Bunları biliyor muydunuz? Eşeklerin atlardan daha zeki olduğunu, daha kuvvetli yön bulma yetenekleri olduğunu. Buna karşılık at bize daha estetik gelir. At daha hızlıdır ve meydan pratiğinde sonuca götürür.
Ata bineriz ama kervanın en önüne eşek koyarız. Teorisi güçlü, düşüncelerinde inatçı her şeyde öncü gibi görünen zeki ama sonucu kendinden menkul, pratiği de kendi yolunda olan bir yanda, kalıbı güzel, hızlı ve çevik, pratiğinde sürücüsü ne yana yönlendirirse o yana giden diğer bir yanda.
“Hayvan işte” diyip geçebilirsiniz. Ama Kant’a göre bu antimoni mutlak değeri bulmak için gerçeğin taşıdığı ikilemdir. Antimoni, tez ve antitezin çelişkisi, kelimenin tam anlamıyla iki kanunun gerçek veya görünen karşılıklı uyumsuzluk, anlamına gelir
“Mutlak bir yargıya varmanın yolu aklın çelişkisindedir” Immanuel Kant
Eşek üzerinde a priori tezlerimize devam edersek, Hegel diyalektiğinde üretken bir noktaya varırız. Hegel diyalektiğine göre bir fikir/tez, karşısındaki başka bir tezle/antitez karışır, bundan yeni bir anlayış/sentez doğar.
Tez: Eşek, Antitez: At, Sentez: Katır. Bu yükü taşımak için verimli bir sonuçtur.
Birileri eşek üzerine tez, antitez, sentez ilişkisini teslis’e bağlamadan devam edelim. Luc Fery tespitlere dayalı kriterlere ve kriterlere göre yaşanmaya çalışan hayat’a anlam arar:
“Sorular ne kadar artarsa, önceden-tespit edilmiş kriterlerden yoksun olduğumuz için, onları cevaplamak o kadar az tatminkâr olur; bu kriterler ne kadar kararırsa, bireysel soruşturma alanına giren entelektüel (fakat aynı zamanda gündelik) hayat yönleri o kadar çoğalır.”Luc Fery
Modern felsefede antimoni, “duygu” ile “aklın” çelişkili durumu üzerinden arayışa gider. Dubos tercihini duygu’dan yana koyar:
“Bir sanat eserinin bize tesiri, bizde uyandırdığı izlenimi eksiklikleri ve kusurları hesaplayan, formüle eden akıldan daha çok duygu ile öğrenilir” René Jules Dubos
Kant aklın pratiğini tanımlar “Üç türlü yetiden söz ederiz; bilgi, beğenip beğenmeme ve arzulama/isteme yetisi. Bilgi salt/teorik akıl, arzulama ise a priori/pratik ilkelere bağlıdır. Ben ikincisine a priori ilke arıyorum”
Ne Kant ne de evrildiği pozitivist Batı aklı bu ilkeyi bulamadı. Zira İlke Özneye bağlıydı ve Batı kültüründe özne, akıl ile antimonik çelişkidedir.
Touraine Özne’yi mutlak bir değer olarak alır.
“Akıl olmadığında Özne kendi kimlik saplantısında tıkanır. Özne olmadığında ise akıl sadece bir güçlülük aracıdır” Michel Touraine
Duygu, hissi bir şey yani, şöyle de sonuçlayabiliyoruz.
“Duyumsuyorum o halde varım”
Muhtemelen Descardes’in “düşünüyorum” olarak aldığı ve Batı’da Aydınlanmasının pozitivizme evirilen düşüncesini “duyumsuyorum” olarak alsaydı belki idealist felsefesine daha uygun olur, Avrupa ve dolayısı ile Dünya daha mistik olurdu.
Ama bir gerçekte var ki; kapitalistler duyguları pazarlayarak Dünya tarihini aynı şekle sokarlardı.
Sonuçta, Mutlak Kriterlerini (değerlerini de diyebiliriz) kaybetmiş bir dünyada; “Eşekliğin baki kalacağı” gerçeği karşımızda duruyor.
Murat Aydoğdu/Haksöz haber