Cemaatler denetlensin mi?
İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz beyin açıklaması üzerine bir önceki yazımızda işlediğimiz konuya devam edelim.
Allah (cc) birlik beraberliği emrediyor. Ayrılık gayrılığın ne kadar tehlikeli olduğunu Kur'an'ı Kerim’in birçok ayetinde ihtarla beyan ediyor. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Âli İmrân 104-5)“Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl 46)
Resulullah (sas) hakeza hadisi şeriflerinde birliği beraberliği emrediyor. “Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette ve birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışmada, bir vücuda benzerler. Öyle ki, vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)“Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin tutmayınız. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz.” (Müslim)
Peki, bu günkü cemaat, cemiyet, tarikat vs. kurum ve kuruluşlar ne yapıyor?
Edebiyata geldiği zaman hepsi işin hakkını veriyorlar. Kardeşlik, birlik beraberlik, ümmet ruhu, yardımlaşma dayanışma vs. konularda en güzel nutuk, slogan ve söylemler geliştiriliyor. Ama iş pratiğe geldiği zaman, durum değişiyor. Özellikle şahıs merkezli yapılarda “abi” “şeyh” “önder” “hoca efendi” az olsun benim olsun diyerek birlik beraberliğe tüm kapıları kapatıveriyor.
Farklı olanlar bir yana, aynı fikir, metot, meşrep ve meslekte olanlar bile birbirleriyle teşriki mesaiye yaklaşmıyorlar. Bir araya gelişleriyse sadece “dostlar pazarda görsün” kabilinden olmaktadır. Yoksa bir asırdır, her tür zulüm ve zorbalık altında inim inim inleyen ümmetin dertlerine beraberce bir çare üretmek için değildir.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, ümmetin bu perişan hali, ne kendisinin zayıflığı, ne de düşmanının güçlülüğü sebebiyle değildir. İçine düştüğü tefrika ve dağınıklık sebebiyle gücünün dağınıklığındandır. Peki, bu ümmet nasıl ayağa kalkacak? Elbette birlik beraberlik, kardeşlik ruhu ve ümmet şuuruyla gücünü toplamakla olacaktır.
Bunu da en güzel bu gerçeklerin farkında olana cemaat ve cemiyetler yapabilir. Evet, ahval ve şerait bir çözüm gerektiriyor ama nasıl? Aynı meşrepten olanlar bile bir araya gelmezken, ayrı meşreplerden olanlar nasıl gelecekler. Bırakın bir araya gelmeği, işbirliği ve güç birliği yapmayı, bunun mefkûresini dahi taşımıyor niceleri. Dilerseniz hepsi deyin.
Gönül isterdi ki, hilafet makamı kaim olsun, tüm kurum ve kuruluşlar, halifeye bey’at edip hilafetin kendileri için uygun gördüğü programlar çerçevesinde hareket etsinler. Tabi hilafet olduktan sonra böylesine cemaat ve tarikat enflasyonu zaten olmaz. Olması gerekenler de hilafetin emir ve hizmetinde kendilerine verilen görevleri yerine getirirler. Dolayısıyla “paralel yapılanma” “paralel devlet” gibi ihanet çeteleri değil her biri, İslam devletinin sadık muhafızları ve hizmetçileri olurlar.
Peki, cemaat, cemiyet ve tarikat enflasyonunun tavan yaptığı gümümüzde, bu iş nasıl olacak. Önemli olan öncelikle bu işin gereğine kanaat etmektir. Bundan hedef, tüm yapıların; özelde, bulundukları ülkenin halkı ve devleti, genelde ise İslam diyarı ve İslam ümmetinin maslahatına hizmet etmelerini sağlamaktır. Yoksa onların kemiyet ve mali kaynaklarını kontrol altına alıp vergilendirmek falan olmamalıdır.
İslam’ın ve ümmetin maslahatı konusunda emin olduğumuz yapıları sektelemek bir yana, aksine onları desteklemek esas olmalıdır. Ama İslam, ümmet veya ülkenin aleyhine icabında karanlık odaklarla içi tutan, loca ve mahfillerin değirmenine su taşıyan yapıların ismi ne kadar cazip ve süslü de olsa üzerine gidilmeli ve lağvedilmelidir. Evet, bir şeyler yapılmalı ama nasıl? Selam… Dua…