Demokratik Açılıma Ne Oldu
Çok duyduğumuz bir sözdür, “ Seni anlıyorum, acını paylaşıyorum, en az senin kadar üzgünüm.” sözü. Aslında bu sözdeki samimiyetsizliği anlamış olsak, sanırım üzüntümüz ve acımız bir kat daha artacaktır. Çünkü hiç kimse, başka bir kimsenin çektiği acıları bilemez, acı çeken insan kadar acı çekemez ve elbette çekilen acıyı paylaşamaz. Hayatta her şey kendi karşıtının varlığı ile anlam ve değer kazanır. Biz kendi dünyamızda, kendi zihnimizin ve kendi gönlümüzün hudutları içinde yaşarken; başka insanların içinde ne tür fırtınaların koptuğunu görebilir miyiz?
Aslında sözü, uzun yıllardan beri bu ülkenin gündemini meşgul eden ve aynı zamanda günden güne kötüye giden (son yıllardaki gelişmelere istinaden âcizane fikrimdir.) kürt açılımı diye ortaya atılan ve bir türlü içi doldurulamayan ( daha sonra demokratik açılım olan, ondan sonra milli birlik ve kardeşlik ismine dönüşen) bir konu, aslında Kürtler için ortaya atılmış ve gerisinin geleceğini rahmin ettiğimiz bir proje ya da fikir gittikçe milliyetçi bir söyleme dönüştürüldü. Günden güne iki tarafı kutuplaştıran ve de uç noktalara taşıyacak tehlikeli bir durum karşısında neden her iki toplumda bir an olsun yukarıda bahsettiğim empati kültürünü hayata geçirmiyorlar,
Fezleke ve Açlık Grevlerinde Nereye Gidiyoruz
Malumunuz BDP’ li 10 milletvekili hakkında hazırlanan fezleke çalışmaları tamamlandı, ve görünen o ki iktidar partisi fezlekelerin geçmesinde ve de bu milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kalkması yönünde fikir beyan etti, buna bir de 682 kişinin Türkiye’nin değişik illerindeki hapishanelerde açlık grevine ve ölüm orucuna yattıkları çok kritik günlere girilen (özellikle yanlış değilsem tıbbi yönde 52 gün ve sonrası insan hayatı için onarılması mümkün olmayan sağlık sorunlarına yol açtığıdır. ) bu günlerde olaylara yetkililerin kayıtsız kalması ve de olayları basite indirgemeye çalışmaları toplumda gelecek adına nasıl tehlikelerin oluşacağını açıkçası düşünmek bile ürkütücü geliyor.
Sevgi ve muhabbetle kalın…