Ebedi arkadaşlık ve tesettür
Bediüzzaman'ın ifade ettiğine göre eşler arasındaki ebedî arkadaşlık tesettürü gerektiriyor.
Çünkü kadın ve erkek arasındaki güçlü münasebet, alaka ve sevgi sadece dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor.
Yani bir kadın kocasının, sadece dünya hayatına ait bir arkadaşı değildir. Aksine kadın, ahiret hayatında da kocasının ebedî bir arkadaşıdır.
Elbette ki bir kadın, ebedi hayat arkadaşı olan kocasının nazarından başka yabancıların bakışlarını kendi güzelliklerine çekmemek, böylece kocasını küstürmemek ve kıskandırmamak için elinden gelen her türlü gayreti göstermelidir.
Mademki bir koca iman noktasında ahiret hayatında da karısıyla alakadardır; ayrıca erkek karısının, sadece genliğinde ve güzellik zamanında değil, ihtiyarlığında ve güzelliğini kaybettiği zamanlarda bile karısına karşı ciddi bir alaka besliyor; o halde kadının da kendi güzelliklerini sadece kocasına göstermesi insaniyetin gereği olmalıdır. Aksi takdirde kadın kazandığından daha çok kaybedecektir.
İslamiyet karı-kocanın birbirine münasip olmalarını (denkliği) esas almıştır. Denkliğin en önemlisi de diyanet noktasında olmalıdır. Ne mutlu o kocaya ki, eşinin diyanetine bakıp onu taklit etmek ister; ebedi hayatta onu kaybetmemek için kendisi de dindar olmaya çalışır.
İslam ülkeleri açısından düşündüğümüz zaman da tesettür gereklidir. Çünkü ülkemiz Avrupa ile kıyaslanamaz. zira Avrupa'da "düello" denilen çok şiddetli geleneklerle namus bir derece muhafaza edilebiliyor.
İzzet-i nafis sahibi bir kimsenin karısına göz diken bir şahıs kefenini boynuna takıp öyle bakar.
İslam ülkelerinde ise böyle bir gelenek olmadığı için, din dairesinin dışına çıkan insanlarda aileyi muhafaza etmek zorlaşır.
Ailenin iffetini koruyan gelenekler değil dinî motiflerdir. O halde eğer aileyi ve iffetimizi korumak istiyorsak ne yapıp edip dini motifleri hayatımızda çoğaltmamız gerekir.
Unutmamak gerekir ki, tesettür üzerinde etkili olan hususlardan birisi de iklim farkıdır.
Çünkü Avrupa gibi soğuk memleketlerdeki insanların tabiatları o memleketler gibi soğuktur. Asya ve İslam dünyası ise Avrupa'ya göre sıcak memleketlerdir.
Kuşkusuz çevre ve iklimin insan ahlakı üzerinde de etkisi vardır.
Dolayısıyla soğuk ülkelerdeki soğuk tabiatlı insanların hayvanî duygularını tahrik etmek için kadınların açık olmaları aşırı bir şekilde su-i istimallere sebep olmayabilir.
Fakat sıcak bölgelerdeki insanların hayvanî duygularını heyecana getirecek açıklık birçok su-i istimale, israfa ve neslin azalmasına sebep olabilir.
Son olarak şehirliler köylüler ve bedevilere bakarak " Madem onlar tarlada çalışırken kısmen açık giyiniyorlar o hale biz de açık giyinebiliriz" diyemezler.
Çünkü köylerde ve bedevilerde derd-i maişet meşgalesiyle işçi kadınların bir derece açık olmaları kötü duyguların uyanmasına yol açmadığı gibi serseri ve işsiz insanların azlığı sebebiyle şehirlerdeki kötülüklerin onda biri bile köylerde olmaz. O halde şehir köye kıyas edilemez.
Hulasa şunu diyebiliriz: Din kadınların tesettürlü olmalarını emrediyor.
İnsanların yeteneklerine sınır konulmamış olması ve sosyal hayatın olumsuzlukları da kadının, kendini kötü nazarlardan koruması gerektiğini açıkça bize ifade ediyor.