi allame bir sahabi ve aynı zamanda bir Ümmül-Müminin olan birisinin ve cennetle müjdelenmiş Talha ve Zübeyr gibi büyüklerin yanılmaları mümkün ise, bu zamanda çok âlim olarak bilinen insanların da yanılmaları mümkündür ve sıradan bir hadisedir.
Hz. Ali, Resûlüllahtan (s) aldığı emirle, isyan edenlerin gözyaşlarına bakmayacağını ilan etmişti. Cemel vakasında onun rakipleri (Talha, Zübeyr, Aişe) mağlup oldular. Talha ve Zübeyr şehit edildiler. Sıffînde de Hz. Alinin ordusu tam kazanmak üzereyken Hz. Muaviyenin yardımcı Hz. Amr b. As, bir planla Alinin savaşı bitirmesine sebep oldu. İş iki hakeme kalmıştı.
Fakat Hz. Alinin ordusunda yer alan 6000 kişilik bir grup savaşın sona ermesinden memnun kalmayarak, Hüküm ancak Allahındır dediler ve Aliyi kendilerine düşman ilan ettiler. Bunlar Harıcîlerdir. Onların liderlerinden Zura b. Burc Aliye, Allahtan kork ve hem bizim hem de senin düşmanın olan Muaviyenin üzerine git; yaptığın hatadan dolayı Allaha tövbe et ve antlaşmadan geri dön! demişti.
Hz. Ali şöyle demişti: Sizin düşmanınıza gelince, ben sizi onlarla savaşmaya yönlendirdim. Siz onların evindeydiniz. Fakat siz işi birbirinize havale edip zaafa düştünüz ve yaraların acısı sizi etkiledi. Bu yüzden sabırsızlaştınız ve bana isyan ettiniz. Antlaşmaya gelince, o bir günah değildir. Fakat o bir taksir ve bir acz olup onu siz bana teklif ettiniz. Oysa ben onu istemiyordum. Ve ben işlediğim her günahtan ötürü Allahtan af ve mağfiret talep ediyorum.
Haricîler bir terörist gruptu. Onların, Lâ hükme İllâ Lillah (Allahtan başka hüküm sahibi yoktur) şeklinde bir sloganları vardır. Tıpkı bugünkü teröristlerin, Özgürlük istiyoruz demeleri gibi Hz. Ali Cuma günü camide hutbe okurken onlar, Lâ hükme İllâ Lillah diye slogan atıyorlardı. Hz. Ali bu söz için Hak bir sözdür ama bununla batıl kastediliyor demişti.
Hz. Ali öyle yaman bir fitnenin içine girmişti ki, hem dostları onunla savaşıyorlardı hem de düşmanları. Üstelik önceleri onun dostu ola Harıcîler de, düşmanı olan Hz. Muaviye taraftarları da Müslümandılar ve içlerinde sahabeler bulunuyorlardı. Hz. Ali adeta fitne ile kuşatılmıştı. Böyle bir durumdan kurtulmak kolay değildir.
Bugün hem Batı hem de Batının bizdeki uşakları, bu milletin güvenine mazhar olmuş Sayın Başbakana ve hükümetine her türlü iftirayı ve çamuru atmaktan çekinmiyorlar. Kirli emellerine ulaşmak için Sayın Başbakanı adeta fitneye bulaştırmak istiyorlar. Her şeyi, ama her şeyi onun ve hükümetin aleyhine kullanmaya çalışıyorlar. Somada meydana gelen faciayı hükümete yönelik bir darbe için kullanmaya gayret ediyorlar. Emelleri için kullandıkları medya, tezvirattan geri durmuyor. Yalanları hakikat, hakikatleri yalan, hırsızları masum, masumları da hırsız gösteriyorlar.
Bakın, eskiden Hz. Alinin yanında savaşan fakat hakem olayından sonra ondan ayrılan Hârıcî teröristlerin liderlerinden Zurâ b. el-Burc Hz. Aliye ne demişti:
Vallahi Ya Ali, eğer sen hakemlerden vazgeçmezsen seninle savaşacağız. Hz. Ali ona, Yazıklar olsun sana! Ne kadar da yoldan çıkmışsın! Sanki yarın seni öldürülmüş, rüzgârlar da senin üzerine toprak sürüklüyor gibi görüyorum dedi. Zurâ, Bunun böyle olmasını isterdim dedi ve Lâ hükme İllâ Lillah diyerek arkadaşlarıyla birlikte ayrılıp Kûfeye girdiler.
Bilelim ki, Haricîlik her zaman hüsranla son bulan bir kalkışma türüdür ve kimsenin yanına kar kalmamıştır.