DEĞİŞİM ZAMANI

DEĞİŞİM ZAMANI

Değişim kelimesi sakız gibi her kesim tarafından çiğneniyor. Değişen ne? Topluma bakıyoruz değişen bir şey yok. Hayat devam ediyor. Eski tas eski hamam, yoksa biz mi göremiyoruz? Yediğimiz karpuz kabak aşılı, domates hormonlu, patates hastalıklı. Meyvelerde tat diye bir şey yok. Futbolda şampiyon şimdiden belli olmuş. “Paralelciler” yakalanmaya devam ediyor. CHP, HDP işbirliği yapmış, Yeni meclis başkanı yeni anayasa için çalışmalara başlamış, yeni anayasa alt komisyonu tamam. Darısı yeni anayasanın çıkarılmasına inşallah. Şanlıurfa halen marka şehir olmak için çaba sarf ediyormuş. Belediyelerimiz halkı taşımak için otobüs tarifesine zam yapmış tepkiler had safhada, ekmek kavgası büyüyecek gibi… İlimizde yeni marketler açılıyormuş, okullar tatil, rahat sabah uykusunu alabiliyorum. Andımız tarih oldu şükürler olsun. Urfa’mızın halaskârı bakanımız yeni bakanlığını dizayn ediyormuş hayırlı olsun.

        

Kenar mahallelerde gençliği zehirleyen tütün açıktan satılmaya devam ediyor, müdahale eden yok, Şanlıurfaspor’a yeni transferler olmuş. Paralar cirit atıyor. Kasaplarda bol bol dana eti satılıyor, kilosu 25 TL. Tavuk döner dürümü 2 TL, çorba 2,5 TL, 2 ekmek 1 TL tantuni 3,5 TL… Şüpheleniyorum. Acaba değişim denilen şey bunlar mıdır? Değişimden anladığımızı serd edecek olursak, içinde helal, haram, farz, vacip, sünnet, ölçüleri olmayan hiçbir şey değişim değil, bilakis toplumun yıkımı ve makyajdan başka bir şey değildir. Dinimizde değişim fertten başlar ve toplum bu şekilde meydana gelir.

 

Ailede değişim, komşulukta değişim, evlilikte değişim, akrabalıkta değişim, ticarette değişim, siyasette değişim, yöneten, yönetilende değişim, yaşamın tüm alanlarında değişim. Yalan söylememek, iftira atmamak, haram yememek, kimsenin kalbini kırmamak, faizin semtine uğramamak, yoksulu, fakiri gözetmek, zekâtı vermek, yemin etmemek, zulme alkış tutmamak için değişim zamanı. İkiyüzlü olmamak, nefsi için istediklerini din kardeşi için de istemek, kibir ve gururdan kaçınmak, kötü çığır açanların safında yer almamak, haksızlığa (kimden gelirse gelsin) karşı durmak, tüm canlılara merhamet etmek, ırkçılığın her çeşidinden kaçınmak, tüm yaşamında Kur’an ve sünnete bağlı kalmak… İşte bir fert ve toplum bunları yapıp, bunların mücadelesini veriyorsa asıl değişim budur.

         

       Baldır bacak açmakla değişim olmaz. Estetik yapmakla değişim olmaz. Yüksek binalar dikmekle değişim olmaz. Beş yıldızlı otellerle değişim olmaz, ihale hortumlarının bağlı oluğu mücahitlikten, Müteahhitliğe geçişle, zengin olmakla değişim olmaz. Gerçek anlamda anlatılmayan dinle değişim olmaz. Kötülükleri bıraktırmayan namazdan, hacdan, Kur’an hafızı olmadan, camiden, cemaatten, vaazdan, sakaldan değişim olmaz. Camide, cemaatlere gerçek din anlayışı anlatılmadan, anlamadan Kur’an okumakla insanlarda değişim olmaz. Hileyle, yalanla, çalmakla, kayırmakla, örtmekle, tanımamakla, ezmekle, inanç köklerinden kopmakla değişim olmaz. Alkol tüketiminde dünya üçüncüsü olmakla değişim olmaz. Binlerce faili meçhulü olmakla değişim olmaz. Terör bitmeden bu ülke rahat bir nefes alınamayacak ve değişimden söz edilemeyecek. Kişilere göre muamele gösteren sözde hukuk fakirlerinden değişim olmaz.

      

       İman esasları; Kemalizm, taraflı demokrasi, taraflı laiklik olan toplumlarda değişim olmaz, Aslında bu yazdıklarımın her biri ayrı birer konudur. Değişimin olabilmesi için insanın değişmesi lazım. Din aşısının aşılanması gerekli ve zaruridir. Başka çabalar boşunadır. Necip Fazıl Kısakürek’in ifadesi ile: “İki musluk var, birinden kir, diğerinden nur akar.” Kir’in aktığı musluktan beslenenler de değişim olmaz. Ne yapılırsa yapılsın.

        

İkiyüzlü batıl batı (AB) mülteciler için “çare” arıyormuş. “Türkiye kilit konumunda” diyormuş. Çifte standart uygulayıp mültecilerin ziynetlerini açık artırmayla satıp yemek veriyorlarmış. Kimin umurunda... Ölümden kaçıp ölümüne yola çıkan Suriyeli göçmenler denizlerde boğuluyor, tek dişi kalmış canavar, yalancı medeni batının vicdanı sızlamıyor. Cenevre görüşmeleri umut vaat etmiyor. Her şey göstermelik. Rusya, Çin, “büyük şeytan” İran açıktan, diğer taraftan A.B.D olmak üzere Hıristiyan ülkelerinin tamamı ise alttan destekledikleri “zalim” Esad ile birlikte Suriye’yi parsellemeye çalışıyorlar. Türkiye hariç bütün dünya izliyor.

İslam coğrafyasında değişim zamanı mı acaba? “Kasıtlı olarak” hava sahamızı defalarca ihlal eden Rus uçağının düşürülmesi bahanesiyle ülkemizi savaşın içine çekme çabaları var. Halen ihlaller devam ediyor. Sonumuz hayrolsun inşallah. Siyasi sınırların değişeceği senaryolarının içine Türkiye dâhil edilmek isteniyor. Uyanık olmamız gerek. Bu değişim bize göre değildir. Şayet böyle bir durum olursa bölgede taş üstünde taş omuz üstünde baş kalmaz. Allah muhafaza etsin inşallah.

 

Bir başka yazıda görüşmek dileğiyle