DEHŞETE KAPILDIM

DEHŞETE KAPILDIM


Dün akşam (28 Şubat 2014), 28 Şubat’ın 17. sene-i devriyesi olması hasebiyle birçok televizyonda darbe ile ilgili programlar vardı. Birini izledim.

Bizim gençlik yıllarından beri tanıdığımız ve İslamî hassasiyeti güçlü olan bir tarihçi- yazar bir televizyonda konuşuyordu. Kadir MISIRLIĞOĞLU…

Mısırlıoğlu daha çok cemaatin lideri F. Gülen hakkında konuşuyordu. Kendisiyle önceleri çok iyi olduklarını, ancak sahtekârlıklarını gördükten sonra ondan uzaklaştığını anlatıyordu.

Doğrusunu isterseniz bir cemaatten ayrılan bir müridin, dönüp eski dava arkadaşları aleyhinde konuşması çok şık değildir ve böyle insanlara öteden beri sıcak bakmam. Ancak eğer konu gerçekten belgesel niteliğinde deliller ihtiva ediyorsa çaresiz dinlemek zorunda kalırsınız.

İşte Kadir Mısırlıoğlu’nun anlattıkları hep belgeli ve videolu görüntülerden oluşuyordu. Ben de dinlemek zorunda kaldım. Anlatılanlar arasında dehşete kapıldığım iki şey oldu. Birisi, Hoca Efendinin Çevik Bir’e yazdığı yılbaşı tebriki idi. Aman ya Rabbi, insan bu kadar ezilip büzülür de 28 Şubat’ın mimarı olan o paşa’dan defalarca özür diler mi? Doğrusu defalarca “Yüksek huzurunuzu lüzumsuz bir şekilde işgal ettiğimden dolayı zat-ı alilerinizden özür dilerim” şeklindeki temennası bir hoca olarak beni çok rencide etti. En sonunda şöyle diyor: “Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arz ederim efendim. Fethullah GÜLEN”

İkincisi ise, Gazeteciler ve yazarlar Vakfının, Dinler ve Barış adıyla Moskova’da düzenledikleri diyalog toplantısıydı.

O toplantıya İstanbul Müstüsü Musataf Çağrıcı, ayrıca Türiye’den çok sayıda akademisyen ve gazeteciler, bir de gayri Müslim vatandaşlarımızın dini liderleri de davetliydiler. Davete ev sahipliği yapan da vakfın o zamanki temsilcisi olan Hüseyin Gülerce idi. Masalarda hem oruç tutanlar için iftar yemeği hem de içki içmek isteyenlerin içecekleri kadar içki dolu kadehler vardı. İstanbul Müftüsü “Bu toplantı şık olmamıştır” dediyse de yemek yedikten sonra bunları söyledi.

Asıl önemli olan yemek yemeden çıkması ve daha ağır şeyler söylemesiydi. En üzüldüğüm, hatta kahrolduğum şey ise, bende yüksek Lisasns öğrenciliği yapan ve çok güzel Kur’an okuyan Beyazıt camisi imamı Suat GÖZÜTOK’un içki sofralarında Kur’an tilavet etmesiydi.

İslam tarihinde böyle bir şeye bugüne kadar asla rastlanmamıştır. İslam’ın kutsalı bugüne kadar bu şekilde çiğnenmemiştir. Hem iftar sofrasında ezanın okunmasını bekleyecek ve Kur’an tilavetini dinleyeceksin, hem de masada içki içeceksin. Böyle bir rezalet olamaz. Nitekim içki içicilerden biri olan Cüneyt Ülsever adlı zat, “Kur’an tilavet edildikten sonra içki içtim. Ama kendimi çok kötü hissettim. Hayatımda hiç böyle bir ortamda bulunmamıştım.” dedi. Kısacası bu toplantı Müslümanlar için bir yüz karası olmuştur. Vakıf Başkanı Gülerce’nin, içkilerin parasını vermiş olması çok da fazla önemli sayılmaz.

Eğer Hoca Efendi’nin bu berbat toplantıdan haberi var idiyse, Allah aşkına onu sevenler bu durumu nasıl izah edebilirler? Ben şahsen dehşete kapıldım.