Cuma hutbesi; Edep ve Haya!

Cuma hutbesi; Edep ve Haya!

Yüce Allah insanı eşrefi mahlûkat olarak yaratmıştır. Bu yüce mertebede kalabilmek için insanın bazı değer ölçülerine uyması gerekmektedir. Bunun başında gelenlerden biri de edep ve hayâdır. Sözlükte: Utanmak, çekinmek ve mahcubiyet” gibi anlamlara gelen hayâ, ar kelimesi ile eş anlamlı bir kelimedir. Ahlaki açıdan ise: Nefsin çirkin şeylerden sakınması anlamına gelmektedir. Edep ise; Güzel terbiye, iyi bir davranış, güzel ahlak, nezaket ve zarafet anlamlarına gelmektedir.

Hayâ, hoş ve güzel olmayan bir şeyin ortaya çıkmasından dolayı kalpte meydana gelen bir ıstıraptır.
 

Aziz Müslümanlar!

Edep ve hayâ insanın değerli, şerefli, izzetli ve yüce bir varlık olmasını sağlar. Hayâ üç kısma ayrılır: Bunlardan ilki ve en önemlisi Allah’a karşı hayâdır. Allah’a karşı hayâ nefsin isteklerini terk etmek ve dinin emirlerini yerine getirmekle olur. Rabbine karşı hayâ duygusu taşıyan insan onun razı olmadığı işlerden ve sözlerden kaçınırken bir yandan da onun emirlerini yerine getirmeye çalışır. Bu hususla ilgili olarak Allah Resûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah’a karşı olabildiğince hayâlı olun, Allah’a karşı gerektiği ölçüde hayâlı olan başını ve başındakilerini, karnını ve karnındakilerini muhafaza etsin; ölümü ve musibetleri hiç hatırından çıkarmasın. Ahreti isteyen kimse dünyanın aldatıcı güzelliklerini terk eder. Kim böyle yaparsa işte o Allah’tan hakkıyla hayâ etmiştir.[1]

Hayânın ikinci çeşidi insanlara karşı olan hayâdır. Bu onlara eziyet etmemek huzurlarında çirkin şeyler yapmamak ve çirkin sözler söylememekle gerçekleşir.

Kişinin başkasına karşı hayâlı olması gerektiği gibi kendine karşı da hayâlı olması gerekir ki bu da hayânın diğer bir çeşididir. Kişinin kendine karşı hayâlı olması; edep sahibi olması, iffetli olması, yalnız başına kaldığı zamanlarda bile günahlardan sakınması demektir. Allah açıktan işlenen çirkin şerleri yasakladığı gibi kişinin gizliden işlediği fenalıkları da yasaklamakta ve bu konuda şöyle buyurmaktadır:  “De ki: “Rabbim açık ve gizli fenalıkları, günahı, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı haram kılmıştır.”[2]
 

Değerli Kardeşlerim!

“İman yetmiş kadar şubedir.  Hayâ da imandan bir şubedir.”[3]   Diyen Allah Resûlü (s.a.v) hayânın iman ile ne kadar alakalı olduğunu açıkça belirtmiştir. “Utanmıyorsan dilediğin gibi yap”[4] sözü Hz. Peygamber (s.a.v) ve önceki peygamberlerin bir hadisidir. Mümin, Rabbine karşı olan sorumluluklarında, diğer insanlarla ilgili mevzularda ve hatta kendi ile ilgili işlerde kısacası hayatının her safhasına bunu kendine düstur edinmelidir.

İslam terbiyesinden uzak yetişen çocuklar edep ve hayâdan da mahrum kalmaktadırlar. Bu ise bizim için ve gelecek nesillerimiz için büyük tehlikelere davetiye çıkarmaktadır. Hayâ ve edebinden bir şey kaybetmeyen milletler yoksulluklara, kıtlıklara ve savaşlara yenilmemiş buna karşılık hayâsını kaybeden, ar damarı çatlayan milletler er geç her şeyini kaybetmeye mahkûm olmuştur.

Hayâ, İslam’ın özü ve imanın bir parçası olduğuna göre genç, ihtiyar; kadın erkek herkesin hayâ sahibi olması gerekir.

Hutbemi Yunus Emre’nin şu sözleriyle bitirmek istiyorum:

Gezdim Haleb’i Şam’ı eyledim ilmi talep,

Meğer ilim gerideymiş illa edep illa edep,

 

 

Hazırlayanların Adı-Soyadı:

İsa RAMAZANOĞLU- M. Ali ASLAN 



[1] İbn Hanbel, I/387.

[2] A’râf, 33.

[3] Müslim, İmân 35.

[4] Buhârî, Enbiyâ 54.