Evvelden Ahire İlahi İmtihan Eleğinin Cilvelerinden İbret Almak -1
Hz.Adem (a.s)dan günümüze kadar Ademoğulları, tarihin her döneminde farklı farklı zorluklar ve imtihanlarla karşılaşmış Allah İnancına sahip Hak Ehli olan muvahhidler ve Batıl Ehli olan kafirler, müşrikler, münafıklar, diye safları ayrılmıştır. Tabir yerinde ise sabır ve ihlas eleğinden geçmişler ki salih kullar nicelik-kemiyet açısından az olsada nitelik-keyfiyet açısından çok sağlam imana sahip, biri binlere bedel değerinde olmuşlar; batıl ehli ise sayıları-nicelikleri çok olsa da keyfiyet-nitelik açısından suyun yüzeyindeki kabarık köpük misali olmuşlar kısa bir süre etkin ve hakim gibi görünse de sonuçta köpüğün-yalanların sönmesiyle-tükenmesiyle, hakkın güneşi parlayıp karanlığı-batılı yok etmiştir.
De ki: "Hak geldi, bâtıl yok oldu gitti! (Hakikat bildirildi, asılsız boş görüşler geçerliliğini yitirdi) Muhakkak ki bâtıl yok olmak zorundadır. Kurân'dan, iman edenler için şifa (sağlıklı düşünme bilgileri) ve rahmet (Hakikatlerindeki özellikleri hatırlatma) olan şeyleri indiriyoruz (hakikatinden şuuruna yansıtıyoruz)! (Bu), zâlimlerin (nefsinin hakikatini inkâr ederek nefsine zulmedenlerin) ise sadece hüsranını arttırır. (İsra:81-82)
Ateşin altını posadan ayırıp süzdüğü gibi meşakkatin ve zorlukların-musibetlerin imtihan ateşide Ademoğulları arasında altın değerinde olanlar ile posa gibi değersizleri birbirinden ayrıştırmaktadır ki özü-mayası-mizacı Rahmeti hak eden halis, sadık, salih müminler; riyakar-iki yüzlü yalancılardan, özünü bozduğu halde mümin görünmeye çalışan fısk-ı fücur ehli (günahlara dalmış-batıl yollara sapmış) münafıklardan ayrılsın saflar netleşsin. Bediüzzaman hazretlerinin deyimiyle: sağlam tohum çürük tohumdan ayrılsın diye toprağa (dünyaya) atıldı, özü sağlam olan tohumlar toprağın altında da olsa, çetin bir kışta da yaşasa ihlas ile takva ile kendini koruyarak cennetin baharına bir tuba ağacı, bir nurdan gül olarak filizlenip çıkacaklardır ancak kendini toprağın karanlıklarına-bataklığına kaptırıp mizacını-özünü bozanlar cehennem çukuruna ve karanlığına kapı aralayacaklardır.
Andolsun, biz sizden mücahede edenler ve (bu yolda ve her hususta) sabredenleri bilinceye (belli edip-ortaya çıkarıncaya) kadar sizi ibtila edeceğiz (imtihan edip-sınayacağız) ve sizin haberlerinizi (söz ve fiillerinizi) de imtihan (konusu) yapacağız! (Muhammed:31) Sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme (musibet) ile andolsun ki imtihan edeceğiz! Ve (sen de) sabredenleri müjdele! Onlar öyle kimselerdir ki; kendilerine bir musibet geldiği zaman, biz Allah içiniz ve biz Ona döneceğiz! Derler. İşte Rablerinden salavat ve rahmet onların üzerinedir ve hidayete ermiş olanlarda onlardır. (Bakara:155-157)
Musibetin, eza ve cefanın en büyüklerini şanı yüce peygamberler göğüslemiş bu özellikleriyle en büyük sabır kahramanları ve modellerde onlar olmuştur ayrıca onları takip eden sadık yarenleri ne pahasına olursa olsun önderlerinden peygamberlerinden zerre miktar ayrılmamış, gerektiğinde canlarını, mallarını feda etmekten bir an tereddüt etmemişlerdir. Musibet ve imtihanlar insanlık tarihi seyrinde geliş şekli iki çeşittir. a) Somut-maddi-sıcak b) Soyut-psikolojik-soğuk olmaktadır. Birincisi; hastalık, fakirlik, hapis, işkence, ölüm...v.s tarzında olurken ikincisi; anksiyete-korkular-kaygılar, toplumdan dışlanmak-marjinal bırakılmak, alay edilmek, deli-mecnun ilan edilmek, bilgi kirliliği (doğru-yanlış /hak-batıl karışıklığı) ile puslu bir atmosfer ve gündem oluşturularak düşünsel çıkmazlar da bırakılmak-kalmak ... v.s tarzında olmaktadır.
Bu durumda kişi eğer iman, takva, sabır, ihlas, şecaat, basiret, marifetullah (ilahi ilim), muhabbetullah (ilahi sevgi ve aşk) ... gibi güçlü değerleri bütün hücrelerine işleyip içselleştirirse zorluklar, musibetler, fitneler (ameli ve fikirsel saptırıcı izmler-batıl yollar ki bunlar genelde süslü-yaldızlı-şeytani hileli yani zehirli bal şerbeti misali olmaktadır göze ve kulağa hoş gelir ancak içenin ne dünyası kalır ne ahireti...) şeklindeki imtihanların karşısında durabilir- üstesinden gelebilir-sıratı mustakim üzre ayakları kaymadan sabit kalabilir böylece firdevslere ve Nur Cemale (c.c) kavuşabilir.
Acaba sizden öncekilerin başlarına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeksizin, kolayca Cennet'e gireceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine ağır sıkıntılara ve zorluklara uğradılar, öylesine sarsıldılar ki, peygamberleri ile çevresindeki inanmışlar; Allah'ın yardımı ne zaman gelecek? dediler. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı yakındır. (Bakara:214)
Hem bireysel hem de toplumsal olarak insanlığın nasıl bir imtihan eleğinden geçtiklerini görüp fark etmeliyiz ki biz de ahirzaman insanlığı olarak o elekten geçmekteyiz. Hakkı Hak olarak görüp uyanlara Batılı Batıl olarak görüpte uzak duranlara ne mutlu!!!...
Vesselam