Edirne’den Mostar’a Kültür Kervanı

Edirne’den Mostar’a Kültür Kervanı


    Türkiye Yazarlar Birliği, kuruluşunun 40. yıldönümü etkinlikleri kapsamında “Edirne’den Mostar’a Kültür Kervanı” adıyla ata yurdu Balkanlar'a kültürel bir gezi düzenledi. 30 Nisan-09 Mayıs 2018 tarihleri arasında 10 gün süreli bu geziye, aralarında TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan ve Genel Başkan Musa Kazım Arıcan’ın da bulunduğu ülkemizin çok değerli şair, yazar, araştırmacı, bilim adamı yaklaşık 40 kişi katıldı. Şanlıurfa adına da ben katıldım.
    Kervanımız 7 ülkeden yaklaşık 20 şehre uğradı: Türkiye(Edirne), Bulgaristan(Kırcaali, Filibe), Yunanistan(Gümülcine, Selanik), Makedonya(Manastır, Ohri, Struga, Gostivar, Kalkandelen, Üsküp), Kosova (Priştina, Prizren), Arnavutluk (İşkodra), Karadağ (Bar, Budva), Bosna-Hersek(Poçitel, Mostar, Saraybosna)
    Osmanlı’nın izlerini takip edip “Evlad-ı Fatihan” ve diğer Müslüman topluluklarla buluştuk, dertleştik. Oraların şair ve yazarları ile karşılıklı şiir ve edebiyat programları icra ettik. Uğradığımız yerlerde Osmanlı eserlerini ziyaret ettik. Başta Murat Hüdavendigar ve Aliya İzzet Begoviç olmak üzere bir takım önemli zatları, kabirleri başında anıp dua ettik.
    Benden başka iki Urfalı daha vardı: Ankara’dan Şair yazar Mehmet Kurtoğlu, Kırşehir Ahi Evran üniversitesinden Yrd. Doç Dr. Maksut Yiğitbaş. Yolda bol bol Urfa muhabbeti yaptık.
    İki yerde (Kırcaali ve İşkodra’da)sıra bana gelince şiirimi okumadan önce Şanlıurfa’nın selamını ilettim. O uzak yerlere de Urfa’nın sesinin ulaşmış olması beni hem şaşırttı hem sevindirdi. Üç yerde müzik icra edildi. Üçünde de Urfa türküleri okundu. Kırcaali’de 90’lı yıllarda Urfa’da görev yapmış Dr. Osman Akın ile tanışıp Urfa’yı konuştuk. Ayrıca Urfa’ya seyahat etmiş kimselerle muhabbet ettik. 
    Bu arada ben gezdiğim yerleri sık sık Urfa ile kıyasladım. Düşüncelerimi de kısa kısa sosyal medyada paylaştım.
    Oralarda en çok hoşuma giden şeylerden biri tabiatın güzelliği idi. Her taraf bizim Doğu Karadeniz Bölgemiz gibi yemyeşil. Urfa’nın yeşile hasret oluşuna bir kere daha üzüldüm.
    Hemen hemen her şehir bir akarsu (Meriç, Tunca, Arda, Vardar, Ohri gibi) üzerine kurulmuş, bu sular o şehirlere büyük bir güzellik katmış, canlılık kazandırmış. Benim sıcaktan bunalan şehrimin ortasından da bir zamanlar Karakoyun Deresinin aktığını, son zamanlarında bir pislik ve hastalık yuvasına dönen bu derenin ıslah edilmek yerine betonla kapatıldığını düşünüp üzüldüm. Kanallarla Urfa’nın her tarafına ulaştırılan Fırat’ın bu dereye akıtılması ile şehrin havasının nasıl değişeceğini hayal ettim ve acaba yeniden düşünülemez mi diye kendi kendime sordum.
    Her ne kadar Osmanlı eserlerine karşı düşmanca bir tutumları olsa da gezdiğim yerlerde tarihi eserlere nasıl sahip çıkıldığını görüp Urfa’da ihmalkârlığa hayıflandım.
    Yine hemen hemen her şehirde trafiğe kapalı güzel caddeler gördüm. Ben de diğer insanlarla rahat rahat dolaştım. Aklıma Urfa’da karar alındığı halde Köprübaşı’ndan Halilürrahman’a kadar olan kısmı bile trafiğe kapatamadığımız geldi.
    Gezdiğimiz her yerde Türkiye’den gelen çok sayıda turistle karşılaştık. Fakat oralar Urfa’nın gündeminde bugüne kadar pek yer almamış. Bölgenin sorunları o kadar çok ki sıra gelmemiş demek. Pek çok Urfalı öğrencinin oralardaki üniversitelerde okuduğunu biliyorum. 
Herkese ısrarla tavsiye ederim. Gidenlerin kesinlikle çok memnun kalacağına inanıyorum. 
Bir defa tarih ve tabiat muazzam. Gezilecek birbirinden güzel çok yer var. Bir Ohri, bir Prizren, hele hele Mostar... Mostar’ın şimdiye kadar gördüğüm en güzel yer olduğunu söyleyebilirim. Bir tabiat harikası. Kesinlikle görülmeye değer.
Beni en çok etkileyen yer ise Bosna’nın Bilge Kralı Aliya İzzet Begoviç’in binlerce beyaz mermerden oluşan şehitlerin arasındaki mütevazı kabri oldu. O büyük insanı anmak, O’nun şahsında Bosna Savaşını düşünmek ve Müslümanların halini tefekkür edip birkaç damla gözyaşı dökmek ne desen değer.
Bir de Müslüman kardeşlerimizle buluşmak var ki, onun faydaları çok boyutlu. Onlar azınlıklar, baskı ve tehdit altındalar. Maddi manevi desteğe ihtiyaçları var. Yönlerini Türkiye’ye dönmüşler. Tek güvenceleri biziz. Hiç olmazsa gelin moral verin, yalnız olmadığımızı hissedelim diyorlar. 
Rüya gibi bir geziydi. Öyle değerli insanlarla yoldaşlık yapmak da geziyi daha güzel ve anlamlı kıldı. 
Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? Okumak yetmez, kesinlikle gezmek de lazım.