Duyguların Dili
Genel anlamda kullanılan bir terimdir, duygusallık. Urfa’mız şivesi ile yufka yürekli merhametli, acıyan ve ağlayan (sulu gözlü-de) iyimser duygulu olanlara denilir. Olayların seyrine göre değişebilen İlahi bir ikramdır. Yaşadığımız tüm duyguların bir dili var ve bize önemli şeyler söyler. Korkuyu, öfkeyi, üzüntüyü yaşadığımızda; onunla boğuşmaktan, kavga etmekten, ondan kurtulmaya çalışmaktan bize ne dediğini pek duymayız. Oysaki duygu derdini anlatmadan, mesajını iletmeden hiçbir yere gitmez. Bizler hayatta kalmak ve neslimizin devamını sağlayabilmek için Rabbimiz tarafından özel bir programla donatıldık. Düşünerek aldığımızı sandığımız kararlar aslında 6 saniye önce duygusal sistemimiz tarafından verilmiş olur. Bizim yaptığımız ise çoktan alınmış bu kararı mantıklı hale getirmek. Çünkü insanın hayatta kalabilmek için düşünerek karar verecek kadar vakti yok. Duygular biz daha düşünmeden hayatımıza yön vermeye çalışan rehberlerdir…
Sürekli hizmetimizde olan 6 sadık rehber.
Öfke: Varlığımıza, haklarımıza, onurumuza saldırı olduğunda kendimizi savunmamızı sağlar.
Korku: Dış tehlikelere karşı (yangın, deprem, kaza vb.) önlem almamızı sağlar.
Üzüntü: Toplumsal varlıklar olarak, tek başımıza hayatta kalamayacağımız için, sevdiğimiz, güven ve ihtiyaç duyduğumuz insanları kaybettiğimizde üzüntü duyarız. Var olmamızı sağlar.
Tiksinti: Bozulmuş bir gıdaya karşı duyduğumuz tiksinti duygusu bizi zehirlenmekten koruduğu gibi, bizi zehirleyecek insan ve durumlardan uzak durmamızı sağlar.
Utanç: Sosyal bir yapı içinde, kabul görüp varlığımızı devam ettirebilmemiz için içimizdeki fren sistemidir. Toplumla birlik ve beraberlik içinde olmamızı sağlar.
Sevinç-Coşku: Hayattan keyif almak, bir amacın olması sevinç ve coşku duygusuyla mümkün ve bir iddiamızın olması hayatın devamını sağlar. Bu altı temel duygumuzu amacına göre, yerinde ve yeterince yaşıyorsak, sağlıklı bir yapıda olduğumuzdan bahsedebiliriz.
Bu duygu düzenleme becerimizle ilgilidir ve bu beceriyi bebekliğimizden itibaren bakım verenlerimiz vasıtasıyla kazanırız. Böyle bir beceri eksikliği söz konusu ise, bu duyguları oldukları gibi yaşama kapasitemiz olmadığından üzerini başka bir duyguyla örteriz. Birincil duygumuzu saklayan bu duyguya da ikincil duygu denir. Mesela eşini ya da sevgilisini kaybetme korkusu yaşayan biri, bu korku duygusunun ona ne demek istediğini duymuyor hatta duymaktan ve olduğu gibi ifade etmekten de korkuyorsa, bastırmak ve yok etmek için ikincil bir duyguyla, örneğin öfkeyle iletişim kurmaya başlayabilir. Bu şekilde iletişim kurduğunda da büyük ihtimalle korkusu gerçek olur.
Oysa korkusunu savuşturmak yerine, onu duysa, olduğu gibi kabul etse ve bu duyguyu ifade ederek iletişime geçse, karşı tarafta sevgi, şefkat ve saygı duygusu uyanacak. Asıl duygumuzun üzerini bir yorgan gibi ikincil bir duyguyla örtersek, geçici bir süre uyutabiliriz. Fakat bir bebek gibi yata yata büyüdüğünü fark etmeyiz. Uyandığında ise yeniden uyutmak için daha büyük bir yorgana yani daha yoğun bir öfkeye ihtiyacımız var demektir. Anlaşılmamış bir duygu mutlaka uyanır, sözü dinlenmemiş bir rehber gibi sürekli peşimizden gelir. Zamanla kendini anlatmak için türlü yollara da başvurabilir. Bazen baş ağrısı, bazen sebepsiz sırt ya da omuz ağrıları gibi daha pek çok belirti duymazdan geldiğiniz duygularınızın kapınızı çalma şekli olabilir… Selamla Kalın Selamette Kalın.