Düşünen Beyinlere Kelepçe Vurmak

Düşünen Beyinlere Kelepçe Vurmak

                                             

       İnsanlar üzerinde tahakküm eden zorba güçler için ilk hedef; insanların düşüncesinde özgür olma, özgür düşünme ve düşündüğünü ifade etme-açığa vurma hakkını engellemek ile başlar. Bu engeller, sindirme, yıldırma, baskı ve korkutma gibi dolaylı ve dolaysız bir şekilde olabilir, egemen güçler için fark etmez, yeter ki; kendileri gibi düşünmeyenleri sustursunlar.

      Bu zorba güçlerin amacı şudur; ya bizim gibi düşüne-cek-siniz, ya da siz düşünemez-siniz, biz sizin yerinize düşünürüz-düşünüyoruz da.

    Ve yine bu zorba güçlerin amacı, tek-tip, tek model/adalete dayanmayan/küfri sistemlerine boyun eğen insanlar yetiştirmektir.

    Çünkü farklı düşünenler/kendilerini geliştirip üretenler ve onlar gibi düşünmeyenler, bu zorba güçlerin hile ve oyunlarını bozacak ve onların haksız kazanç, saltanat ve sömürü düzenlerini yıkacaklardır. Bu yüzden, zorba güçleri korku sarmaktadır ve bu korku, onları tedirgin ve hırçın yapmaktadır.

     Zaten bu tatbik ezelden beri süre gelen bir batıl ve atıl susturma şeklidir. Bu taktik ve uygulamalar, insanlar var oldukça devam edecektir.

    Her devirde tahakküm eden güçler halkları sindirmiş, insanları uyutmuş, içi boş kelime ve kavramlarla kandırmaya çalışmışlardır.

   Buna aynı zamanda Firavun kompleksi ve Ebu Cehil zihniyeti de diyebiliriz. Kuran'da Yüce Allah; Hz. Musa ile Firavun mücadelesi hakkında şöyle buyurmaktadır:

    “Firavun halkına karşı öfkelendi, iman edenlere kızdı ve hiddetlenerek şöyle bağırdı: Ben size izin vermeden önce ona iman ettiniz ha! Şüphesiz bu halkını oradan çıkarmak için şehir de(Musa ile anlaşarak bana karşı) kurduğunuz bir tuzaktır. Yakında başınıza geleceği bileceksiniz dedi.”(Araf 123)

    Çünkü Firavun bir ilah olmadığı halde, sadece bir beşer/bir fani olduğu halde, bununla beraber kendi sistemini kurup, ülkeyi idare bakımından bütün otoriteyi kendinde topladığından, ordusu kuvvetli, etrafı da kendisine uygun ve müsait olduğundan dolayı,'kendisini yüce Rab ilan etmişti.'(Naziat 74)

   Onu onaylayan ve destekleyenlerde müstekbirler ve mele/yakın çevresi/onun gibiler idi.

     Firavun, Hz. Musan'ın getirdiği dine/şeriata/sisteme boyun eğmediği gibi, halka/insanlara ve düşü-nenlere de göz yummuyor, onları tehdit ediyor ve hatta büyük cezalara çarptırıyordu.   

     Hz. Musa'dan taraf olanları hainlikle suçluyor ve onlara ölüm fermanı çıkarıyordu. Gayesi, getirdiği/kurduğu sisteme, insanlar hep koyun sürüsü gibi boyun eğsinler, hep onu sevsinler, onun gibi düşünsünler ve ondan korkup kul olsunlar idi. (Nihayet Firavun ve destekçilerinin sonu herkesçe malumdur.)

     İşte; bugün de; keyfi hareket edenler ve inanan insanları kendilerine hizmetçi olarak görenler ve inançların önüne engeller koyanlar, düşünen beyinlere kelepçe vuranlardır.

    Düşünceyi yasaklamak ve düşünüp düşündüğünü ifade edenleri hapsetmek ile düşünen beyinlere kelepçe vurmak arasında bir fark yoktur.  

     Zorba güçler zaman zaman değişik mekanlarda ve değişik isimler altında olabilirler, ama isimleri ve mekanları ne olursa olsun durum değişmez.

  Keyfi hareket edenler ve insanlar üzerinde tahakküm edenler, hep tek/aynı mantıkla hareket ediyorlar.

   Biz Kur'an-ı ortadan kaldıramıyoruz, bari Müslümanları Kur'an'dan uzaklaştıralım. Dinin kendisini yok edemiyoruz, bari değerleri bozalım ve onları yozlaştıralım, demektedirler.

   Müslümanları, Kur'an, Sünnet-ve İslam dininden uzaklaştırmak isteyen güçler; düşünceye ve düşünen beyinlere kelepçe vuranlardır. Ve farklı fikirlere tahammül edemeyip, adeta insanları robotlaştırmak isteyenlerdir. Çünkü düşünemeyen veya düşündüğünü serbestçe ifade edemeyen ve ona göre yaşayamayan insanların robottan pek farkı kalmaz.

      Bu böyle/dir.