Ergenekon Cemaatin içine mi sızdı?
MİT izi değil, it izi ve yeni elitlerin karanlık yüzü... Rotahaber ilk kurulduğunda büyük sermaye destekli siteler ve arkasında belli güç odakları bulunan embeded siteler arasında yaşam şansının olmayacağına dair az bir kanaat yoktu kamuoyunda.
Bugün Rotahaberin yazdıkları gündem belirliyor, gündemin nabzını ilk Rotahaber tutuyorsa başka bir izah yolu var mı bunun?
Neden mi böyle bir giriş yaptım?
Rotahaberin ilk kuruluşunda taşıdığım heyecanı hala muhafaza ettiğimi anlatabilmek için.
Uzun zamandır yazmıyor olmamın altında farklı gerekçeler aramaya yeltenenleri, böyle bir zahmetin içine itmemek için.
Kendi özel işlerim ve yeni kitap çalışmalarımın yoğunluğu içerisinde uzun bir süredir bu sütunlardan uzak kaldım. Ama Allahın izniyle bundan böyle ulaşılabilecek en doruk noktaya giden zor yoluculukta, bu seçkin kadro ile, kalem özgürlüğünü hiçbin nefsani duyguya değişmeyen bu müstesna ekiple yürümeye çalışacağım.
***
Uzun bir zaman yazmadık ya!
Neler olmuş neler...
Meğer devletin derinliklerinde Ergenekon operasyon ve davalarıyla tarumar edildiğini sandığımız illegal yapı varlığını hala muhafaza ediyormuş. Üstelik anladığımız kadarıyla şimdi farklı bir gömlek geçirmiş üstüne.
Bunun en somut resmini de son MİT operasyonu ile gördük.
Aslında Rahip Santora, Malatya Misyoner Cinayeti, Dink Suikastında da siluetini görür gibi olmuştuk. Ama bunu net anlamamız için demek ki MİT operasyonu gerekiyormuş.
Şimdi alel acele yapılan bir yasal düzenleme ile MİT operasyonunun yarattığı kriz ortamı normalleşeye doğru ilerliyor.
Bu bir yandan iyi bir yandan kötü.
İyi çünkü devletin en stratejik kurumuna yönelik yürütülen örtülü bir operasyonun önüne geçilmiş oldu.
Aklın mantığın alamayacağı bir kirli ittifakın ürünü olan bu operasyonla hedeflenen işgal girişimi boşa çıkarıldı belki de. Zira bu yapılmasa, devlet devleti yargılarken ortalığa saçılacak sızdırma belgelerle hem MİTte başlatılan temizlik operasyonu engellenecek hem de MİT bir vesayetten kurtarılmaya çalışılırken yeni bir vesayetin kontrolüne girecekti.
Peki neden mi kötü oldu aynı zamanda...
Üzülerek ifade etmek istiyorum ki bu normalleşme sürecinin getirdiği rehavet, MİT operasyonunun arkasındaki odakların ortaya çıkarılması çabasına sekte vuracağa benziyor da ondan. Yani bir nevi yorgan gitti kavga bitti misali...
Oysa böyle olmamalı. Gerek kamuoyu gerekse sorumluluk bilinciyle hareket eden medya, bu operasyonun arkasındaki ellerin ifşası için her türlü özveriyi göstermeli, konuyu gündemde tutmaktan usanmamalı.
Aksi halde yakın gelecekte yeni sarsıntılar, bugün gözlemlenen savaştan daha büyük bir savaş kaçınılmaz.
Rotahaberin yeni yüzü Önder Aytaç MİT izi mi At izi mi başlıklı yazısında hükümetin krizi çözmeye yönelik yasal düzenleme adımını şiddetli bir şekilde eleştirmiş. Aytaç o yazısında, MİT yasasındaki, hukuku rafa kaldıran ve yandaş çeteleşmeye -benden organize suç örgütlerine prim vermeye- inşallah bir kapı aralanmış olmuyordur, değil mi? diyor.
Aytaçın bugüne kadar çizdiği portre ile MİT operasyonunun odağına oturtulan cemaat profili bir araya getirildiğinde karşı çıkışını, eleştirmesini ve bu tarz uyarılarda bulunmasını normal karşılamak mümkün. Ama sanırım sayın Aytaçın gözden kaçırdığı bir ayrıntıyı aktarmak gerekiyor.
Aslında eleştiri konusu yaptığı yasal düzenleme, yandaş görünen ama farklı hesaplarla gizli gündemi bulunan çeteler ve organize suç örgütlerinin, cemaat gibi meşruiyeti ve güvenilirliği hiçbir şekilde tartışma konusu bile edilemeyecek gruplara sızan derin devlet artıklarının radikal değişim ve dönüşüm safhalarındaki illegal atraksiyonlarının önüne geçebilmek için bir fırsat sayılmaz mı?
Kimse bana cemaate sızılmaz demeye bile kalkışmasın...
Kim bilir cemaat içerisinde kamufle olmayı başarmış ne Hanifi Avcılar, Mehmet Eymürler var...
Çok değil daha 1 yıl öncesine kadar cemaate yakın medyada manşetleri süsleyen, Önder Aytaç, Emre Uslu gibi kalemlerin referans aldığı Hanifi Avcı, Haliçte yaşayan Simonları yazmasa kim bilebilirdi onun gömleğinin altındaki gerçek kimliğini...
Sahi 28 Şubattan hesap orulsun diye yaygara koparılırken o dönemin en kudretli paşası olan Çevik Birin sırtına geçirdiği gömleğin rengini bilen var mı?
Demem o ki, siyasi otoritenin, MİT operasyonu ile siluetini gösteren karanlık odakların olası hamlelerine karşı geliştirdiği bir koruma kalkanı olan yasal düzenleme, MİT izinden değil İt izinden doğan bir zorunluluktu...
Eğer siyasi otorite bu hamleyi yapmasaydı, emin olunuz ki iktidarında muktedir olması mümkün olmazdı.
Eğer bu hamle yapılmasa, bu yasal düzenleme adımı atılmasaydı, bir yandan devlet içerisindeki çeteleşmeler lağvedilirken öte yandan yeni grupların hem de eskisinden daha tehlikeli bir şekilde çeteleşmesinin önüne geçilemezdi.
Kendini her geçen gün daha fazla hissettiren yeni vesayet blokunun vesayet düzenini devletin en temel kurumlarına yerleştirme çabasının önüne geçmek mümkün olmazdı.
Çünkü gidişat gösteriyor ki, bir yandan toplumun illallah ettiği Kemalist elitlerin vesayeti ortadan kaldırılırken, buradan boşalan alanı doldurma hevesinde olan yeni bir elit kesim türemekte.
Ve bu elitlerin en büyük gayesi de iktidarda kimin olduğuna bakmadan dizginleri elinde tutabilecek ortamı yaratmak.
Sanırım Başbakanın en yakın kurmaylarından Yalçın Akdoğanın Yeni Şafak Gazetesinde Yasin Doğan takma adıyla kaleme aldığı o çok tartışılan makalesindeki Yargı ve güvenlik bürokrasisi içinde kimseye güvenmeden gizli kapaklı iş çeviren bir grup, ülkeyi yönlendirmeye ve siyaset mühendisliğine kalkışıyorsa, bunun daha önceki durumdan ne farkı olur? cümlesi de bu tedirginliğin bir ifadesi.
Zira yeni yargı ve emniyet bürokrasisindeki hakim gücün adresine yönelik tartışmalar hala sıcaklığını koruyor değil mi?
Zihni ÇAKIR / Rotahaber