Devlet mi, Vatandaş mı?
Devlet, birçok farklı işlevi bünyesinde barındıran/toplayan, yurttaşlarının tüm haklarını kollayan, doğrudan üzerlerinde tasarrufta bulunan, sosyal gelişmelere müdahale eden, toplumu doğrudan yönlendirerek; önünü açan veya tıkayan, gerek siyasi kanallarla, gerek diğer silahlı birimlerle halkını idare edebilecek imkânlara sahip bir iktidar örgütlenmesidir.
Devlet millet/İnsan için vardır, millet devlet için var olmaz. İnsanların olmadığı yerde devlete ihtiyaç olmadığı gibi, devlet de meydana gelmez. Devletin kutsal olduğunu iddia edip halkları devletin kölesi haline getirenler; kendilerini üstün tutarak servet edinip saltanat sürenlerdir.
Bu yüzden kendi vatandaşlarına tepeden bakan, işlerini zorlaştıran bir anlayış demokratik bir devlet anlayışından uzaktır. Devlet; kendi vatandaşlarına dayatmada bulunamaz. Onlara kuşkuyla yaklaşamaz. Din, dil ve etnik kökenine karışamaz ve uzaklaştıramaz. Devlet kendi vatandaşlarına suçlu muamelesi yapamaz.
Devlet denen mekanizma tek bir şahıs dan veya kurumdan meydana gelmez. Devlet; sınırları belirlenmiş bir coğrafya içinde oturan ve belirli kurallar, mekanizmalar oturtan bir halkın oluşturduğu büyük bir örgütlenmedir.
Bir devletin meşruiyeti, yönetimindeki insanların hak ve özgürlüklerini güvence altına almasına bağlıdır. Yönetim ya da devlet, toplumun ortak işlerinin yürütülmesinde araçsal bir değere sahiptir; o, masrafını ödeyen tüm toplumun malıdır ve yönetimin kendi başına sahip olduğu haklar yoktur, hepsi görevdir.
Herhangi bir devletin siyasi ve silahlı güçlerinin meşruiyeti, insanın insan olarak yaşamasının olmazsa olmaz şartı olan tüm haklarının tanınmasına ve verilmesine bağlıdır. Çünkü birey hakkı, devletlerin, yönetimlerin hakkından önce gelir. Bireyler, tek tek kendi kişilik ve hükümranlık haklarına dayanarak, bir yönetim oluşturma amacıyla, birbirleriyle anlaşma yaparak yönetimleri ya da hükümetleri, devletleri oluşturmuşlardır. Anlaşmanın gerçekleştiricisi birey olduğu için, yönetimler bireyin haklarını ihlal edici düzenlemelere giremezler. Çünkü anlaşma ile birey, haklarından vazgeçmiş değildir; aksine söz konusu haklarının korunmasını istemektedir.
Bireyler dışa karşı haklarının korunması ve işlerinin yürümesi için devletin oluşmasına razı olmuşlardır. Kendi halkına zulmeden, işlerini zorlaştıran, kurumlarında vatandaşları arasında, güçlü-güçsüz- ayrımı yapan bir devlet meşruiyetini kaybetmiş olur.
Dolayısıyla kutsal olan devlet değil, kutsal olan insandır. insan haklarıdır. Semavi dinlerin tümü insan odaklı hizmete işaret ederler.
Dolayısıyla devlet tüm vatandaşlarına eşit şekilde davranmak, hizmet etmek zorundadır. Devlet kendi vatandaşları arasında/bir kesimi veya bir grubu diğer kesim ve gruba üstün tutamaz. Üstün tutacak hareket, söz davranış, imtiyaz, hak ve imkânlar da bulunamaz
Oysa bizde ki devlet anlayışı ve işleyişi çok farklıdır. Neden mi? Bakınız bu devleti beraber -Türk ve Kürtler- kurdukları halde ve bugün yaklaşık olarak Türkiyenin yarısı Kürt, yarısı ise Türk kökenli olduğu gerçeği göz önünde iken; neden her yerde Türklük vurgusu yapılmakta ve Kürtlerin edebiyat ve kimlikleri inkâr edilmektedir.
Kardeşlikten bahsediyorlar fakat ortada kardeşlik falan yok, sözde var özde yok, icraat yok Çünkü kardeşlik eşit haklara sahip olmak demektir. Siz hiç aynı ana -babadan olduğu halde mirası verilmeyen bir kardeşin buna razı olduğunu gördünüz mü? Veya razı olmasını beklemek doğru mudur?
Madem kardeşlik var, madem bu ülkeyi beraber kurmuşuz, beraber düşmanla mücadele etmişiz, mademki biz Kürtler hep devletimize ve milletimize sadık kalmışız, neden Kürtlerin dilleri yasaklanmış, edebiyatları kaybedilmiş ve kendi kültürlerine yabancılaştırılarak asimile edilmişlerdir?
Çünkü yıllar boyu Kürtler ve dindarlar üzerinde baskı ve asimilasyon uygulandığı için, resmi tarih çarpıtıldığı için, faşist zihniyetler devletin başına geçtiği için!
Bu yüzden bu ülkede dindar Müslümanlar ve Kürtler kendi kökenlerinden uzaklaştırılarak kesintiye uğratılmışlardır.
Bu sorunların temelinde devleti yönetenlerin milletine güvenmemeleri, ideolojik yaklaşmaları ve milleti sürü gibi görmelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu coğrafyada neredeyse bir asırdır Devlet- Millet ilişkisi karşılıklı güvene değil de daha çok güvenlik içinde yürütülmüştür.
Devlet artık elini ve silahını/gücünü milletin din, dil, inanç, kıyafet ve edebiyatından uzak tutmalı. Bu gücünü onlara karşı değil, onlara karşı gelecek tehlikeleri bertaraf etmek için kullanmalıdır. Yani devlet asli görevi olan milletin hizmetine dönmelidir. Selam ve dua ile kalın