Doç. Dr. Can:Partiler CHPye ayrılıktan kapanıyor
Anayasa mahkemesi raportörü doç. Dr. Osman can:
Darbe sisteminin bir an evvel değişmesinde yarar vardır"
1961 anayasasıyla birlikte Türkiye'de yargıya toplum arasındaki ilişki koparıldı"
Türk siyasal hayatının en önemli yasalarının yüzde 80'i demokratik irade ürünü değildir. Darbeler ürünüdür"
Anayasa Mahkemesi Raportörü Doç. Dr. Osman Can, Türkiye'de bugüne kadar hiçbir parti kapatma iddianamesinin demokrasiyi koruma adına hazırlanmadığını söylerken, "Türkiye'de kapatılan tüm siyasi partiler 1935 CHP tüzüğüne aykırılıktan kapatılmıştır" dedi.
Ahenk Hukuk Derneği tarafından Bursa'da düzenlenen 'Sivil anayasa oluşumu sürecinde yargı reformu' konulu seminere Anayasa Mahkemesi Raportörü Doç. Dr. Osman Can konuşmacı olarak katıldı. Çok sayıda savcı ve avukatın katıldığı seminerde değerlendirmelerde bulunan Dr. Osman Can, siyasi partilerin bugüne kapatılmasının demokrasiye hiç hizmet etmediğini söyledi. Türkiye'de bugüne kadar hiçbir parti kapatma iddianamesinin demokrasiyi koruma adına hazırlanmadığını belirten Osman Can, "Demokrasi ve
özgürlüklerle çatışan partiler hakkında bugüne kadar herhangi bir dava açılmış değildir. Bunun altını çizelim. Türkiye'de kapatılan tüm siyasi partiler 1935 CHP tüzüğüne aykırılıktan kapatılmıştır. Bunu kimse bilmez. Kapatma kararını verenler de bu düşüncede değildir. Ama tarihi okumakta yarar vardır. Yoksa Anayasa'da yer alan demokrasi, insan hakları, hukuk devletine aykırılıktan kapatılma hiç yaşanmadı" diye konuştu.
AK Parti'nin kapatılması davasıyla ilgili Venedik Komisyonu raporunda, '10 kişi, başörtüsü yasağı kalksın dediği için bir parti anayasaya aykırı görülüyorsa bu toplumsal çoğulculuğun Anayasa Mahkemesi'ne yansımadığının göstergesidir' denildiğini hatırlatan Can, "Aynı raporun son sayfasında 'Türk Anayasa Mahkemesi, kapattığı siyasi partilerden daha fazla savunduğunu iddia ettiği değerlere zarar veriyor. Oradaki çalışanlarla ilgisi yok. Sistem buna zorlar' deniliyor. O yüzden bu darbe sisteminin bir an
evvel değişmesinde yarar vardır. Demokratik tercihler üzerinde kurulu bir hukuk devleti, yargı ve siyasi sistemin inşaa edilmesi kaçınılmazdır. Bunu yapmadığımız zaman kriz derinleşecek. Daha ağır bedeller ödeyebiliriz. AB'ye girelim veya girmeyelim, ama kendi barışımızı tesis edecek bir anayasayı mutlaka yapmak zorundayız" şeklinde konuştu.
"ORGAN VE KİŞİ YARGIÇLARA MÜDAHALE EDEMEZ" HSYK tarafından savcıların görevden alınmasına da değinen Can, "HSYK yetki aşımı değil, suç işledi. Anayasa'nın 138. maddesine göre başlatılan bir soruşturmaya müdahale sebebiyle suç işlemiştir. Erzurum Savcılığı'nın yetki aşımı yapıp yapmadıkları soruşturma sonunda belli olur. Yetki aşımı yaptıkları zaman gerekli disiplin cezaları verilir. Bu tartışmasız bir şey. Ama soruşturmanın başladığı yerde savcılar ve yargıçların karar verecek bir organı doğrudan doğruya müdahil olması ve belli bir yönde
etkilemeye çalışması Anayasa'nın 138. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen hiçbir kurum, organ ve kişi yargıçlara müdahale edemez' programına aykırıdır" ifadelerini kullandı.
1961 Anayasası'yla birlikte Türkiye'de yargıya toplum arasındaki ilişkinin neredeyse koparıldığını ifade eden Can, 1961 Anayasası'nın ilk halinde cüzi bir miktarda üyeliğin parlamento tarafından seçilebilmesi kuralının benimsendiğini hatırlattı. Bunun 1971 değişiklikleriyle ortadan kaldırıldığını anlatan Can, "Bu anayasa değişikliğini Meclis yaptı diyebiliriz. Bazılarımız böyle düşünebilir ama o Meclis'in etrafı tanklarla çevriliydi. O Meclis'in yukarı kısmındaki oturma yerlerine bütün generaller
oturmuştu. Meşru hükümet düşürülmüştü. Ya da çekilmeye zorlanmıştı. Generallerin desteğine sahip olan bir hükümet kurulmuştu. 1980 darbesi, bütünüyle siyasete güvensizlik duyan darbeydi. Bu darbeyle hakim ve savcılarla toplum arasında ilişki mutlak surette kapatıldı" görüşünü dile getirdi.
"TÜRK TOPLUMU KENDİ ANAYASASINI YAPMAK ZORUNDA"
1961 ve 1982 Anayasalarının toplumun anayasası olmadığını, 1971 değişikliklerini halkın yapmadığını dile getiren Osman Can, 1980 darbesiyle dar danışma meclisinin oluşturulduğunu kaydetti. Asıl anayasa koyucunun ise Milli Güvenlik Konseyi'nin olduğunu belirten Can, "Milli Güvenlik Konseyi'nde kaç tane önemli zevat olduğunu hepimiz biliriz. 5 kişi nasıl istediyse anayasa öyle oldu. Bu 5 kişinin iradesi altında biz hala hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Anayasa bunun üzerine kurulu, yasalar bunun
üzerine kuruludur. Türk siyasal hayatının en önemli yasalarının yüzde 80'i demokratik irade ürünü değildir. Darbeler ürünüdür. Şu anda darbeler ürünü olan hukuk sistemi içerisinde hukukun üstünlüğü tartışması yapıyoruz. Bütün tartışmalarında bizim ürünümüz olmayan hukuk sisteminden kaynaklandığını da görüyoruz. Bu sebeple zaman geçirmeden Türk toplumu kendi anayasasını yapmak zorunda. Biz kendi anayasamızı yapabilmiş değiliz. Bundan övüç duyacaksak duyalım, ama ben bundan utanç duyarım. Anayasa
yapamamanın oluşturduğu toplumsal barışsızlık, çatışma yeni bir anayasanın yapılmasını da engellemektedir. Ancak düşününce barış için yeni bir anayasa yapılması sürecine girmemiz gerekiyor. Aksi takdirde tartışmalarımız sonlanmayacaktır. Sistem sıkıntı üretmeye devam edecektir" dedi.
İHA