Büyük markaların sırrı seks, din ve dedikodu
Büyük markaların sırrı seks, din ve dedikodu...
'Büyük Markaların Sırları'nı çekmeye başlamadan önce, hiçbir porno film setine gitmemiştim.
Ne kadar düşünsem de, bir gün böyle bir sete gitmemin arkasındaki nedenin, dünyanın en büyük teknoloji markaları üzerine çektiğim bir belgesel olacağını tahmin edemezdim.
Amacım, aralarında Apple, Microsoft ve Google'ın da olduğu bu markaların nasıl hızla büyüyüp, dünyanın en büyük şirketleri arasında yerlerini aldıklarını anlamaktı.
Şirketlerin merkezlerini ziyaret etmek için üç kıta gezdim, takipçileriyle konuştum ve neden paramızı onlara teslim ettiğimizin cevabını bulmaya çalıştım.
Ve işte kendimi Digital Playground isimli, erotik filmlerin çekildiği bir stüdyonun yöneticisi Samantha Lewis ile buluşmak üzere Los Angeles'ın kenar mahallelerinde bir gece kulübünde buldum.
Digital Playground, yıllardır porno endüstrisinde son teknolojileri kullanıyor.
iPad, HD ve 3D gibi teknolojilerin önünü açanların da onlar olduğunu öğreniyorum şaşkınlıkla.
Arkamda bir yandan çıplak bir kadının fotoğrafları çekilirken, Samantha da teknoloji markalarının çoğunun yeni ürünlerini, büyük bir gizlilik içerisinde, önce porno sektöründe test ettiğini anlatıyor.
Neden mi böyle? Birincisi, söz konusu olan o kadar büyük bir sektör ki, görmezden gelmek büyük risk almak demek.
Ayrıca, bu sektörün yeni teknoloji üretiminin de öncülüğünü yapmış olduğu anlaşılıyor.
Örneğin, Sony 1980'li yıllarda, erotik filmlerin kendisinin Betamax formatını kullanmasına izin vermiyordu.
Dolayısıyla, sektör rakip VHS teknolojisini tercih etti, bu da Beta'nın sonunu hızlandırdı.
80'lerdeki yenilgisinden sonra Sony, Blu-ray teknolojisinde aynı riski almadı ve porno sektörü ile paslaşmaya başladı.
Bedava Blu-ray
Ancak, Los Angeles gezim sırasında, Blu-ray'in başarısının yalnızca ahlaki uzlaşmalardan geçmediğini fark ettim.
iSuppli isimli bir firma, üretim masrafını hesaplamak için PlayStation 3'ümü bir vida ve çip yığını haline getirdiğinde, Sony'nin sattığı her aletten zarar ettiğini anladım.
Bunun bir nedeni, her PlayStation alana bedava bir Blu-ray çalar verilmesi.
Dolayısıyla da, bugüne kadar satılan 41 milyon PlayStation 3, yaklaşık 2 milyar sterlin zarar edilmesi anlamına geliyor.
Bir yandan da, pazarın büyük bir kısmının ele geçirilmesi demek.
Satılan her Blu-ray diskinden kazanılan para ve HD-DVD'nin ölüyor olduğu düşünüldüğünde, bu oynamaya değer bir kumarmış gibi görünüyor.
Tüm markalar, müşterilerinin sadakatine sahip olmak ister, ancak ben bir markanın nasıl neredeyse dini bir bağlılık yarattığını merak ediyordum.
Sadık takipçiler
Apple'nın Londra'nın merkezindeki yeni dükkanının açılışında tanık olduğum sahneler de telefon ya da laptop alma şansını yakalamış insanlardan çok, bir dua grubunu andırıyordu.
Gariplik, kapıların kamuya açılmasından birkaç saat önce başladı. Dükkanın içinde, çalışanlar zıplamaya, el çırpmaya ve heyecanı artırmaya başlamıştı bile.
Kapılar sonunda açıldığında ise, dükkana giren, ardı arkası kesilmeyen yüzlerce müşteriye tezahürat yaptılar.
Peki, o anı yaşamak için kimi Çin ve Amerika'dan seyahat edip, bir önceki geceyi kaldırımda uyuyarak geçiren müşteriler içeride ne buldu?
Birkaç yüz metre uzaktaki dükkandakinden farklı hiçbir şey yoktu. Ne özel indirimler, ne hediyeler, ne de yeni ürünlerdi söz konusu olan. İşte bu sadakatin ta kendisi.
Cevabı aramaya devam ettim. Kendisi de İncil'i ipad'den okuyan Buckingham Piskopos'u, Apple ile din arasındaki benzerlikleri anlattı.
Bir grup nörologun, bir Apple hayranının beyninin emarını çektiğinde ortaya çıkan sonuç, beni piskoposun cevabına biraz daha ikna etti.
Sonuçlara göre, Apple'ın beyinde etkilediği yerler inançlı insanların dini imgeler karşısında verdiği tepkilerle örtüşüyor.
Temel ihtiyaçlar
Teknolojinin kat ettiği mesafenin boyutları nefes kesici. Facebook, yedi yıl önce kurulmamıştı bile, şimdi ise değeri 32 milyar sterlin.
Hindistan'da Nokia'nın en büyük telefon fabrikasını ziyaret ettim.
Yalnızca Hindistan'da yapılan üretim, ayda 20 milyon yeni telefon kullanıcısı demek.
Bu nasıl mümkün olabilir? Delhi'nin kenar mahallelerinden, Londra ve Chicago'ya kadar, herkese cep telefonunu en çok kiminle konuşurken kullandıklarını sordum ve cevap hep aynıydı: ailem ve arkadaşlarım.
Apple gibi, cep telefonları ve sosyal paylaşım ağları da temel insani ihtiyacımız olan iletişim kurmayı karşılıyor.
Bu markaların, dünyamızı bu kadar hızlı ele geçirebilmesini sağlayan da zaten dedikodu, din ya da seks gibi temel ihtiyaçları kullanmaları.
Bu, akıllıca pazarlamanın ya da teknolojik yeniliklerin de çok önemli olmadığını göstermiyor tabi, ancak eğer 6,9 milyarlık dünya nüfusunun her bir bireyini ilgilendirebilecek bir hizmet sunmuyorsanız, teknoloji konusunda büyük bir marka olma şansınız pek yok.
haberin kaynağı için tıklayınız: