BÖLÜNME Mİ, 'ÖLÜNME' Mİ?
Eskiden kısık sesle ve alttan alta dillendirilen korkunç bir düşünce, son günlerde açıktan açığa konuşulur ve yazılır oldu. Özellikle Hürriyet'in eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün “Birlikte Yaşamak Zorunda mıyız?” başlıklı yazısı, bu tartışmayı alevlendirdi. Türklerle Kürtlerin gerekirse ayrılabileceği, yani ülkemizin bölünebileceği…
Sadece Türkiye'nin değil bütün İslam dünyasının birlik beraberliğini savunan benim gibiler için kabus gibi bir şey.
Alenen tartışılmasaydı böyle bir yazıyı yazmazdım, kimsenin aklına böyle bir şeyi getirmemek için.
En sonda söyleyeceğim şeyi en başta söyleyeyim: Böyle bir ihtimali asla mümkün görmüyorum.
Yine de bunun ne anlama geleceği üzerinde kısaca durmak istiyorum. Durmak ve düşündürmek…
Şu günlerde Srebrenica katliamının yıldönümü. Uzun zaman beraber yaşayan Boşnak, Hırvat ve Sırplar arasında patlak veren iç savaşın bedelinin ne kadar ağır olduğunu o günleri yaşayanlar çok iyi bilir. Yakın tarihin neredeyse naklen izlediğimiz en büyük acılarından biri. Savaş asırlardır beraber yaşayan, evlenip birbirine karışan o insanları bir anda birbirine düşman etmişti. Yaşananlar havsalaya sığmıyordu.
O günlerde Ankara'da görev yapıyordum. Bir ara bir grup Bosnalı yaralı, tedavi amacıyla Ankara'ya getirilmişti. O sıralar Bosna'ya yardım amacıyla düzenlenen bir kampanyayı yürütüyordum. Bir ara öğrencilerimle beraber o gazileri de ziyaret etmiştim. Birinin hikayesi çok dramatikti, hiç unutmuyorum. Babası Sırp, annesi Boşnak'tı. Savaş başlayınca babası annesine o kadar zulmetmiş ki, dayanamayıp babasını öldürmüş. Bu olay psikolojisini o kadar bozmuştu ki, sık sık hastanenin 6. katından atlayarak intihar etmeye kalkışıyordu.
90'lı yılların ortalarında Ruanda'da yaşananlar da tarife sığmaz. Aynı ırktan olan Tutsilerle Hutular arasında korkunç bir katliam yaşanmış, birkaç ay içinde en az bir milyon kişi hunharca katledilmişti. Merak edenlere “Hotel Ruanda” filmini izlemelerini tavsiye ederim. İnsanların bir anda nasıl korkunç bir cinayet makinesi haline geldiğini ve yakınları dahil herkesi acımasızca öldürmeye başladığını gerçek bir olaydan hareketle çok çarpıcı bir şekilde işliyor.
Her ikisi de Türk olan Kırgızlarla Özbekler arasında yaşanan acılar ise henüz çok taze.
Yakın tarihimizdeki Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas olayları da kitlelerin psikolojisi hakkında yeterince uyarıcı değil mi?
Türkler ve Kürtler, bin yıldan beri bu topraklarda beraber yaşıyorlar. Aralarındaki benzerlikler, farklılıklarından çok çok daha fazla. Birbirlerine olan yakınlıkları, sınırlarımız dışındaki ırkdaşlarından daha çok. İçiçe geçmiş durumdalar. Doğu ve Güneydoğu'daki Kürtlerin içinde çok sayıda Türk var. Batı'daki Kürtlerin sayısı da Doğu'dakinden az değil.
Kürtlerin içinde kalan pekçok Türk topluluk zaman içinde Kürtleşmiş. Kürtlerin arasında yaşayan pekçok Kürt de Türkleşmiş. Arada evlilik yoluyla birbiriyle kaynaşanların sayısı ise milyonlarla ifade ediliyor.
Ne demek ayrılmak?
Kim Türk, kim Kürt? Bunların arasında coğrafya olarak, sosyal yapı olarak, etnik yapı olarak bir sınır çizmek mümkün mü?
En az 2,5 milyon olduğu söylenen “melez” kesim kimin tarafına düşer?
Akrabaları arasında Türk olmayan Kürt, Kürt olmayan Türk var mıdır acaba?
Türkler, bölgeden vazgeçebilir mi? Fırat'tan Dicle'den, GAP'tan, Mardin'den, Diyarbakır'dan, Şanlıurfa'dan… Kürtler, Batı'dan vazgeçebilir mi? İstanbul'dan, İzmir'den, Adana'dan, Antalya'dan…
O kadar siyasetçi, bilim adamı, sanatçı, iş adamı, kim hangi tarafa düşer?
Sırf birileri istiyor diye masa başına oturup sınır mı çizilirmiş? Kim kabul ediyor böyle bir şeyi? Kolay mı? Bölmeye kalkışmak, savaş demektir savaş! Kazananı olur mu böyle bir savaşın?
Nüfus mübadelesi mi, tehcir mi, etnik temizlik mi? Kim göze alır bunları? Bunlar göze alınacak şeyler midir?
Böyle şeylerin acısını unutmadık daha. Biz ki, dünyanın neresinde olursa olsun zulme karşıyız. Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir inancımızda. Biz kardeşiz. Daha ötesinde ne var kardeşliğin?
Sırf Türk veya Kürttür diye akrabalarınıza, komşularınıza, arkadaşlarınıza düşman olmak ister misiniz? Onların yurdundan yuvasından sökülüp atılmasına, öldürülmesine, onları bir daha görmemeye razı olur musunuz? Şöyle bir bakın etrafınıza ve canlandırın gözlerinizde.
Olur mu, olabilir mi? Hangi milliyetçilik değer böyle bir bedele?
Bu işin oluru yok.
Biz birbirimize mecburuz, mahkûmuz. Dahası biz birbirimizi çok seviyoruz.