FEDAKÂR VE CİVANMERT SAHABİ (II)
Abdurrahman b. 'Avf (r.a), Uhud savaşında yirmi yerinden yaralandı. 12 dişi kırılmıştı. Peygamber efendimiz (s.a.v) Medine'de Abdurrahman b. Avf'ı Saîd bin Reb'i (r.a) hazretleri ile kardeş yaptı. Kardeşi, malına ve servetine onu da ortak yapmak istediğinde Abdurrahman b. Avf: "Aziz kardeşim, Allah sana ve çoluk çocuğuna bereket ihsan etsin; malını çoğaltsın. Sen bana çarşının yolunu göster; ben orada ticaret yapar ihtiyâçlarımı karşılarım" dedi.
Abdurrahman'ın bu sözü Peygamber efendimize bildirilince çok sevindi. Kendisine hayır dua etti. Rasulullah'ın (s.a.v) bu duasından sonra yaptığı ticaret sebebiyle kısa zamanda çok zengin oldu. Derdi ki: "Taşa uzansam, o taşın altında ya altına veya gümüşe rast gelirdim."
Bir gün Abdurrahman b. 'Avf hazretlerine: "Bu büyük serveti nasıl kazandın?" diye sordular. Verdiği cevap bütün ticaret erbabının kulaklarına küpe olacak türdendir: "Rasulullah'ın (s.a.v) duasının bereketiyle çok az kâra razı oldum. Hiçbir müşteriyi boş çevirmedim."
Abdurrahman b. 'Avf, Rasulullah'ın (s.a.v) sağlığında Allah yolunda çok mal harcadı. Üç kere malının yarısını verdi. Birincisinde 4000 dirhem, ikincisinde 40.000 dirhem ve üçüncüsündede de 40.000 altın sadaka olarak Allah yolunda dağıttı. Uhud savaşı esirlerinden 30 tanesini özgürlüklerine kavuşturdu ve her birine 1000 altın dağıttı. Tebuk seferi için 500 at ve 500 yüklü deve verdi.
Birgün buğday, un ve çeşitli zahire yüklü 700 develik kervanıyla Medine'ye girdiğinde, Hz. Aişe validemiz (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v): "Abdurrahman b. 'Avf, Cennete emekliyerek girer" buyurduğunu bildirince, Abdurrahman b. 'Avf (r.a) develerin hepsini yükleriyle birlikte Allah yolunda dağıtacağını söz verip, onu şahit tutmuştur.
Bedir harbinde bulunup da sağ kalan Bedir ashabının her birine, kendi malından 400 dirhem altın para verilmesini vasiyet etti. Vasiyeti hemen yerine getirildi. Tebuk harbi dönüşünde, Peygamber efendimiz (s.a.v) gecikince, namaz geçmesin diye, Abdurrahman b. 'Avf hazretleri imam yapıldı. İkinci rek'atte iken Peygamber efendimiz yetişip kendisine uydu. Namazdan sonra: "Bir peygamber sâlih bir kimsenin arkasında namaz kılmadıkça rûhu kabzolmaz" buyurdu.
Abdurrahman b. 'Avf (r.a) hazretleri anlatır: "Bir gün Peygamber efendimiz (s.a.v) yalnız olarak yola çıktı. Ben de geriden Onu takip ediyordum. Hurmalık bir yere vardı ve yere kapandı. Secdesi o kadar uzadı ki, kendi kendime: "Aman ya Rabbi, acaba Rasulullah'a birşey mi oldu?" diyerek büyük bir korku ile yanına yaklaştım ve oturdum. Rasulullah (s.a.v) secdeden başını kaldırıp: "Sen kimsin?" dedi. "Ben Abdurrahman'ım Ya Rasulellah" dedim. Rasulullah (s.a.v): "Bir şey mi oldu Ey Abdurrahman?" dedi. "Hayır, ya Resûlallah, secdeniz o kadar uzadı ki, size bir hâl olmasından endişe ettim" dedim. Buyurdu ki: "Ey Abdurrahman! Cebrail bana bir müjde getirdi; dedi ki: "Ya Resûlallah! Senin ümmetinden kim ki, sana salât ve selâm getirirse, Cenâb-ı Hakkın magfiret ve selâmına nail olur." Ben de bu müjde sebebiyle şükür secdesinde bulundum."
Abdurrahman b. 'Avf (r.a) hazretleri, Rasulullah'ın (s.a.v) âhırete teşrifinden sonra, Onunla geçirdiği günleri hatırlayarak daima ağlardı. Onun sohbetlerinden mahrum olduktan sonra, kendisi için dünyanın hiçbir kıymeti kalmadığını söylerdi. Nevfel bin İyas hazretleri anlatır:
"Abdurrahman b. 'Avf, bizi bir gün evine götürdü. Bize tepsi içinde leziz yemekler ikram etti. Fakat yemeği önümüze koyunca, ağlamaya başladı. O ağlayınca biz de ağlamaya başladık. Ne var ki, niçin ağladığımızı bilmiyorduk. Sordum: "Ey Abdurrahman, seni bu kadar ağlatan nedir?" dedim. Abdurrahman b. Avf: "Biz bu kadar nimetler içerisindeyiz. Rasulullah vefat etti. Fakat kendisi ve ailesi arpa ekmeğinden bile bir defa olsun doyasıya yemedi. Biz bu yediklerimizin şükrünü nasıl eda edeceğiz? İşte ben bunun için ağlarım" dedi.