Dayanışma Bir Toplumun Temel Taşıdır
Dayanışma Bir Toplumun Temel Taşıdır
14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçi İbn-i Haldun, tarih boyunca toplumların yükseliş ve çöküş süreçlerini analiz etmiş, bu süreçlerde belirli alametlerin etkili olduğunu vurgulamıştır. Bu alametler arasında dayanışmanın yok olması, üretimin zayıflaması, tüketim çılgınlığı, vergilerin artması, liyakatin dikkate alınmaması, adaletsizliğin yaygınlaşması, göçün hızlanması, gurur ve kibir, gösteriş ve riyakarlık (dalkavukluk) yer alır. Ne yazık ki, bu unsurların neredeyse tamamı günümüz Türkiye’si için geçerli. Dayanışma, bir toplumun temel yapı taşlarından biridir. Toplum içindeki bireylerin birbirine olan bağlılığı, ortak amaçlar doğrultusunda hareket etmelerini sağlar. Ancak, dayanışmanın zayıflaması, toplumun dağılmasına ve sosyal yapının çözülmesine yol açar. Bugün, ülkemizde toplumsal dayanışmanın yerini bireysel çıkarlar almış durumda. İnsanlar, kendi menfaatlerini toplumun menfaatlerinin önüne koyar hale geldi. Bu durum, toplumsal birliği zayıflatmakta ve toplumun çöküşünü hızlandırmaktadır.
Üretimin zayıflaması, bir toplumun ekonomik temelini sarsar. Üreten bir toplum hem kendi ihtiyaçlarını karşılar hem de refah seviyesini artırır. Ancak, üretimin azalması, toplumun dışa bağımlı hale gelmesine ve ekonomik zorlukların artmasına neden olur. Bugün ülkemizde üretim yerine tüketim odaklı bir ekonomik modelin benimsenmiş olması, uzun vadede ciddi sorunlara yol açabilir. Tüketim çılgınlığı, modern toplumların en büyük sorunlarından biridir. Tüketim odaklı yaşam tarzı hem bireysel hem de toplumsal kaynakların israf edilmesine yol açar. Üretmeden tüketen bir toplum, ekonomik olarak sürdürülebilirliğini kaybeder. Ne yazık ki, ülkemizde de tüketim çılgınlığı giderek artmakta, insanlar ihtiyaçları dışında harcamalar yaparak geleceği tehlikeye atmaktadır. Vergilerin artması, toplumda ekonomik adaletsizliğe ve huzursuzluğa neden olur. Adil olmayan vergi politikaları, toplumsal gerilimi artırır ve bireylerin devlete olan güvenini sarsar. Bugün ülkemizde, vergi yükünün adaletsiz bir şekilde dağıldığına dair eleştiriler artmakta, bu da toplumsal huzursuzluğun artmasına yol açmaktadır.
Liyakatin dikkate alınmaması, toplumda yetkin olmayan kişilerin önemli pozisyonlara getirilmesine neden olur. Bu durum, kamu yönetiminde ve diğer alanlarda verimsizliğe yol açar. Liyakat sisteminin işlemediği bir toplumda, adalet duygusu zedelenir ve toplumun geleceği tehlikeye girer. Ülkemizde de bu durum, sıkça dile getirilen bir sorun haline gelmiştir. Adaletsizliğin yaygınlaşması, toplumda güven duygusunun zayıflamasına yol açar. Adaletin sağlanamadığı bir toplumda, bireyler arasında güven kaybolur ve toplumsal huzur tehlikeye girer. Ülkemizde, adalet sistemine olan güvenin zedelenmesi, toplumsal barışın önündeki en büyük engellerden biridir. Göçün hızlanması, toplumun beyin göçü vermesine ve nitelikli insan kaynağının azalmasına neden olur. İnsanların daha iyi yaşam koşulları arayışıyla ülkeyi terk etmesi, uzun vadede ülkenin kalkınma potansiyelini zayıflatır. Bugün, birçok gencin yurt dışına göç etmeyi tercih etmesi, ülkemiz için büyük bir kayıptır.
Gurur ve kibir, toplumda ayrışmaya ve çatışmaya yol açar. Kendini diğerlerinden üstün gören bireyler, toplumsal barışın zedelenmesine neden olur. Bu durum hem bireyler arasındaki ilişkileri hem de toplumun genel yapısını olumsuz etkiler. Ülkemizde de gurur ve kibir, toplumsal barışı tehdit eden unsurlardan biridir. Gösteriş, toplumda maddi değerlere aşırı önem verilmesine yol açar. Gösterişe dayalı bir yaşam tarzı, bireylerin maddi olmayan değerlere olan bağlılığını zayıflatır. Bu da toplumun manevi temellerini sarsar. Bugün, toplumumuzda gösteriş merakı giderek artmakta, bu da toplumsal değerlerin erozyona uğramasına neden olmaktadır.
Riyakarlık (dalkavukluk), toplumda samimiyetsizliğin ve güvensizliğin yayılmasına yol açar. Dürüstlüğün ve samimiyetin yerini riyakarlığın aldığı bir toplumda, bireyler arasındaki ilişkiler zedelenir ve toplumsal huzur kaybolur. Ülkemizde de riyakarlığın yaygınlaşması, toplumun en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. Maalesef, İbn-i Haldun’un çöküş alametleri olarak tanımladığı bu unsurların neredeyse tamamı bugün ülkemiz için geçerli durumda. Eğer bu olumsuzluklardan bir an önce kurtulup, tam tersi bir hale dönüşmezsek, devletimiz ve milletimiz için çok sıkıntılı zamanlar yaşanabilir. Bir an önce herkesin siyasetin ötesinde, önce devleti ve milleti düşünmesi gerekmektedir. Hepimizin siyaseti, devletimizin varlığı ve milletimizin refahı üzerine inşa etmesi lazım. Özellikle, bölücülere ve vatan hainlerine fırsat verilmemesi, ülkemizin geleceği için büyük önem taşımaktadır. Bu bilinçle hareket etmek, hepimizin sorumluluğudur. Bu arada 16- 24 Kasım tarihleri arası ilimiz fuar merkezinde düzenlenecek olan kitap fuarına hepiniz davetlisiniz, bekliyoruz. Selamla Kalın Selamette Kalın.