En sevgilinin sevgilisi

En sevgilinin sevgilisi

Prof. Dr. Osman Özsoy sevgililer günü ve Mevlit Kandili üzerine önemli tespitler yapan br yazı yazdı. İşte o yazı;

Allah'ın Cebrail'le selam gönderdiği kadın

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bu yıl Sevgililer Günü'yle aynı güne denk gelen Mevlid Kandili konusunda; "Sevgililer Günü ve Mevlid Kandili'nin aynı güne denk gelmesi ne güzel bir tevafuk. Biz kendi kültürümüzde sevgili peygamberimize 'Sevgililer Sevgilisi' adını veriyoruz. İki günün tesadüf etmesini bir güzellik olarak görüyorum" demiş.

Bu vesile ile bugün sizlere, Mevlit Kandili vesilesiyle Hz. Peygamber’in doğumuyla ilgili, Sevgililer Günü vesilesiyle de, “sevmeyi Hz. Peygamber’den öğrenmek” konusunda iki tarihi anekdot aktarmak istiyorum.

İkincisinden başlayalım...

“Tarihte eşinin yanında en dik duran kadın, en çilekeş eş, dünya adına tüm servetini eşinin davası yolunda harcayan en fedakar kadın kimdir” diye sorsalar, bu sorunun cevabı hiç tartışmasız Hz. Hatice olur.

Hz. Hatice, Allah'ın selamına mazhar olmuş kadındı. Bir gün Cebrâil (a.s.) Rasûlullah (s.a.s.)'e gelerek: "Hatice'ye Allah'ın selâmlarını söyle" buyurdu. Rasûlullah (s.a.s.): "Ya Hatice, bu Cebrâil'dir, sana Allah'tan selam getirdi" buyurdu. (Ibn Hişâm, es-Sîre, I, 257).

Eşinin yanında İslâm yolunda pek çok sıkıntılara katlanan çilekeş vâlidemiz Hz. Hatîce'ye karşı Peygamber Efendimiz'in beslediği sevgiyi anlatmak için şu hadiseye göz atmak yeterli olur sanırım:

Hz. Aişe'nin en çok kıskandığı kadın

Hz. Hatice’nin vefatından yaklaşık 10 yıl sonraydı. Hz. Hatice'nin kızkardeşi Hâle, oğlunu, gelini Zeynep’i ve torunu Ümame’yi görmek için Medine’ye gelmişti. Peygamber Efendimiz birgün Hz. Aişe’nin odasında iken kapı çalındı ve bir kadın sesi, içeri girmek için izin istedi. Peygamber Efendimiz birden sarardı ve titredi. Bunun sebebini anlayan Hz. Aişe ona sitem etti. Hz. Peygamber’in, Hâle’nin sesinde ablası Hatice'nin sesini duyar gibi olduğunu anlamıştı.

Nitekim Peygamber Efendimiz Hz. Aişe annemizin tahminini doğruladı ve Hâle’nin içeriye girmek için izin isteyiş şeklinin de, sesinin de aynen vefat eden eşi Hz. Hatice gibi olduğunu buyurdu. (Martin Lings, Hz. Muhammed’in Hayatı, sf. 291)

Hz. Âişe -radıyallahu anhâ- hadisenin devamını şöyle anlatıyor:

- Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok... İhtiyarlıktan ağzının dişleri dökülmüş ve bir zamanlar ölüp gitmiş Kureyşli bir kocakarının nesini anıp duruyorsun? Allah sana onun yerine daha hayırlısını verdi, dedim. (Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr, 20)

Allah Resûlü bunun üzerine:

"- Hayır, Allah Teâlâ bana ondan daha hayırlısını vermedi. Halk bana inanmazken o inandı. Herkes bana yalancı derken o doğru söylediğimi kabul etti. Kimse bana bir şey vermezken o beni malıyla destekledi ve Cenâb-ı Hak bana ondan çocuklar ihsân etti." (İbn-i Hanbel, VI, 118)

"İçimden «Bir daha Hatîce hakkında kötü söz söylemeyeceğim.» dedim." (Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr, 20; Nikâh, 108; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, 73, 78)

Allah Resûlü'nün şu mübarek sözü, onun hanımlarına beslediği muhabbetin sınırları hakkında bize bir fikir vermektedir:

"Rabbimden evlendiğim her kadını cennette benimle kılmasını istedim, O da bunu bana ihsân etti." (Hâkim, III, 148; Heysemî, X, 17)

Peygamber Efendimizin babası Abdullah’a evlenme teklif eden kadın...

Peygamber Efendimizin doğumunu kutladığımız bu gün, bir başka tarihi hadiseyi hatırlatmak yerinde olacaktır.

Takvimler M.S. 569 yılını gösteriyordu. Peygamber Efendimizin dedesi Abdülmuttalip, oğlu Abdullah’ı evlendirmeye karar vermişti. Uzun bir araştırmadan sonra, yakın zamanda vefat eden Zühre kabilesinin şefi Vehb’in kızı Amine’nin, oğlu Abdullah için uygun bir eş olacağına karar verdi. Amine, babasından sonra kabilenin şefi olan erkek kardeşi Vuheyb’in velayeti altındaydı. Vuheyb’in de evlenecek çağda Hale adında kızı vardı.

Abdülmuttalip evlilik kararını onaylatırken Amine’yi oğluna, Hale’yi de kendine istedi. Çifte düğün yapılacaktı. Peygamber Efendimizin babası Abdullah güzellikte, zamanın Yusuf’u gibiydi. Kureyş’in yaşlı erkek ve kadınları bile böyle güzel kimse görmediklerini söylüyorlardı.

Karar verilen gün, Abdülmuttalip, oğlu Abdullah’ın elinden tutup gelin tarafının evlerine doğru yürümeye başladı. Beni Esed kabilesinin evleri de yol üzerindeydi. O sırada Varaka’nın kız kardeşi Kuteyle’de bu meşhur düğünü görebilmek için evinin kapısı önünde duruyordu. İki damadın yavaş yavaş yaklaşması, kutlanan tören nedeniyle daha da ziyadeleşen heybetli ve zarif görünümleri gerçekten etkileyici manzara oluşturuyordu.

Daha da yaklaştıklarında Kuteyle gözlerini 25 yaşındaki bu genç adama dikti. Alnında bir nur parladığını fark ederek şaşırdı.

Baba-oğul tam yanından geçmişlerdi ki, “Ey Abdullah” diye ses duydular. Abdülmuttalip, oğlunun sesin sahibi ile konuşmasını istermiş gibi elini gevşetti. Abdullah yüzünü Kuteyle’ye çevirdi ve “babamla gidiyorum” dedi.

Kuteyle; “Beni şimdi ve burada al ve benimle evlen. Sana, yerine kurban edilen devrler kadar deve vereceğim” dedi. Abdullah ise, “Babamla beraberim, onun istekleri dışına çıkamam ve onu bırakamam” diye cevap verdi.

Evlilikler planlandığı gibi yapıldı ve iki çift birkaç gün Vuheyb’in evinde kaldılar.

Bu arada Abdullah düğünün ertesi günü, kendi evinden birkaç şey almak üzere yola çıkmıştı. Yolda yine Varaka’nın kardeşi Kuteyle’ye rastladı. Kadının gözleri yüzünü öyle araştırır bakışlarla tarıyordu ki, dün olduğu gibi konuşmasını bekler bir şekilde yanında durdu. Kadın birşey söylemeyince, birgün önce dediklerini neden tekrarlamadığını sordu:

Kuteyle şu cevabı verdi: “Dün yüzünde varolan ışık bugün yok. Bugün benim senden istediklerimi bana veremezsin” dedi. (Martin Lings, Hz. Muhammed’in Hayatı, sf. 22-23)

Anladığımız kadarıyla, Kuteyle’nin birgün önce Abdullah’ın yüzünde varlığını hissettiği nur, evlilik yoluyla o akşam Amine validemizden Peygamber Efendimize geçmişti.

Uhud’da şehit olan Hz. Hamza Efendimiz, Abdülmuttalip’in o evliliğinden doğdu. Doğum tarihlerinin yakın olması nedeniyle sadece Peygamber Efendimizin amcası değil, aynı zamanda çocukluklarının da beraber geçmesi nedeniyle en yakın arkadaşı oldu. Hz. Hamza’nın şehit edilmesinin Peygamber Efendimizi çok etkilemesinin bir nedeni de buydu. Kardeşi gibi olan en yakın arkadaşını da kaybetmişti.

Tarihin sosyal boyutu

Son sözümüz şu olsun: Tarihin hep savaşlar boyutu öğretildiğinden sosyal boyutu maalesef çok gölgede kaldı. Martin Lings’in dünyaca ünlü Siret Ödülü’nü alan adı geçen eseri, bu konularda etraflı bilgiler içeriyor. Okuyucularımızdan, eğer ifade etmeye çalıştıkları düşünceler sahih bir kaynağa dayanmıyorsa, sadece mantık ve tahmin süzgecinden yola çıkarak bu konularda ileri geri yorum yapmamalarını öneririm.

Bir kadın nasıl sevilir ve baştacı edilir sorusuna da en iyi cevap için, kadınlık aleminin sultanı Hz. Hatice Validemiz ile Peygamber Efendimizin hayatının daha derin analiz edilmesini tavsiye ederim.

Tüm okuyucularımızın Mevlit Kandilini tebrik ederim.

Prof. Dr. Osman Özsoy - Haber 7