ŞEYTANIN ŞEHİDLE UĞRAŞMASI VE BİR ŞEHİT AİLESİNİN İLK ANLARI
Vakıdî anlatıyor: Müslümanlar Mutede düşmanla karşılaşınca Resûllullah (s) minberin üzerinde oturdu. Onunla Şam arasındaki bölge ona görünmeye başladı. Resûlullah (s) onların savaş alanına bakıyor ve şöyle diyordu: Zeyd b. Hârise sancağı aldı. Hemen Şeytan ona geldi, hayatı ona sevdirip ölümü ona çirkin gösterdi ve dünyayı ona sevdirdi. Zeyd ise, Şu an, müminlerin kalbinde imanın muhkemleştiği andır. Sen bana dünyayı mı sevdiriyorsun? dedi. Birkaç adım gitti ve şehit oldu.
Resûlullah (s) onun üzerinde namaz kıldı ve Onun için mağfiret dileyin! O koşarak cennete girdi. dedi. Resûlullah (s) minberde iken Mute savaşını anlatmaya devam ediyordu; dedi ki: Sonra Caʻfer b. Ebû Tâlib sancağı aldı. Şeytan ona da geldi; ona yaşamayı temenni ettirmek istedi; dünyayı temenni ettirdi ve ölümü çirkin gösterdi. Caʻfer ise, Şu an, müminlerin kalbinde imanın muhkemleştiği andır. Bani dünyaya mı temenni ettiriyorsun? dedi. Sonra birkaç adım gitti ve şehit oldu.
Resûlullah (s) onun üzerine de namaz kıldı ve ona dua etti. Sonra, Kardeşiniz için Allahtan af dileyin! Çünkü o şehittir. Cennete girdi. Cennette yakuttan iki kanatla istediği kadar uçacaktır. dedi. Resûlullah (s) Mute şehitlerini anlatmaya devam etti; dedi ki: Caferden sonra Abdullah b. Revâha sancağı aldı. Şehit düştü ve itiraz ederek cennete girdi. dedi. Bu söz Ensârın zoruna gitti. Resûlullah (s), Abdullah yaralandı. dedi. Ey Allahın Resûlü! Onun itirazı neydi? denildi. Resûlullah (s), O yaralandığı zaman korkmaya başladı. Sonra nefsini kınayarak cesaretlendi. Şehit düştü ve cennete girdi. Bunun üzerine akrabaları sevindiler.
Sonra Resûlullah (s) şöyle dedi: Caʻferi, bir melek gibi cennette kanatlarıyla uçarken gördüm; iki kanadının ön tarafı kanıyordu. Zeydin makamını Caferin gerisinde gördüm. Bunun üzerine, Zeydin Caʻferin gerisinde olduğunu tahmin etmiyordum. Diye düşünmeye başladım. Hemen Cibrîl (a) geldi ve Zeyd Caʻferin gerisinde değildir. Fakat Caʻfer senin akraban olduğu için onu üstün kıldık. dedi.
Cafer-i Tayyarın eşi Esma anlatıyor: Caʻfer b. Ebû Tâlib ve arkadaşlarının şehit oldukları günün sabahında uyandım. Resûlullah (s) yanıma geldi. Ben de 40 ölçek (rıtıl) katık hazırlamış ve hamurumu yoğurmuştum. Sonra çocuklarımı aldım; yüzlerini yıkayıp onlara koku sürdüm. Resûlullah (s) yanıma girdi ve Ey Esmâ! Caʻferin çocukları nerede? dedi. Ben hemen çocukları onun yanına getirdim. Resûlullah (s) onları kucaklayıp kokladı; sonra gözleri yaşarmaya başladı. Bunun üzerine, Ey Allahın Resûlü! Yoksa Caʻferden sana bir haber mi geldi? dedim. Resûlullah (s), Evet, bugün öldürüldü. dedi. Esmâ dedi ki: Kalkıp bağırmaya başladım. Kadınlar başıma toplandı. Resûlullah (s) bana, Ey Esmâ! Kötü bir söz söyleme ve göğsüne vurma! dedi. Sonra Resûlullah (s) kızı Fâtımanın yanına gitmek üzere çıktı. Kızı Fâtıma, Vah amcam vah! diye ağlıyordu. Resûlullah (s) da, Caʻfer gibilere kadınlar ağlasın! dedi. Sonra, Caʻfer ailesine yemek pişirin. Onlar bugün kendileriyle meşguldürler. dedi.