Eğer dininiz yoksa istediğinizi yapmakta özgürsünüz
İslam Fıkıh kitaplarının başlarına baktığımız zaman bir şey dikkatimizi çekiyor: Mesela Kitabü's-Salat bölümünde namazın vacip olmasının şartlarını sayarken birinci sırada gelen şart İslam olmaktır, yazılır. Ardından baliğ olmak v.s diğer şartlar sıralanır. Keza oruç, zekât ve Hac kitaplarının başlarında da aynı şartı görürüz. Yani İslam'da herhangi bir ibadetle mükellef olmak için öncelikle Müslüman olmak gerekiyor. Müslüman olmayanlara ibadetler farz değildir. Onlar, sonucuna katılmak şartıyla istedikleri gibi hareket etmekte serbesttirler.
Aslında Allah insanı özgür olarak yaratmış. "İsteyen inansın isteyen inanmasın", "Sizin dininiz size bizim dinimiz bize", "Herkes mümin olsun diye insanları zorlayacak mısın?" ve "Dinde zorlama yoktur" gibi ayetler insanın, Allah'a ve ahrete inanıp inanmamakta serbest olduğunu gösteriyor. Allah'ın insana vermiş olduğu cüzî irade de bunu gerektiriyor. Nitekim büyük İslam kelamcısı İmam Teftezanî, İMAN'ı tarif ederken şöyle der: "İman, insanın kendi cüzî iradesiyle yaptığı bir tercih sonucu Allah'ın kalbe ilka ettiği bir nurdur." Demek insan önce kendi hür iradesiyle bir tercihte bulunuyor; sonra Allah o kişinin kalbine iman nurunu koyuyor. Böylece "Hidayet veren de dalalete götüren de Allah'tır" mealindeki ayetin maması anlaşılmış oluyor.
Hz. Hüseyin (r.a) Kufe valisi Ubeydullah b. Ziyad'ın ordusu tarafından köşeye sıkıştırılınca, onu herkesten daha çok öldürmeye hevesli bulunan Şemir b. Zi'l-Cevşen Hüseyin ile ev eşyaları arasına girmişti. Hz. Hüseyin (r.a) Şemir'e: "Bu ev eşyalarım sizin olsun. Ancak onları cahillerinize ve alçaklarınıza vermeyiniz. Zaten eğer bir dininiz yoksa bu dünyada özgürsünüz" demişti.
Bu sözün anlamı çok büyüktür. Hz. Hüseyin (r.a) demek istiyor ki, eğer bir dine inanıyorsanız, o dinin kuralları hareketlerinizi sınırlayacak ve kötülükleri yapmaktan sizi men edecektir. Ama eğer bir dine inanmıyorsanız siz her şeyi yapmakta özgürsünüz. İster adam öldürün, ister talan götürün, ister zina yapın, ister küfredin, ister ahkam kesin… Her şey sizin için mubahtır.
Bir dine inanmayanlar ya da sözde inanalar o din hakkında her türlü ahkâmı kolaylıkla kesebilirler. Dikkat buyurunuz; yıllardan beri dinini para ve makam kazanma vasıtası yapan bazı hocalar çıkmış diyorlar ki, "Efendim, teravih namazı dinde yoktur. Hatta peygamberimiz (s.a.v) teravih namazının kılınmasını yasaklamıştır." Bir diğeri çıkmış diyor ki, "Neden boş yere Müslümanlara eziyet çektiriliyor? Oruç ayını 21 Mart-21 Nisan, ya da 21 Eylül-21 Ekim arasına alıp sabitleştirsek daha iyi olmaz mı? Böylece herkes eşit şekilde ve kısa günlerde oruç tutsa daha iyi olmaz mı?"
Türkçede "Bekâra karı boşamak kolaydır" diye meşhur bir söz vardır. Tıpkı bu adamlar gibi… Bunlar da dine sahip olamadıkları için her gün yeni bir hüküm koyabiliyorlar. İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı'nın dediği gibi, birkaç ay daha kamuoyunun gündeminde ve din kılıcıyla dünya avına çıkanların ilgi odağında kalabilmek uğruna, İslam'ın1400 yıllık güçlü geleneğini bozmayı düşünebiliyorlar. Kuşkusuz, binlerce aslanın bağlı olduğu bir zinciri koparmak tilkilerin haddine düşmez… Tek kelimeyle, yazıklar olsun…
İmam Hüseyin'in (r.a) İbnu Ziyad'ın kumandanı Şemir b. Zi'l-Cevşen'e dediği gibi, biz de bu hocalara diyoruz ki: Eğer dininiz yoksa ya da dini dünya için ucuza satmışsanız, ne yaparsanız yapın, ne derseniz deyin, özgürsünüz. Dün "İslam'da beş vakit değil üç vakit namaz var. Hac ibadeti de Yılın her mevsiminde yapılabilir" dediniz. Bugün "İslam'da teravih namazı yok" diyorsunuz; yarın da İslam'da namaz yok, hatta oruç bile yok derseniz şaşmayız. Çünkü siz özgürsünüz ey Hocalar!
Büyük İslam müceddidi Bediüzzaman şöyle diyor: "Zaman gösterdi ki, cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil…"