CEMAAT VE GİZLİ TEŞKİLAT

CEMAAT VE GİZLİ TEŞKİLAT

“Cemaat” kavramı Kur’an’ın 62. Suresi olan Cuma Suresinde geçen kelime ile anlam bakımından yakın ilişki içindedir. Cemaat, özelde Cuma günü, genelde de diğer günlerde Camide toplanan müminlere verilen bir isimdir. İslam tarihinde her caminin bir cemaati olmuştur. Başka bir ifadeyle yıldız gibi parlayan her âlimin etrafında bir cemaat oluşmuştur. Fakat fesat ve karışıklık zamanlarında bazen cemaat adı altında bir araya gelenler Müslümanları başka maksatlara yönlendirenler olmuştur. Askerlikten muaf olmak için Hacı Bayram-ı Veli’ye bağlılığını ilan eden binlerde sahte mürit gibi…

İslam tarihinde bazen de bir âlim, “cemaat” karakterine sahip olmayan bazı insanları bir araya getirmiş ve onları bir suç örgütü haline getirmiştir. Bunlar kendilerini cemaat ilan etseler de, artık onlar cemaatten çok örgüt ve gizli birer teşkilattırlar. Önce Hz. Ali’ye (r.a), daha sonra Emevi ve Abbasî halifelerine karşı gizlice teşkilatlanan hariciler, Simavna Kadısı Şeyh Bedrettin, Nizamiye medreselerinin öğretim üyelerine ve diğer İslam âlimlerine su-i kast tertip etmek maksadıyla kurulan Hasan Sabbah’ın teşkilatı [Haşhaşiler], böyle bir teşkilat karakterine sahip topluluklardır.

Bu gizli teşkilatların özelliği, gayri meşru bile olsa liderlerinin verdiği emri mutlaka yerine getirmeleri ve onun emrine asla aykırı davranmamalarıdır. Bir özelliği de, liderlerin aynı zamanda siyasî birer kişilik olmalarıdır. Camide ve tekkede dini vaazlar verirken, gizli mahfillerde tamamen siyasi konuşmalar yaparlar. Oysa dini cemaatin özelliği, her şeyden önce gizli olmaması, liderin hem özde hem de sözde İslam’a bağlı olması ve siyasetten uzak durmasıdır. Dini cemaatin lideri, Müslümanların dava geleneğinde, devletle savaşmak diye bir maddenin bulunmadığını bildiği için, zulüm dahi görse, hapse de girse, “Ben ehl-i dünyanın değil kaderin mahkûmuyum” der ve çilesini çekmeye rıza gösterir.

Günümüzde değişik adlar altında Nur cemaatleri tarikatlar birer cemaat halinde hayatiyetlerini devam ettiriyorlar. Bunlar birbirileriyle insani münasebetlerini devam ettirirler. Ama ilk başlarda o cemaatlerden birisi olarak Gülen hareketi, öteden beri hep kendisini farklı hissettirmeye çalıştı. Bu yüzden sırları ve bilinmeyenleri çok fazla olan bu topluluk, “Cemaat” ismini değil, “Örgüt” ve “Gizli teşkilat” isimlerini hak etmektedir.

İlk başlarda Türkiye’nin en popüler cemaati olan Nur cemaatinden olduğunu her fırsatta söylemiştir; fakat 1971 yılında Nurcularla birlikte hapse atılınca, hemen bir dilekçe vererek “Nurcu” olmadığını ilan etti. Bediüzzaman’ın ismini bile ağızlarına almayan fakat Nur talebelerinin desteğini almak için her mahfilde onun yolunda olduğunu tabanlarına anlattılar. Ne var ki, onun kitapları yerine kendi kitaplarının okunmasını merettiler.

Dini cemaatlerin en gizli halleri olan malî durumları o kadar kolay kontrol altına alınabilir ki, cumhuriyet tarihinde hiçbir dini cemaatin malî durumu, devlet için bir problem teşkil etmedi. Fakat bu örgütün mali kapasitesi, yüzlerce devletin ekonomik kapasitesinin çok üstünde bir seviyeye ulaşıp zamanla kontrol edilemez bir hal aldı. 
ABD’nin bile sadece 48 ülkede üsleri ve askerleri varken, 100’den fazla ülkede 160’tan fazla okul açmak, her ülkeye “Zaman Gazetesi Temsilcisi” adı altında imam tayin etmek, Ülke içinde her vilayete imam atamak, yüzlerce dershane, okul, Üniversite, Banka Şubesi, lojistik nakliyat firmaları, kırtasiye ve konfeksiyon mağazaları v.s açmak, vatandaşlardan her yıl milyonları bulan kurban parası, ayrıca “Hz. Pygamber için kurban keselim” safsatasıyla öğrencilerden bile 10’ar, 20’şer, 50’şer TL para almak… Bütün bunlar, holdingleşmenin de ötesinde bir ekonomik büyüme anlamına geliyor. Nitekim bu ekonomik kapasiteyi fark eden yerli ve yabancı birçok holding onlara biat etmeye başlamıştı.

Buradan anlaşılıyor ki, ABD bile bu örgüt kadar para transferi yapamıyor. Peki, bu kadar büyük bir ekonomik kapasiteyi kim kontrol ediyor? Gülen’e her sorulduğunda, “Benim bu okullarla, Üniversitelerle v.s diğer kurumlarla hiçbir alakam yoktur. Vatanını milletini seven ve hiss-i semahatle hareket eden Anadolu’nun yiğit evlatları böyle bir milli ve dini hizmetin içine girmişler, bu okulları yapmışlar. Benim emekli maaşım, kitaplarımın telif ücreti ve ceketimden başka hiçbir mamelekim yok” diyordu.

Kimse “ABD’nin böyle bir teşkilattan hiç haberi yoktur” diyemez. Bu örgütün yurt dışındaki okullarında İngilizce öğretmeni olarak çalışan ABD’li öğretmenler, The Cemaatin ABD ile olan ilişkisinin güçlülük derecesini ortaya koymaktadır. Nitekim ABD, hiçbir zaman siyasal ilişki kuramadığı Kamboçya, Kuzey Kore ve benzeri ülkelere bu örgüt sayesinde ilişki kurmakta ve istihbarat toplamaktadır.

İşte 15 Temmuz 2016 gününde görüldüğü gibi, kendilerini halka “Cemaat” olarak lanse ettiren bu topluluk suç örgütü üretecek ve halkın üzerine bomba yağdıracak karakterde tehlikeli bir örgüt haline gelmiştir. O gece yaşanan bunca olaydan sonra örgütün lideri ve diğerleri, “Bizim cuntacılarla alakamız yok” şeklinde bildik sözler söyleyecekler ve söylüyorlar. Fakat örgüt gizli olduğu için bunu her zaman söylemişlerdir. Zira kimse demez, “ayranım eşidir.”

Bunları diğer dini cemaatlerle lütfen karıştırmayalım. Çünkü bu teşkilata bağlı olan birisi o liderden bir suç işleme emri aldığı zaman hemen o emri eksiksiz yerine getirir. Diğer cemaatlere mensup olan insanlar böyle bir emri asla yerine getirmezler. Faraza cemaatin kanaat önderi, “Gidin falancayı öldürün” dediği andan itibaren işler değişir ve onun etrafında bir tek kişi bile kalmaz. Çünkü onları bir araya getiren sadece dini duygulardır. Dini cemaatlerin gizli ve çok gizli kodlarına sahip teşkilat yasaları yoktur.

Gülen cemaatinin yurt dışı imamlığını yapan bir zattan dinledim şunu söyledi:
“Gülen’in ‘Tamponluk adamlar’ prensibi vardır. Eğer kısmen de olsa cemaatin sırlarına vakıf olan bir eleman cemaatten ayrılırsa hoca onun için ‘Bu adam tamponluktur’ der ve işi bitirilirdi. Yolda yürürken bir adam, fazla zarar vermemek şartıyla arabasıyla arkadan ona çarpar. Adam yere düşer ve yaralanır. Sonra çarpan adam onu arabasına alır ve hastaneye götürür; onun tedavisiyle uğraşır. Tedavi sonunda tekrar cemaate dönmesi sağlanır veya sağlanmaz. Birisi cemaatten ayrıldığı zaman hoca ona ‘Bu tamponluk adamdır” derdi.”

Gülen henüz ABD'ye gitmemişken ve 90'lardan önce bu işi yapıyormuş. Cemaatin yurt dışı imamlığını da yapan, sonra Gülen ile ciddi ihtilafa düşerek pasif görevlere getirilen bu arkadaştan bunu dinleyince inanamadım. Ama arkadaş doğruyu söylüyordu.
Mukayese sizde.