Doğu ve Güneydoğu'daki İller LYS'de Neden Başarısız?
Eğitim, öğretmenle öğrenci arasında başlayan ve uzun yıllar devam eden bir süreçtir. Öğretmen öğrencinin hem öğretmeni, hem candan dostu aynı zamanda arkadaşı ve velisi durumundadır. Öğretmen, bir bakıma öğrencisi için maddi ya da manevi her türlü fedakârlığı yapmaya hazırdır. Eğer öğretmen öğrencisi için bir şeyler yapmayı ve onu gelecek için hazırlamayı hayatının en önemli gayelerinden biri olarak kabul etmiyorsa eğitim süreci felç olmaya mahkûmdur. Böyle bir durumda devlet okullarındaki eğitim-öğretim devam eder gibi görünür ancak öğretmen-öğrenci ilişkisinde bir zafiyet olduğu için arzu edilen sonuç alınamaz.
Nasıl mı?
Doğu ve Güneydoğu illeri için düşünecek olursak; her şeyden önce eğitim süreci boyunca kültür ve dil aktarımı konusunda iyi bir sonuç alınmamış olur. Öğrencinin ana dili Kürtçedir; bu sebeple öğretmenle öğrenci arasında kültürleşme zayıf olacağından öğrenci iyi bir Türkçe öğrenemez. Oysa ÖSYM'nin yaptığı sınavların dili Türkçe olduğundan iyi derecede Türkçe bilmeyen bir öğrenci soruların dilinden anlayamadığı için sonuç da bu günkü gibi vahim olur. Bu yıl Bitlis'in Sosyal Bilimler dalında Türkiye birincisi olması, bir ekip oluşturan eğitim müdürünün çalışkanlığı ve özel dershanelerin gayretiyle olmuştur, denilebilir.
Eskiden Doğu ve Güneydoğuya batıdan öğretmenler tayin edilirdi. Bu öğretmenler, fedakârlıkta bulunarak uzun yıllar tayin oldukları köyde kalıyor ve Kürt öğrencilerin Türk asıllı vatandaşlar kadar Türkçe öğrenmelerini sağlayabiliyorlardı. Bu öğretmenler iyi derecede Türkçe bildiklerinden ve çokça kitap okuyup her zaman öğrencileriyle Türkçe konuştuklarından Doğu ve Güneydoğulu öğrenciler güzel Türkçe öğrenebiliyorlardı.
Bugün ise, hemen hemen bütün öğretmenler bölge illerinden yetişmektedirler. Kimse kusura bakmasın öğretmenlerin çoğu para kazanmak derdinde olup kitap okuyanların sayısı çok azdır. Bazı öğretmenler öğrencileriyle sıkı ilişki içinde olsalar bile öğretmenlerin ekserisi öğrencileriyle Kürtçe konuşacak kadar seviyeyi düşürmektedirler. Bu konuda maksatlı olarak Türkçe konuşmayanlar da var kuşkusuz… Böyle bir durumda ne öğretmenin öğrenciye vereceği bir şey kalır, ne de öğrencinin öğretmenden alacağı bir şey…
Bir önlem olarak, polis tayinlerinde olduğu gibi, öğretmen tayinlerinde doğum yerine tayin edilmenin yasaklanması halinde durum tersine dönebilir. Bu yaklaşım aynı zamanda kardeşliğin pekişmesinde de katkıda bulunur. İnsan doğum yeri olan kendi memleketinde farklı bir sorumluluk aldığından öğretmenlik mesleğiyle ilgili becerilerini zamanla unutabilir. Hele Doğu ve Güneydoğu gibi dostluk ve ahbaplık ilişkilerinin yoğun olduğu bir yerde, öğretmenlik becerileri yerini dostluk ve muhabbet meclislerine bırakıyor.
Bölge insanı olan bir öğretmen düşünün; adam üniversiteyi kendi ilinde ya da komşu ilde bitirmiş; dört yıl sonra da kendi ilinin (A) okuluna atanmıştır. Öğretmen bu çevreyi ve okulu önceden tanımakta, öğrenciler ve veliler de öğretmeni tanımakta ve öğretmen okula gelen öğrencileriyle, sınıfta olmasa da, dışarıda Kürtçe konuşmaktadır.
Böyle bir eğitim düzeninden iyi neticeler almak mümkün mü? Sınav dili Türkçe olan ÖSYM sınavlarından iyi bir sonuç alınabilir mi? Oysa lise mezunu olan bir öğrenci, hiç çalışmasa bile, eğer iyi derecede Türkçe konuşur ve anlıyorsa soruların yarısını çözebilecek bir düzeydedir.
Geçen yılki (2009) üniversite sınavında 24 bin kişi sıfır almıştı. Bu yıl bir soru iptal edildiği için sıfır çekenler 14 bine indi. Diğer taraftan, soruların yüzde 20'sini yapamayan 200 binin üzerinde bir öğrenci kitlesi mevcuttur. Kaldı ki soruların yüzde 10'unu bile yapamayan 70 bin öğrenci daha vardır ve bunların ekserisi Doğu ve Güneydoğudan… Hâlbuki liseyi bitiren ve Türkçe bilen bir adayın en az soruların yüzde 10'unu yapabilmesi gerekir.
Kalın sağlıcakla.