Şehr-i Ramazan
Allah’a sonsuz şükürler olsun ki bizleri bu yıl da on bir ayın sultanı mübarek Ramazan-ı şerife ulaştırdı. Geçen yıl aramızda olup bu sene ki Ramazan ayına ulaşamadan Deprem, sel felaketlerinde ebedi hayata göçen tüm ümmeti Muhammed’e yüce Rabbimiz rahmet eylesin. Şehadetlerini kabul etsin. Nasip olursa Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece ilk sahura kalkıp perşembe günü Müslümanlar olarak oruçlu olacağız inşaAllah. Üst üste yaşadığımız felaketler biz kullara toplum olarak kendimize çeki düzen vermemiz için birer ikazdır. Bunun aksini iddia edenler, Hud kavmini, Lut kavmini, Ad kavmini ve Nuh tufanını araştırıp baksınlar. Belki hep beraber ibret alırız da yüce yaratıcımız olan Allah’ın emir ve yasaklarını hayatımıza tatbik ederek yaşamaya gayret ederiz de Allah bize merhamet eder ve üzerimizde ki bela ve afetleri kaldırır inşaAllah.
Unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizin arasına on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif de yavaş yavaş girmeye başladı. Bugünlerde çoğumuz eski Ramazanları hep hatırlar, zaman zaman özlem duyar, duygulanır ve sevgiyle yad ederiz. Çocukluk yıllarımızda Ramazan ayı o kadar önemliydi ki, herkesi tatlı bir telaş alırdı. Hazırlıklar yorgunluk bilmeden günler öncesinden başlardı. Büyük bir merak ve heyecan içerisinde Ramazan ayının hilalini ilk gören kişi olmak arzusuyla bu tepeden o tepeye soluk soluğa koşarak çıkılır; incecik şeklindeki hilali gökyüzünde görüneceği anı yakalamaya çalışanlarımız olurdu. Akşam saatlerinde “hilali ilk gören kişi” unvanını almak bambaşka bir duyguydu. Heyecan sevince dönüşür, mutluluk insanlarımızın yüzüne yansırdı. Hele hele tebessüm hiç eksilmezdi.
Ramazan ayının manevi bir iklimi vardı. O mübarek mevsimi insanlarımız birlikte yaşar, havasını hep beraber teneffüs etmeye gayret ederdi. İftar sofraları kurulurken iftar açma sevinci ve heyecanı vardı, aile de manevi bir haz olurdu. Oruçlar, gülkurusu akşamlarda top atışları eşliğinde neşeyle açılırdı. Akrabalar ve dostlar arasında sırayla ilk haftadan itibaren iftar sofraları kurmak ve davetler bir gelenekti. İftar yemeğinde misafirin olması arzulanırdı. Misafirlere sofranın bereketi gözüyle bakılırdı. Sofralar ekonomik seviyeye göre şekillendirilir, kurulan sofranın eksiğine, gediğine bakılmazdı. Ramazan, aynı zamanda Kur’an ayıdır. Şükür ki Camilerimizde ve evlerimizde halen mukabele yapılıyor. Ancak yine de eski haz duyulmuyor. Hasat mevsiminin son ayında Ramazan’ın kıymeti ve değeri bilinerek herkes ektiği kadar hasat kaldıracaktır. Ayrıca bu mübarek ayda öyle bir gece var ki bin aydan daha hayırlı ve feyizlidir. O gece Kadir Gecesidir. Kur’an o gecede indirilmeye başlanmıştır.
Bu mübarek ayda Kur’an okunmayan hane olmaz inşaAllah. Camilerdeki mukabeleye mutlaka iştirak etmek gerekir. Buna vakti müsait olmayanlar evde okuyabilir. Ramazan da eğlenceye yönelik etkinlikler olmamalıdır. Zaten felaketlerden dolayı yasımız var eğlenme zamanı hiç değil. Çünkü Ramazan ayı ibadet ayıdır. Camiler 7’den 70’e her yaştan Müslümanlarla dolup taşması gerekir. Şehirler sakin, sokaklar huzurlu, aileler mutlu olmalıdır. Ramazan’da kahvehaneler, çay ocakları ve lokantalar kapalı tutulmalı. İftar vaktine yakın açılmalı, sahura vaktine kadar açık tutulmalıdır ki gündüz yapamadığı alışverişini yapmış olsunlar.
Demem o ki: Eskiden huzur ve mutlulukla açılan iftarların tadına doyum olmazdı. Modern yaşam dediğimiz günümüzde eski Ramazan tatlarını bulmamız oldukça zorlaştı. Her şeyimiz yapay ve bir hesaba dayalı oldu. İbadetler farkında olmayarak eğlenceye dönüştürülüyor ki gelecek adına kaygıya kapılmamak elde değil. Şimdi herkes kendi dünyasını yaşıyor. Kur’an-ın öğütlediği dünya hayatını değil... Rabbim bizleri İlahi ikazları dikkate alıp uyanan ve gereği gibi Allah’a kul olmaya gayret edenlerden eylesin. Selamla Kalın Selamette Kalın