Cuma hutbesinde insanlık hatırlatması
Çok küçük sebeplerden dolayı öldürülen ve ezilen insanların haklarını Diyanet bu Cuma günü hutbe ile İnsan onuru başlığını ile uyarılarda bulundu.
İşte bugün Cuma hutbesinde verilen o ögütler.
PEYGAMBERİMİZ VE İNSAN ONURU
Değerli Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz (s.a.s), veda haccındaki bir konuşmasında şunları söyledi:
Bu Kurban Bayramı gününüz, bu Zilhicce ayınız, bu Mekke şehriniz nasıl saygın ise kanlarınız, mallarınız, şeref ve haysiyetiniz de aynı şekilde saygındır, dokunulmazdır Dikkat edin! Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Müslümana, gönül rızası olmadan kardeşinin malı helâl olmaz [i]
Merhamet Peygamberi, insanın değerini, haysiyetini bu sözleriyle ilan ediyordu asırlar öncesinden. Zira O, beşerin özlediği ve hak ettiği değerleri ihyâ için Alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir rahmet elçisiydi. Nitekim öyle de oldu. Rabbimizin, Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.[ii] Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık.[iii] diyerek taltif ettiği insan, O Kutlu elçiyle bir kez daha muştulandı. Onun sözleri ve hayatı bizler için en güzel örnek oldu. Onun öğrettikleri, insanlığın karanlık dünyasını aydınlattı. İnsanlık O Nûr ile, Efendimiz ile yeniden onurlandı.
Kardeşlerim!
Küçüklerimize sevgi ile muamele etmeyen bizden değildir.[iv] buyuran Efendimiz, çocukları onurlandırdı. Ebû Umeyr ismindeki bir çocuğun çok sevdiği bir kuşu vardı. Bir gün kuş öldü ve çocuk bir hayli üzüldü. Efendimiz, çocuğun evine giderek onu teselli etti ve acısına ortak oldu.[v]
Peygamberimiz, kıyamet günü arşın gölgesinde barınacaklar arasında Rabbine ibadet ederek yetişen gençleri de sayarak[vi] onları onurlandırdı. Gençleri, kendilerine olan güveni ve verdiği değerden dolayı çok önemli görevlere getirdi. Daha yirmili yaşlarındaki Cafer, Habeşistan Kralı karşısında İslamı savundu. Muâz, Yemene vali tayin edildi. Üsâme, önde gelen sahabilerin yer aldığı orduya komutanlık etti. Zeyd, Kutlu Nebinin vahiy katibi olma bahtiyarlığına erişti.
Kıymetli Kardeşlerim!
Allah Resulü, Sizin hayırlılarınız kadınlarına iyi davrananlardır.[vii] sözüyle kadını onurlandırdı. Mescidi Nebeviyi süpüren yaşlı bir kadın vardı. Bir ara Resûlullah onu göremeyince nerede olduğunu sordu. Öldü dediler. Peygamberimiz: Bana haber verseydiniz ya! buyurdu. Ardından kadının mezarına giderek cenaze namazı kıldırdı ve dua etti.[viii]
Efendimiz, Büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.[ix] buyurarak yaşlıları onurlandırdı. Mekke'nin Fethi'nde Ebû Bekir, yüz yaşına yaklaşmış olan babasını Peygamberimizin huzuruna getirdi. Bu duruma canı sıkılan Efendimiz, "Keşke bu ihtiyarı buraya kadar yormasaydın. Ben onu ziyaret ederdim" buyurdu.[x]
Kardeşlerim!
Allah Resûlü, engellileri onurlandırdı. Bazı bedensel kusurları sebebiyle topluma katılmaktan çekinen ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih eden, Zâhir isminde bir sahâbî vardı. Efendimiz, her gördüğünde ona iltifat ederdi. Bir gün, Zahirin kendisinin hiçbir değeri olmadığını söylemesi üzerine Peygamberimiz şöyle dedi: Hayır! Sen, hiç de değersiz değilsin! Aksine Allah katında çok kıymetlisin!"[xi]
Ayrıca merhamet Peygamberi, görme engelli olan Abdullah ibn-i Ümmü Mektumu müezzinlik görevine getirdi. Sefere çıkarken kendi vekaletini on üç defa ona verdi.
Ve Peygamberimiz, insanı onurlandırdı. Bir gün ashâbtan bir grupla otururken yanlarından bir cenaze geçti. Peygamberimiz cenazeyi görünce ayağa kalktı. Yanındakiler onun bir Müslüman cenazesi olmadığını söylediler. Ancak Gönüller Sultanı, "Olsun, o da bir insan değil mi? cevabını verdi.[xii]
Ashab-ı Kiramın önde gelenlerinden Ebû Zer ile Bilâl-i Habeşi arasında bir tartışma yaşandı. Tartışmanın etkisiyle Ebu Zer kendine hakim olamadı ve Bilal'e "Siyah kadının oğlu" deyiverdi. Bu söz, renginden dolayı hor görülen Bilal'e ağır geldi. Dayanamayarak rahatsızlığını Efendimize arz etti. Efendimiz, son derece müteessir oldu ve hemen Ebu Zer'i çağırdı. Ona, "Sende hala cahiliye kalıntıları görüyorum. Kişi hiç anasından dolayı ayıplanır mı? diyerek serzenişte bulundu. Ebu Zer, bu sözünden dolayı binlerce kez pişman oldu ve Bilalden özür diledi.[xiii]
İşte, Efendimiz bu sözleri ve uygulamalarıyla insanı onurlandırdı. O ırk, renk, cinsiyet, mal-mülk, zenginlik, soy-sop gibi maddî ve geçici ölçülere hiç itibar etmedi. Allah sizin görünüşünüze, malınıza, mülkünüze bakmaz; yalnızca kalplerinize ve amellerinize bakar.[xiv] sözü ile de bu anlayışı zihinlere ve gönüllere nakşetti.
Kardeşlerim!
Günümüzde yıkık ve biçare nice gönüller, horlanıp itilenler, yalnızlığa terkedilenler, onuru ve haysiyeti zedelenenler, insanlığını yitirenler, Rahmet Elçisinin ilkeleriyle hayat bulmaya ne kadar da muhtaç. Onun ümmeti olan bizler de, bu ilkeleri yaşama ve yaşatma konusundaki sorumluluğumuzu göz ardı etmeyelim. Yüce Rabbimiz, bizleri onun yolundan ayırmasın ve şefaatine nail eylesin.
[i] Tirmizi, Tefsirul-Kuran, 9; Ayrıca bkz. Buhari, İlim, 9; Müslim, Kasâme, 29-30, Hac, 147.
[ii] Tîn, 95/4.
[iii] İsrâ, 17/70.
[iv] Tirmizi Birr, 15.
[v] Buhârî, Edeb, 112; Ebû Dâvûd, Edeb, 69.
[vi] Buhârî, Ezan, 36.
[vii] Tirmizi, Radâ, 11.
[viii] Buhârî, Salât, 74; Müslim, Cenaiz, 71.
[ix] Tirmizi Birr, 15.
[x] İbn Hişâm, II, 405-406.
[xi] Tirmizî, Şemâil, 104.
[xii] Müslim, Cenâiz, 81; Ebû Davûd, Cenâiz, 46.
[xiii] Buhârî, İman, 22; Müslim, Eymân, 40.
[xiv] Müslim, Birr ve Sıla, 34.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü