Çelik; Bölge insanı çok iyi
"Kucaklaştığın herkeste bir silah var. Silahlı gezmek gelenek gibi. Ama bir yandan gelişime çok açık insanlar. Urfa mesela, Antep’i geçmek istiyor".
Başbakan Erdoğan’a Doğu ve Güneydoğu’yla ilgili bir rapor sunmaya hazırlanan Bakan Çelik, Erdoğan’ın Türkiyelilik vurgusunu önemsiyor. BDP’ye de Türkiye partisi olma çağrısında bulunan Faruk Çelik’e göre vatandaş çatışma istemiyor ve “dağ artık aşağıdan beslenmemeli diyor”
Sürpriz bir kararla tekrar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğuna oturan Faruk Çelik, 61. hükümet döneminde bakanlıktaki makamında ilk röportajını VATAN’a verdi. Çelik, sorularımızı yanıtladı:
-Başbakan’a sunulmak üzere bir rapor hazırlıyorsunuz. Bölgeden ilk izleniminiz ne oldu?
İlk gittiğimde vatandaşın devlete mesafeli baktığını gördüm. Endişeli bir bakış vardı. Ama devletin sıcaklığını, “Arkanızdayız, devlete güvenmelisiniz” telkinini, eylemini ortaya koyduğunuzda, çok sıcaklık görüyorsunuz. Saygın insanlar. Yeter ki siz köyüne, mezrasına gidin, acı gününde, sevinçli gününde yalnız bırakmayın, onlar için yetiyor. Türkiye’nin hiçbir yerinde ben şöyle bir şey yaşamadım; “Şu hizmeti Temmuz’da getireceğiz” diyorum, “Allah razı olsun” deyip gidiyorlar. “Yahu daha yapmadık ki” diyorum, “Bakan yalan söylemez” diye bakıyor. Başlangıçtaki mesafeyi kaldırdık ve hakikaten kaynaştık.
-Sıkıntıları yerinde gördünüz, en önemlileri hangileri?
Çok yanlış örfler var. Bunlarla top yekün mücadele etmemiz gerekiyor. Kan davaları kabul edilebilir değil. Onlarca kişi bana geldi. Mesela bir köy kendi mezrasıyla kan davalı. Seçim günü jandarma ile köyü boşalttık, mezradan gelen insanlar oy kullanabildi. Büyük sofralar kurup barıştırdık insanları. Kaç bin kişiyi bir araya getirdik inanın bilemiyorum. Silah çok yaygın. Herkesin belinde bir silah var ki bu da hoş değil.
-Olmasa belki kavga edecek orada kalacak mesele?
Evet. Kucaklaştığın herkeste bir silah var. Silahlı gezmek gelenek gibi. Ama bir yandan gelişime çok açık insanlar. Urfa mesela, Antep’i geçmek istiyor. Önemli bir cümle olarak şunu söyleyebilirim: Devlet olarak insanımızı yaşatmalıyız. Devlet olarak “İnsanımızı yaşatma” projelerimiz bölge insanından da, tüm ülke insanlarının da önünde gitmeli. Bunu çok önemsiyorum.
-Devlet geride mi kalmış?
Öyle. Hep, “Olumsuzluk var giderelim” denmiş. Olumsuzlukları oluşturan unsuru gidereceksin ki, o süreç kapansın. Yıllardır böyle yapmamışız. Karşılıklı olumsuzluklarla bölge çok daha büyük sıkıntıya girmiş. Bu dönem öyle tahmin ediyorum ki bu çerçevede yoğun bir beyin fırtınası esecektir. Artık emin olun kimse çatışma istemiyor. Bir BDP’li belediyeye gittim. Orada BDP meclis üyesi, tesettürlü bir bayan, “Polisimiz şehit düştü. Anneyim içim yanıyor” dedi. Taban bu. Çatıda terör örgütünün üst kesimlerinde farklı rüzgarlar esse de vatandaşın yaklaşımı bu. Dağdaki teröristle devlet mücadele edecek ama dağı besleyen ortamlar olmamalı. Dağ aşağıdan beslenmemeli artık. Vatandaş umudunu dağda aramamalı. Bölge halkıyla aklı selimin ortaya çıkarılması gerekiyor. Yerel anlamda çok yoğun çalışmak gerekiyor. Bakanlar, STK’lar, milletvekilleri yerelde, halkla çok sık bir araya gelmeli. Ankara’da da toplanırsınız ama Urfa’da, Suruç’ta Halfeti’de olmanız ve yerel dinamiklerle bunları yönlendirmeniz gerekiyor. Hizmetlerin gidip gitmediğini denetlemeniz gerekiyor.
-Asıl mesele yerinde çözmekten mi geçiyor?
Ankara’da konuşulacak ama orası ihmal edilerek buradan konuşmak doğru değil. Suruç’un köyünde, Ceylanpınar’ın kasabasında konuşmak gerekiyor. Bağımsız adaylardan birinin köyüne gittim, suyu yok 40 yıldır. Biz devreye girdik bağlandı. Bana oy verip vermemesi önemli değil ama o tabloyu gördük. Bu köy şu siyasi partiye daha çok oy vermiş meselesi değil. Mesele “Ben devletim ve 40 yıldır suyu olmayan bu köye su getirmek zorundayım.”
-O bölgenin yüzlerce milletvekili oldu. Hiç mi suçları yok bir köye 40 yıldır su gitmemişse?
İşte onun için bu değişimin önemini vurguladım. Bursa’daki köylerin durumunu biliyorum. Muhtar tüm sorunu bitmiş, “Meydana parke taşı istiyorum” diyor. Şimdi mukayese etme imkanı oldu. Bakan da, milletvekili de, Türkiye’nin milletvekilidir. Şimdi daha fazla heyecanımız var. Urfa’yı, Bursa’ya taşımak gibi bir sorumluluğumuz var ve taşıdığımızda sorunumuz kalmayacak. Şer odakları Osmanlı döneminden beri olmuştur bu ülkede. Ama vatandaş benim vatandaşım. Suyu yoksa ne talep edeceğiz? Ne oy talep edebilirsin, ne milli bütünlük, birlik naraları bir anlam ifade eder. Ama ihtiyacı olan suyu, yolu getirirsen, vatandaşla ayran da içersin, muhabbetini de yaparsın, ülkenin yararına gidişatın nasıl olması gerektiğini paylaşırsın. Bu tür eksikliklerimizin Güneydoğu’da çok olduğunu düşünüyorum. Şanlıurfa’da her ilçeye, meydanı olan, parke taşlarla döşeli bir örnek köy modeli oluşturacağız ve bunu yaygınlaştırmaya çalışacağız.
-BDP’nin Meclis boykotunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bölge insanı buna prim vermez. Türkiye’nin her yerinde Kürt vatandaşımız var. Kimse Türkiye’nin bölünmesinden yana değil ve macera aramaya gerek yok. Türk’ü, Kürt’ü birbirinden ayırmak mümkün değil. Bunu herkes ve BDP de biliyor. Temel haklar çerçevesinde yapılacaklar varsa biz 9 yıldır bunu sürdürüyoruz. Konuşulması gerekenler varsa konuşuruz Ama tek şartı var: Türkiye Cumhuriyeti şemsiyesi. O şemsiyenin altında olmak koşuluyla haklar konuşulur, eksiklikler varsa giderilir. Ne Kürt’e, ne Türk’e faydası olmayacak, temelsiz çözümsüz yaklaşımlardan tüm siyasi partilerin sakınması gerekiyor. 2.5 milyon vatandaşın tercihleriyle parlamentoya giren milletvekillerinin muhatap alınmasının yanında onların da muhatap olmaları için gelip yemin etmeleri ve oturup konuşulmasının doğru olacağı inancı içindeyim. 30 yıllık süreç herkesin önüne dersler koyuyor.
-“BDP Türkiye partisi olmalı” dediniz ama mümkün görüyor musunuz?
BDP’liler bu hadiseleri bizden iyi bilen arkadaşlar. Sorunun çözümüne endenkslenmeliler. Taleplerini medenice parlamentoda yasama organında konuşabilen BDP’den bahsediyoruz. BDP’yi vatandaş, “Gidin Meclis’te isyanları oynayın” diye göndermiş değildir. Türkiye’nin partisi olmamaları için bir neden yok. Kendi kendine var olma iradesini ortaya koyabilir, “Ben siyasi partiyim, ilkelerini yetkili kurullarımızda belirledik” ve “Türkiye’nin partisiyiz” ilanını yapabiliyorlarsa, elbette Türkiye’nin partisi olabilirler. Ama halen “Kulağıma ne fısıldanacak” tarzında siyaset yapmayı doğrusu ben o arkadaşlara yakıştıramıyorum. Gelsinler projelerini hayata geçirme mücadelesini versinler.
-Başbakan’ın “Türkiye’liyim” vurgusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok doğru. Israrla oluşan hassasiyetler kaşınmaya çalışılıyor. Herkes neyse odur ve bundan şeref duyuyoruz. Bunları başkası için sıkıntı oluşturacak noktaya taşımak, bir başka kimliği rahatsız etmeye dönük bir mücadeleden kurtulmamız gerekiyor. Ben Türküm ama ben Türkçü değilim. Sen Kürtsün, Kürtçü olma. “Şu culuk, bu culuk”tan kurtulalım, herkes bu haliyle kalsın, o yüzden Türkiyeliyim.
-“Gönderdiğimiz paralar bireye değil, güç odaklarına gitmiş” dediniz. Tam olarak neyi kast ettiniz?
Birçok temel hizmet gitmiş. Mesela Urfa’ya havaalanı gitmiş, yol yapılmış. Ama vatandaşın kendi köyünde, kasabasında mutlu olması gerekiyor. “Gaziantep’le Urfa arasında otoyol bitmiş” diyorsunuz, ama yılın 300 gününü köyünde geçiren vatandaş için çok şey ifade etmiyor. Mesela şu anda Urfa’da nüfusun yüzde 70’i, 30 yaşın altında. Yani 1 milyon 200 bin kişi 30 yaşın altında. Siz burada hizmet sunarken batıdaki bir ilimizle aynı kefeye koyarsanız, çok geride kalırsınız ve o genç nesli elinizde tutamazsınız. Mesela 70 kişilik sınıf kabul edilemez ve Ankara’ya bu raporlar doğru verilmeli.
-Raporlar doğru iletilmiyor mu?
Ortalama rakamlar geliyor. 55-60 deniyor ama lokal olarak baktığınızda 80-90’ları görüyorsunuz. Bu kabul edilemez. Orada gidip okulları göreceksiniz. 55 bin çocuk kayıt oluyor, 28 bini mezun oluyor. Eğitim sistemimizi bu çerçevede ele almamız gerekiyor. Bu sosyal yapı çok iyi incelenmeli. Ben açıkçası Sayın Başbakan’a teşekkür ediyorum. Ülkenin çok büyük bir coğrafyasını tanıdım ve sonuçları itibariyle baktığımda “görerek yaşamak gerekiyormuş” diyorum.
‘Kıdem tazminatı öncelikli gündemimiz değil’
-Herkes kıdem tazminatlarını konuşuyor. Kıdem tazminatının kaldırılması gündeminizde mi?
Bizim gündemimizde şu anda öncelik, sendikalı işçilerin sayılarının yayınlanmasına dönük erteleme. 17 Temmuz’da bu istatistikleri yayınlamamız durumunda, birçok sendikanın, sendikal özelliği ve konumu ortadan kalkıyor. Bunun ertelenmesi için TBMM‘ye hemen bir kanun teklifi gönderdik. Şu an itibariyle gündemimizde olan bir konu değil kıdem tazminatı. Acil gündem maddelerimiz arasında yok. Üçlü Danışma Kurulu’nda gündeme de gelmedi. Nereden çıktı anlamadım.
-Devlet Personel’de bu defa kapsamlı bir reform yapılacak mı?
Hemen brifing aldım. Ciddi bir reforma ihtiyaç var. Statü farkları, maaşlar, nakiller...Yeni bir bakış açısına ihtiyaç var. 81 il hepimizin ve buralarda hizmet etmek şereftir. Kamu adına da bunu büyük şevkle yapmalıyız. Öyle bir sistem kurulmalı ki - aklıma ilk rotasyon geliyor- her memur ülkenin dört bir bölgesinde hizmet sunmalı. “Benim gücüm var. Merkezi yerlerde hizmet yaparım ve süremi doldururum” yaklaşımı, artık kuralların hakim olduğu bir Türkiye yaklaşımıyla son bulmalı. Devlet Personel’de atılacak adımlar, ustalık döneminin önemli adımlarından birisi olacaktır. Bunu Bakanlar Kurulu’nda ilgili kesimlerle konuşarak hızlı bir şekilde yoğurmamız gerekiyor.
Memurlara rotasyon
-Daha önce söz ettiğiniz “Türk bakan Doğu’ya, Kürt bakan Batı’ya” yaklaşımı memurlar içinde geçerli mi olacak?
Kamu personelini cezalandırmayı, ülkenin belli yerlerine göndermek şeklinde ele almışsanız, bütün olumsuzlukların temelini aslında ateşlemiş oluyorsunuz. En nitelikli personel de ülkenin dört bir tarafında İstanbul’undan Şırnak’ına kadar her yerinde hizmet yapacak. Ülkenin tüm coğrafyası kamu görevlilerine açık bir tablo arz etmeli ve imtiyaz söz konusu olmamalı. Devletin ağırlığını ve sevgisini hissettirecek, hizmetini ayağına götürecek valisini, memurunu, kaymakamını belirlemişseniz inanıyorum ki vatandaşımızın bağlılığı daha da güçlenecek. Ama kapıdan kovulursa devletle arasındaki bağda gevşeme oluyor ve onun da nerede duracağı belli değil.
Vatan