Dini Allah'a Has Kılmak
“Deki: Ben Dini Yalnız Allah’a Halis Kılarak O’na Kulluk Ederim” (Zümer suresi 14. ayet)
Yukarıdaki ayet’te Allah’u Taala dini yalnız kendisine has kılınmasını emretmiştir. Dini yalnız Allah’a has kılmak kısaca ve özetle şöyledir.
Dini insanların keyflerine, heva ve heveslerine göre değil. Yüce Allah’ın belirlediği ve razı olduğu ve Resullah’ın uyguladığı şekilde yaşamak ve hayata geçirmekle din Allah’a halis kılınmış olur.
Kendi heva ve heveslerini, zan ve kuruntularını din haline getirenler dini, Allah’a halis kılmamakla beraber kendilerine bir din uydurmuş olurlar.
İzm’lerle Allah’ın hanif dinini sentezlemek kendi nefis ve arzusunu, şehvet ve egosunu tatmin etmekten başka bir şey değildir.
Allah’ın ayetlerini kendi keyiflerine göre yorumlayanlar dini, kendilerine alet edenlerdir. Yüce Allah buyuruyor:
“Deki: Ben dinimi Allah’a halis kılarak (ve ihlâslı olarak) yalnız ona kulluk ederim.” (Zümer süresi 14. ayet)
Dini Allah’a has kılmak; dinin gereğini yerine getirmektir. Getirirken üzerine nefis ve dış güçlerin (sistemlerin, ideolojilerin, felsefelerin ve izm-lerin) izin verdiği kadarıyla yapabilmek gibi bir hataya-yanlışa düşmemek, samimi olmak, başka şeyleri gönülden çıkarmaktır.
Allah’ın şeriat’ına mukabil hüküm ve kanun koyanlar Allah’ın dinini tanımayanlardır.
Yapılan ve yapılacak olan bütün işlerde, Allah’ın hâkimiyeti geçerli değil ise/dikkate alınmıyorsa, hafife alınıyorsa o zaman din Allah’a has kılınmamış olur.
Allah’ın hâkim/iyet/inin geçerli olması demek; Allah’ın Teşri/şeriat-kanun koyma hakkının bilinmesi, tanınması ve kabul edilmesi demektir.
Allah’ın bazı yetki ve haklarını başka kişilere veya başka güçlere verenler/insanların, insanlar üzerinde hüküm koyma hakkını kabul edenler, Allahın dinini bozmaya çalışanlardır.
İnsanların birbirlerinin üzerine hüküm koyma hakkına sahip olmadıklarını kabul edenler ise, meşruluğun kaynağını Şari olan Allah’u Tealanın inzal ettiği şeriat’e bağlamışlardır ve dini yalnızca Allah’u Tealaya halis kılmaya çalışmış-lar-dır.
Teşri hakkı, yani şeriat koyma hakkı, halis olarak, yalnızca Allah’u Teâla’ya aittir. Teşri hakkı, itikadi bir meseledir, doğrudan imanı ilgilendirir. Bu yüzden, hakka-hukuka riayet etmeyenler, insanların inancına engel koyanlar, ülkelerin coğrafyalarına saldıranlar ve işgal edenler, şar’i olan yüce Allah’ın hakim/iyetini tanımayanlardır. İslam dini bütün insanlara yaşama hakkı vermiş-tanımış ve insanların bir arada anlaşarak, güzelce yaşamaları için Şeriat/Kanun, nizam ve belli ölçüler koymuştur.
Allahu Teâlâ’nın katından gelen din tek bir tanedir. O da hiç şüphesiz İslam’dır.
Allahu Teâlâbuyuruyor:
“Allah katında geçerli din, yalnızca İslam’dır.” (Al-i İmran19)
“Kim İslam’dan başka din ararsa, ondan asla kabul olunmaz ve o, ahirette zarara uğrayanlardan olacaktır.” (Al-i İmran 85)
Vahyin bu açık hükmüne rağmen; bu ölçülere uyulmadığı veya tanınmadığı veya bu ölçüler hafife alındığı zaman, Allah’u Teâla’nın hükümleri çiğnenmiş demektir.
Allah’ın açık hükümlerini, ayetlerini bırakıp hırslarını, iştahlarını, istek ve arzularını dine karıştıranlar, dine saygısı olmayanlardır.
Dine saygı ve sadakat gösterenler ise; dinin emir ve yasaklarını heva-i nefislerine amir kılanlardır.
Geçerli/ Hak din, Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara bildirilen, hiçbir değişikliğe uğramadan ve bozulmadan günümüze kadar gelen hayat şeklidir. Bu din, yani hayat şekli; inancı, dünya görüşünü, davranış ve eylem biçimini, Allah’a karşı görevleri, ibadet anlayışını, insanlara ve tüm yaratıklara karşı muameleyi, kanunları ve cezaları içermektedir. İşte, bütün peygamberlere Allah’ın gönderdiği din, İslam dini’dir. Hak din, peygamberlere, günün şartlarına göre şeriatları farklı olarak gelmiştir. Akide (inanç) ise, bütün peygamberlerde aynıdır. Bu yüzden Yüce Allah; dini yalnızca kendisine has kılınmasını emretmiştir.
Peygamber efendimizin sünnet’ini terk edip bid’at ve hurafelere dalan/itibar eden, heva ve heveslerini dine uydurmayıp dini heva ve heveslerine uyduranlar, Allah’ın dinine sadık kalmayıp, dini Allah’a halis kılmayanlardır.