Erzurum'lu İna'm hoca ve İsmet Paşa

Erzurum'lu İna'm hoca ve İsmet Paşa
Erzurum'da Kurşunlu Camisi imamıydı. 1990'ların sonlarında 80 yaşlarında vefat etti. Aslen Bayburtlu olduğu halde uzun zaman Erzurum'da ikamet etmiş ve orada iş yapmış; işe girmişti. İş yapmıştı, diyorum, çünkü imamlıktan önceki işi müteahhitlikti. Fakat onu müteahhitlikten imamlığa taşıyan çok enteresan bir serüveni vardır:
İnam Hoca'nın babası çok meşhur bir hocaydı. Döneminin en iyi âlimlerinden ve müderrislerinden sayılırdı. Belki beş deve yükünden fazla kitabı vardı. Oğlunun da kendisi gibi hoca olmasını istemişse de muvaffak olamamıştı. Bu amaçla önce onu hafızlığa göndermişti. Fakat oğlu İnam, babasının istediği gibi bir adam olmak istemiyordu. Hafız olmasına rağmen biraz daha dünyevi ve dünyalı olmak istiyordu. Öyle de oldu. Babasının vefatından sonra Arapça ilmini okumak istemedi ve müteahhitliğe başladı. İş icabı da Erzurum Tren Garı inşaatını almıştı. Başında fötr, elinde sopa olduğu halde işinin başında bekliyor, sağa-sola koşturuyordu.
İnam o sıralarda 35 yaşlarında, yaşını başını almış, çoluk-çocuk sahibi bir iş adamıydı. Oysa babası"Bir gün gelir de oğlum benim gibi bir âlim olur" umuduyla kitaplarını kıskançlıkla muhafaza etmişti. Oysa kitaplar, evdeki tozlu raflarda onu bekliyordu.
Bir gün çay içmek amacıyla İstasyona yakın bir parkta otururken yanı başındaki masada oturan bir kişi İnam Hocayı arkadaşına göstererek konuşmaya başladı. Demek İnam Hocayı tanıyormuş. Onlar konuşurken İnam Hoca da kulak misafiri olmuştu: Adam arkadaşına diyor ki: "Şu masada oturan fötrlü adamı görüyor musun?" Arkadaşı "Evet görüyorum. O kim ki?" Arkadaşı şöyle demiş: "Şeytan bu adamın babasından hiç intikam alamadı. 80 yıllık hayatı boyunca peşine düştü, ama nafile… Onun babası büyük bir âlimdi ve hep Allah'ın yolunda kaldı. Fakat şeytan, babasından alamadığı intikamını bu kez onun oğlundan almaya çalışıyor. Şeytan tam adamın sırtına binmiş onu sağa-sola kamçılıyor. Adam hafız olduğu halde Kur'an'dan bihaber yaşıyor."
İnam Hoca bütün bunları dinledikten sonra oradan hemen uzaklaşıyor ve eve gidiyor. Akşam kararını veriyor: "Madem böyle, rahmetli babamın dediklerini yapacağım ve Şeytan benden intikam alamayacak. Ben hem babamın hem de kendi intikamımı ondan alacağım. Hemen bir Hocaya gidip ilim okuyacağım ve bu işi bırakacağım" diyor. Sabah olur olmaz ilk yaptığı iş, inşaatı bir arkadaşına devretmek oldu. Ardından Erzurum Müftüsü Sakıp Efendinin yanına gidip ders okumaya başlamıştı.
Hem hafız hem de hevesli olduğu için kısa zamanda mesafe aldı. Ve ilk etapta 1945'lerde Kurşunlu camisine imam olarak atandı.
Bir gün camide vaaz verirken Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün dinle ilgili olarak yaptığı bir konuşmasını ele almış ve böyle diyen birisinin dinden çıkacağını ve gâvur olacağını söylemişti. Erzurum savcısı da durumu bir telgrafla Cumhurbaşkanına bildirerek, davacı olup olmadığını,  böyle bir imam hakkında ne yapılması gerektiğini sorar. Cumurbaşkanı İsmet: "Onu ifadeye çağırın. Eğer, ben öyle demek istemedim, maksadım o değildi, derse ne ala; ama ısrar ederse takipsizlik kararı verin ve ceza vermeyin" der.
Bunun üzerine Hâkim İnam Hocayı mahkemeye çağırır ve sorar: "Hocam, Siz Sayın Cumhur Reisine kâfir demek istemediniz, öyle değil mi? Siz herhalde, o günahkâr biridir, İslam'ın yolunda değildir, demek istediniz, değil mi?"

İnam Hoca kararlı bir şekilde cevap verir: "Yahu, şimdi bu beyaz sakalımla yalan mı söyleyeyim yani… Ben ona kâfir olur, dedim. Şimdi de diyorum. Bizim kitaplarımızda böyle yazılıdır." Hâkim ve savcı Hocanın bu cesaretine hayran kalırlar ve gülerler; sonra da takipsizlik kararı verirler.
İnam Hoca uzun yıllar Kurşunlu camisinde imamlık yaptı. Babasının kitaplarını da caminin hücrelerinde muhafaza ediyor ve istifade ediyordu. Hayatı boyunca hem ders veriyor, hem de kendisinden daha âlim birisini gördüğünde ondan ders almaya başlıyordu. 1990'ların sonunda vefat edinceye kadar uzun yıllar Mehmet Kırkıncı Hoca efendiden ders almıştı. Allah rahmet eylesin