Öcalan'ın Kirasını Derin Devlet Ödedi
Faili meçhul cinayetlerin Demirel-derin devlet uzlaşmasının ürünü olduğunu ifade eden Kürt aydın Fırat, "Demirel, başbakan olduktan bir süre sonra derin devleti keşfetti ve onlarla arasındaki mücadeleyi sona erdirip geleceğini garanti altına aldı.
Faili meçhul cinayetler dosyasının açılmasını tetikleyen bir takım yan aktörler ortaya çıktı. Özellikle eski tetikçi Ayhan Çarkın'ın itirafları ve Meclis'te İnsan Hakları Alt Komisyonu'nun yaşanan dramlar üzerine başlatmış olduğu süreç bu dosyanın açılma zamanının geldiğini gösterdi bizlere. Tabii vuku bulduğu anda yapılmalıydı; ama o dönem bunları işleyenler iktidardaydılar. Sorgulanmıyorlardı. Türkiye'de adeta yargısızlık, cezasızlık karinesi vardı.
Şu an gerçek anlamda bir yargılanma süreci başlatıldığını düşünüyor musunuz?
Bu dosyanın ucu tam olarak açılırsa çorap söküğü gibi gider ve Türkiye'de bugün çok saygın olarak görülen birtakım kişilerin karizması zedelenebilir. Şantajlara, sabotajlara karıştıkları ortaya çıkar. Ama o noktaya gelmek zor. Çünkü Türkiye'de bir devrim ya da hesap sormak üzere ortaya çıkmış bir siyasi hareket yok. Esasında, bütün bunlar derin devlet olarak adlandırdığımız yapılanmadan kaynaklandı.
'UZLAŞMA'YLA KÖŞK'E ÇIKTI
Sizce devletin kirli işlerini kim yaptı?
JİTEM, Kontrgerilla, Özel Harp Dairesi, Karakol Örgütü vs... Devletlerde böyle birimler maalesef ki oluyor. Fransa'da, Rusya'da da vardı ama Türkiye'deki gibi yönetime hâkim değillerdi! 90'lı yıllarda Türkiye'de bu yapı, devleti yöneten bir yapı haline gelmişti.
Derin devletten bugün de söz edebilir miyiz?
Şu anda bu kirli işleri yapanların yargılanmasa bile bilindiği bir süreçten geçiyoruz. Süleyman Demirel, politikaya başladığı zaman derin devletle ilgisi yoktu. Başbakan olduktan bir süre sonra derin devleti keşfetti ve arasındaki mücadeleyi son erdirip, sahiplendi. Demirel'in yönetimde olduğu dönemlerde Türkiye'de ciddi facialar yaşandı. Demirel bunların arka planını çok iyi biliyor. 1970'lerde "Bana Dersim Kanunu çıkartamazsınız" diye askerlere kafa tutan Demirel, 90'lı yılların başında kanun çıkarmaksızın pek çok şeye göz yuman bir insan konumuna geldi.
Peki Demirel'in çıkarı ne oldu bu durumdan? Ne elde etti?
Önünün kapanmasını istemedi. Kendi geleceğini garanti altına aldı ve Cumhurbaşkanı oldu. Derin devlete entegre olmanın politik çıkarlarına uygun olacağını düşündü. Mesela 28 Şubat, bu entegrasyonun çok tipik bir göstergesidir. Derin devletin elit kesimi saatlerce Başbakan'a olmayacak hakaretlerde bulundular. Demirel de o günü güzel bir şekilde yönetti. 28 Şubat'ı yapanlar isteklerine de kavuştular.
ÖCALAN DERİN DEVLETİ KULLANDI
Derin devletin PKK ile kuruluş aşamasından beri ilişkisi olduğu ve PKK'yı kullandığı yönündeki iddialara ne diyeceksiniz?
PKK'nın kuruluşundan bu yana derin devletin, yani devletin gizli istihbarat birimlerinin PKK ile ilişki içinde olduğu zaten bilinen bir durum. Bunu Abdullah Öcalan da gizlemiyor. O yıllara yakinen tanık olan biri olarak ben de bili-yorum. "Silahlı eylemlere alenen izin veriliyor ya da örgütlenme faaliyetlerine tolerans gösteriliyorsa, burada bit yeniği var" diye düşünmez misiniz?
Sizde bu izlenim nasıl oluştu?
1970 yılında Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği'nin telefon borçları ödenmediği için telefonlar kesilmişti. Sonra borçlar ödenmediği halde telefon birden görüşmelere yeniden açıldı. Çünkü eylemlere derin devlet bizzat tanık olmak istedi. Nitekim 12 Mart yargılanma sürecinde kayıtlar ortaya çıktı. 1980 öncesinde devletin PKK'ya diğer Kürt hareketlerinden çok daha toleranslı olduğunu biliyoruz. Ayrıca Öcalan derin devletin desteğiyle MİT'i, derin devleti kullandığını da söylüyor.
Mesela? Nasıl kullanıyor derin devleti?
Öcalan derin devlet tarafından ev kirasının ödendiğini, o günkü tüm masrafları neyse hepsinin karşılandığını söylüyor. Ayrıca devletin Ankara'dan çıkmasına göz yumduğunu da belirtiyor. Ki, o şartlarda bu imkânsız gibi bir şeydi.
Bugün Ergenekon ve PKK arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
PKK, kendi çıkarları için bir hedef koyar, o hedef devletin Ergenekon kanadında ne ölçüde kendisine avantaj sağlar buna bakar. Mesela 1999'da Öcalan yakalandığında, PKK içinde derin devlet yapılanmasını kullanmak isteyen bir eğilim öne çıkmıştı. O günlerde Öcalan'ın da emriyle PKK'lıların bir kısmı geri çekildi. Neden bir kısmı? Çünkü derin devlet ya da bugünkü adıyla Ergenekon yapılanması bütün PKK'lıların Türkiye dışına çıkması halinde boşta kalacaktı. Türkiye'nin önüne yeni bir sayfa açılabilirdi. Ama bunu derin devlet istemedi.
Neden peki?
Gelecekte muhtemel çatışmaların sağlanması için onlara yedek güçler lazımdı. Nitekim öyle de oldu. Sonra ne oldu dersiniz? 2002'de AK Parti hükümeti kuruldu. Devletin gerçek sahibi olarak kendisini gören bu odaklar, tabii ki durumdan hiç memnun olmadılar. Beklenmeyen bir olaydı. 2002 seçimlerinin neticesi bize bir sonraki seçimlerin hatta ondan sonraki seçimlerin galibinin de yine aynı parti olacağını gösteriyordu.
Nasıl anlıyoruz bunu?
AK Parti'nin karşısında onunla yarışacak kimse kalmamıştı. Her şey yerle bir olmuştu. İşte bu yüzden hükümeti yıkacak farklı muhalefet sistemleri geliştirilmeye çalışıldı. Türkiye'de AK Parti'nin yıpratılabileceği en önemli mücadele aracı neydi? Çatışma... Mevcut yapılarıyla asla bir siyasi hükümet alternatifi olamayacak olan MHP ve CHP "ne yapalım" diye düşündüler. AK Parti'yi yıpratmak için birlik olmaya karar verdiler. Bu nedenle de PKK'yı kullandılar.
Nasıl kullandılar PKK'yı?
Belki "basın karakolu" demediler; ama öyle işler yaptılar ki, o karakolun basılması için iştah açıcı pozisyonlar yarattılar. PKK'lılar da gidip karakolu bastı. Hatta el altından istihbarat da vermiş olabilirler.
KÜÇÜK VE PERİNÇEK'TEN ETKİLENDİ
Ergenekon sanıkları Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek'in, Öcalan ve Kürt hareketini fikirsel düzeyde etkilediği söyleniyor. Doğru mu bu?
"PKK çok sağlıklı bir örgüttü de bunlar gitti kirletti" diyemeyeceğim ama PKK üzerinde Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük'ün siyasi kışkırtmalarının çok etkili olduğu muhakkak! Doğu Perinçek, Öcalan'ı 'Atatürkçü' yaptığını, Yalçın Küçük de Öcalan'ı 'Kızıl Ortadoğu' gibi bir safsataya ikna ettiğini iddia etmişti. Gerçekten de onları dinleyen insanlar sağlıklı düşünmezlerdi. Öcalan'da da megalomanizm olduğu için coştukça coştu tabii.
Faili meçhul dosyasına geri dönersek, sizce bu suikastlardaki amaç tam olarak neydi?
Devletin politikaları için tehlike arz eden isimler listelenmişti. Örneğin Medet Serhat. PKK'lı olmadığını çok iyi biliyorum ama öldürüldü. Sonra Musa Anter öldürüldü. Anter'in Apo'ya duygusal bir sempatisi olabilirdi ama PKK'lı kesinlikle değildi. Bunlar Kürt siyasetinin meşru zeminde yerinin olmaması için yapıldı. Birçok Kürt işadamı, aydınının yanında Uğur Mumcu gibi isimleri de öldürdüler. Toplumu çaresiz bırakmayı ve korkutmayı amaçladılar.
Listede "ben de olabilirim" diye düşündüğünüz oldu mu?
Yakın arkadaşım Ziya Halis olabilir diye düşünüyordum. Diğer yandan o listelerde olmasak bile "bizi de bir şekilde bertaraf edebilirler" diye aklımızdan geçmiyordu değil!
Faili meçhul suikastların amacına ulaştığına inanıyor musunuz?
Evet bir dönem amaçlarına ulaştılar. Pek çok arkadaşımız hayatını kaybetti. Telafisi zor yaralar alındı. Türkiye bugün Kürt sorununun çözümü konusunda zorlanıyorsa, bu başta Kenan Evren ve diğer darbeci arkadaşları olmak üzere dönemin yöneticilerinin yaptıklarından, kötü niyetli planlarından kaynaklanmaktadır.
Peki o gün devletin yaptığını bugün PKK mı yapıyor?
Devletin faili meçhullere daha doğrusu faili belli cinayetlere imza attığını biliyoruz. Evet, tıpkı derin devlet gibi PKK da sivil insanlara saldırdı. Ama bu tip yapıların tabiatında bu vardır. Yapılan eylemler kutsanır. PKK da kendisi gibi düşünmeyenleri her zaman tehdit etmiştir. Fırsat bulursa da hayatınıza son verir.
BDP ÖCALAN'I MUTLU ETMiYOR
BDP tüm bu gelişmeler yaşanırken sessizliğini korumasını neye bağlıyorsunuz?
BDP, Meclis'te gürültü patırtı çıkarıyor ama alternatif bir siyasal hareket olarak çok varlık gösteremez. Çünkü neticede kendi başına politika üreten bir yapı değil! Arkasında PKK siyaseti var. PKK istemediği anda BDP yoktur. Yeni bir parti kurulsun denilirse, o partinin yerini alır. Nitekim 2004'te DEHAP diye bir parti vardı, Öcalan bu partiyi kapattı.
Neden peki?
DEHAP büyümüş ve kendisi için siyaset yapmaya başlamıştı. İrade sahibi olmaya dönük bir noktaya gelmişti. Çünkü 2004 belediye seçimlerinde adaylarını kendi tespit etmişti. Öcalan hemen üstünü çizdi ve yerine DTP kuruldu. Bu yüzden BDP siyasi bir odak haline gelmeyecek şekilde dizayn edilmeye çalışıldı.
Peki önümüzdeki süreçte Öcalan BDP'nin de DEHAP gibi kapatılmasını isteyebilir mi?
BDP'nin Öcalan'ı çok mutlu etmediğini biliyorum. Öcalan'ın istediği BDP değil! Öcalan yeni bir parti istiyor tabii. Çünkü parti kaldıkça kurumlaşır, kurumlaşan bir yapıyı da Öcalan istemez! Onun kendi oluşumu dışında bir kuruma tahammülü yoktur. Tehdit olarak görür. Diğer yandan Öcalan'ın yıllardan beri isteği, sosyalist bir çatı partisinin kurulmasıydı. Şu anda hazırlıkları da yapılıyor. Çünkü Öcalan sadece bir Kürt partisinin lideri olmak değil, Türkiye'deki bir sol partinin de seçilmiş yönetici olmak ister. 2012'de BDP'den yeni bir yapılanmaya doğru gidileceğini düşünüyorum.
Yeni Şafak