Brüksel ve Roma izlenimlerim II

Brüksel ve Roma izlenimlerim II

Türkiye'nin gücünü AB biliyor.
Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu tarafından organize edilen, 13-17 Aralık 2010 tarihlerinde "Belçika'nın başkenti Brüksel ve İtalya'nın başkenti Roma Genç Gazeteciler Basın gezisi" (Delegation Of the European Union to Turkey) ikinci gün toplantılarla devam ediyoruz.
Avrupa Komisyonu'nun işlevlerinin genişleme ve komşuluk politikaları toplantısından sonra ikinci toplantıya geçiyoruz.
Burada Avrupa Birliği Konseyinin işlevlerinin genişleme bağlamında bir tanıtım yapılıyor. Sunumunu Cristina Gallach (Dış politika) ve Andres Kjellgren (Genişleme) yapıyorlar. Toplantıya geçmeden binayı geziyoruz. Toplantıda Bayan Cristina Gallach kendini tanıtıyor, Gazetecilik yaptığını ve Javier Solana'nın sözcülüğünü bir süre yürüttüğünü ifade ediyor. Gallach bize "Lizbon anlaşması" ile Avrupa Birliğinde yeni bir dönemin başladığını ifade etti. Gallach; Lizbon anlaşması birçok yenilik getiriyor Avrupa Birliğine. Lizbon anlaşması kısaca; Yeni Avrupa Birliği antlaşması, altı ayda bir değişen dönüşümlü başkanlık yerine daha sürekli bir başkanlık sistemi kurulmasını öngörüyor. Antlaşma, ayrıca Avrupa Parlamentosu'nun küçültülmesini, oybirliği gerektiren birlik kararlarının sayısının azaltılmasını ve geniş yetkilerine sahip bir dış politika sorumlusu makamı oluşturulmasını da öneriyor. Genel hatlarıyla antlaşma, Avrupa Birliği'ne daha etkili dış politika, daha güçlü yönetim ve daha demokratik bir karar mekanizması getirmeyi amaçlıyor
Bundan dolayı toplantılarımız neredeyse ayda bir oluyor. Devlet başkanları ve bakanlarımız toplantılar yapıyor ve bu yeni düzenleme ile bir birimize daha da yaklaştık.
Lizbon anlaşması ile ciddi bir mali sistem getirilecek. Biliyorsunuz Yunanistan'da geçici sistem var. Ayrıca Lizbon anlaşması para birimimiz olan "EURO" için önemli kararlar alınacak ve güçlü bir vurgu yapılacak. Bu anlaşmayla birlikte AB dönem başkanlıkları da ikinci plana düşecek." dedi.
Lizbon anlaşması ile birlikte yeniden yapılandırılan Avrupa Birliğinin komşularıyla ilişkilerini daha da geliştireceğini ifade eden Gallach; Stratejik ortaklarımız olan ABD, Rusya ve Çin ile ilişkilerimiz devam ederken başka ülkeler de bizimle işbirliği yapmak istiyorlar" dedi. Gallach'ın konuşmasının ardından AB Genişlemeden sorumlu Andres Kjellgren bize bilgi verdi. AB  Türkiye ilişkilerini anlatan Kjellgren; Ne AB birilerine iyilik yapmak için çaba veriyor ne de bir  ülke AB'ye iyilik yapmak ister. Tamamen karşılıklı çıkar ilişkisine dayanan bir ilişki ağıdır. Avrupa Birliğinde yaşam standardı oldukça yüksektir. Avrupa Birliğine girmek isteyen ülkeler reformlar yaparak sosyal yaşam kalitesini yükseltmek zorundadırlar. AB'ye üye olmadan da reformlar yapılabilir ancak çok ağır ve zorluklarla ilerler. 
Avrupa Birliğine girmek için toplamda 35 müzakere başlığı bulunur. Bir başlık açılmadan biz o ülkeye bir heyet göndeririz. Heyet tarama yapar eğer, o başlıkta gelişmeler olumluysa başlık müzakeresi açılır. Hazır değilse alt yapısı hızlı bir şekilde yaptırılıp açılıyor. Türkiye'de 13 başlık açıldı, biri sonuçlandı. Diğerleri devam ediyor. Aday ülkeler AB ile pazarlık yapılmaz. Çünkü belli bir sisteme girmek istiyorsunuz, bu madde veya şu madde bana uymuyor diyemezsiniz" dedi.
Türkiye ile ilgili olarak 3 yeni müzakere başlığının açılacağını ifade eden Kjellgren, Bunlar Rekabet, Kamu alımı ve Sosyal politika olacak" dedi. Sorularımıza cevap veren Andres Kjellgren ve Cristina Gallach Kıbrıs Rum kesimin AB'ye alınması ve bunların yanı sıra Bulgaristan ve Yunanistan ile ilgili itiraflar geldi.
Ayrıca Fransa lideri Sarkozy ve Alman Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye'ye karşı olan tutumları gündeme geldi. Süreci yavaşlatan taktikler olarak algıladı.
Ayrıca Türkiye'nin son yıllarda yaptığı güçlü ataklarla çok geliştiğini, ulaşmak isteğimiz Ortadoğu ve Asya ülkelerine Türkiye üzerinden ulaşmak istediklerini, bu nedenle Türkiye'nin komşularıyla ve Ortadoğu ile ilişkilerinin güçlenmesinden korkmadıklarını ve "eksen kayması"ndan dolayı Türkiye sırtını AB'ye dönerse çok üzüleceklerini itiraf ettiler.
Genç gazeteci arkadaşlarımın soruları karşısında oldukça politik cevap vermek zorunda kaldılar.

AB ne zaman gireceğiz?
Her iki toplantıdan aldığım izlemin AB bürokratların çok politik ve kaçamak cevap verdiklerini gördüm. AB ne zaman gireceği ve nasıl gireceğiz cevaplarını somut olarak alamayınca Eskişehir'den katılan Hakkı Sağlam hemen şu fıkrayı patlattı.
İkinci dünya savaşında biri İngiliz, diğeri Rus ve üçüncüsü Yahudi Almanlara esir düşmüşler. Hitler ´Sizlere soru soracağım. Cevabı doğru bilen serbest kalacak´ demiş. Ve İngiliz´e ´Titanic kaç yılında battı?´ diye sormuş. İngiliz ´1912´ cevabını verince serbest kalmış. Sonra Rus´a ´Bu gemide kaç kişi öldü?´ diye sormuş. O´da ´1050´ cevabını verince evine gönderilmiş. Hitler bu kez Yahudi´ye dönerek ´Say bakalım ölenlerin isimleri demiş… Sıra Türkiye'nin AB girişine gelince aynı bize "nazi" taktiği yapıyorlar.
Toplantımız bittikten sonra öğle yemeğine Maison du Luxsembourg restauranta gittik. Avrupa Politika Merkezi Araştırma Görevlisi Dr. Güldem Ökem ile hem yemek yedik hem de Avrupa Politikasını konuştuk.
Yemekten sonra Avrupa Parlamentosunu gezdik. Parlamento binasını basın servisinden Jack Blackwell bize tanıttı. Avrupa Parlamentosu Brüksel, Strazburg ve Luksemburg'ta bulunan binalarında çalışmalar yürütülüyor. Parlamentonun 20 daimi komisyonu bulunuyor (Türkiye sadece birinde görev alıyor) şimdi 736 Milletvekili bulunan meclis Lizbon anlaşmasıyla 751'e çıkacak ve artık değişmeyecek.
Avrupa Parlamentosunu gezdikten sonra Brüksel caddelerine indik. Rehber eşliğinde kah arabayla kah yürüyerek şehri tanıdık.

İçimizdeki İrlandalılar!...
Akşam yemeğinde Les Chapeliers'de Türk gazetecilerin Brüksel temsilcileriyle birlikte yedik.
Sohbet ederken Fatih Terim'in "İçimizdeki İrladalılar" sözünü hatırladım ve acı bir tebessümle yüzümü çevirdim oradaki sohbetten(!) ruhen uzaklaştım.
Ülkesine bu kadar uzak olan gazeteci olur muydu, olduğunu gördüm!...
Yemekten sonra Brüksel caddelerinde gezinmeye devam ediyorum. Gecenin bir vaktinde otele dönüyorum.
3. günün sabahında kahvaltıdan sonra yine bir toplantıya gidiyoruz. Yine Avrupa Komisyonu binasına sıkı güvenlik aramasından sonra geçiyoruz. Burada Yüksek temsilci Catherine Ashton'un yardımcısı Maja Kocijancic bize EAS'ı tanıtıyor. Abrupa Birliğinin dış eylem servisinin varlığı ve işlevini anlatan Maja Kocijancic Dünya genelinde 135 delegasyonumuz, Türkiye'de bir tane bulunuyor" dedi.
Kocijancic; "Delegasyon bulunduğu ülkedeki gelişmeleri AB'ye rapor ediyor. Bu bağlamda Türkiye'yi sadece aday ülke olarak değil stratejik ortak olarak görüyoruz" dedi.
Maja Kocijancic; "Yüksek temsilci Catherine Ashton Türkiye Dış işler bakanı Ahmet Davutoğlu ile sağlam iletişim kuruyor. Biliyorsunuz Türkiye bölgesel olarak önemli bir güç. İran sorunuyla da çok ilgilenen Türkiye, İstanbul'da İran zirvesine ev sahipliği yapacak" dedi.
Şunu gördüm Türkiye'nin içe ve dışa yapılan açılımlarının yankıları güçlü bir şekilde oralarda yankılanıyor. Ve Türkiye'nin "asıl" gücüne dönmesinin verdiği tedirginlik AB bürokratlarında hissediliyor.
Toplantıdan sonra kent gezilerinde müzelere gidiyoruz. Fakat ben Eskişehir'den Hakkı sağlam ve Konya'dan Fatih Ulutaş'la atlıyoruz bir araba Brüksel'in güneyinde Türklerin yoğunlukla bulunduğu semte gidiyoruz. Oradaki Türklerle röportajlar yaptık.
Sonra öğle yemeği için Müzik Enstürmanları müzesine gittik. Yemekten sonra ise toplanarak Roma'ya gitmek için havaalanına gidiyoruz.