BÜLENT ARINÇ NE DEMEK İSTEDİ?
Empati yapmak güzel bir şeydir. Hatta genel ahlak kurallarından olan “Kendini onun yerine koy” prensibi Hz. Peygamber’in “Sizden birisi kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin olamaz.” hadisinden alınmıştır. Yunus Emre bu hadisi şerh ederken şöyle der:
Aksakallı pir Hoca, Hiç bilmez ki, hal nice, Emek vermesin hacca, Bir gönül yıkar ise,
Gönül Allah’ın tahtı, Allah gönüle baktı, İki Cihan bedbahtı, Kim gönül yıkar ise,
Sen sana ne sanarsan, Ayruğa da onu san, Dört kitabın manisi, Budur eğer var ise.
Gerçekten dört kitabın özünde, “Sen kendin için ne düşünüyorsan başkası için de onu düşün” özdeyişi vardır. İşte Bülent Arınç böyle bir Empati yapmak istedi. Gülten KIŞANAK ve onun gibilerin öyküsünü dinledikten sonra, “Ben de olsaydım, bana da böyle insanlık dışı işkenceler yapılsaydı, ben de dağa çıkardım.” demiştir.
Kuşkusuz bazı siyasî parti mensupları Bülent Arınç’ın bu sözünü duyunca, “Daha ne duruyor, kendisi de dağa çıksa ya…” dediler. Bazıları da Empati yapmak bir insanlık görevidir dediler. Dolayısıyla Arınç’ın sözlerine bu açıdan bakmak gerekir, dediler. Gülten KIŞANAK’ın kendisi ise, “Kimse benim çektiğim işkenceler üzerinden siyaset yapmasın” dedi. Ne demeli bilmiyorum; Türkiye garip bir ülke… Her şeyi siyaseten değerlendirenlerden tutun da, en insanî duyguları bile istismar edenler de vardır.
Aslında Gülten hanımın söyledikleri şeyler yeni değildir. Bu memlekette Kürt olan birçok insanın başına benzeri şeyler gelmiştir. Kendimden örnek verecek olursam: Ben şahsen, sırf Kürt olduğum için birçok yerde ve birçok kez, başkalarına tanınan imkânlardan istifade edemedim. Deyim yerindeyse, tırmanırken bizi aşağıya çekmek isteyenlerin çabalarına şahit olduk ve sadece üzüldük. Baskı ve susturmaya gelince, 1990’lı yıllarda, Ankara’da çalışırken annem ve ailemle telefonda Kürtçe konuştuğum için telefonlarım dinlendi. Hatta Emniyet istihbarattan beni tanıyan bir arkadaş bana, “Hocam, sadece sizin değil, birçok Kürt aydının telefonları dinleniyor. İstersen sana yeni bir telefon alalım ve bir daha telefonda Kürtçe konuşma” dedi.
Ben de, “Ama ben annem-babamla nasıl konuşacağım. Annem bir tek harf bile Türkçe bilmiyor” dedim. O istihbarattaki arkadaş, “Hocam, bir müddet idare etmelisin veya Kızılay’da PTT’den konuşursun.” dedi. Ben de onun tavsiyesine uyarak evimde telefon olduğu halde, onu iptal ettirip yeni bir numara aldım ve evimdeki telefondan hiç Kürtçe konuşmamak üzere annemle PTT’den konuşmaya başladım.
Kuşkusuz bu olumsuzlukları dinleyen ve gören çocuklarımız, baskı altında olduğumuzu fark ederek Kürtçe öğrenmekten uzak durdular ve bildikleri kelimeleri de hızla unutmaya çalıştılar. Sonuçta Kürtler, Kürtçe denildiği zaman korkan, ürperen ve tedirgin olan çocuklara sahip oldular. Bu durum, adı konulmamışsa da resmen bir asimilasyondur. Bu örnek gibi daha pek çok örnekler vardır.
Ama bugün başımızdan geçen bu olumsuzlukları birer acı hatıra da olsa rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bundan 5-6 yıl öncesine kadar başınızdan geçen ve devlet yetkililerinin eliyle size reva görülen olumsuzluklardan söz etseydiniz, sizi terörist diye içeri atarlardı. Bazı milliyetçi ve ulusalcı partiler ve şahıslar hala durumun eskisi gibi olmasını istiyorlar. Ama eski hal muhaldir. Ak Partinin başlattığı açılım ve kardeşlik projesi bir süreçtir. Bu süreç kesintiye uğramadan devam ediyor. Hatırlayın, dün “Kürt” kelimesini ağızlarına almak istemeyenler bugün rahatlıkla bu kelimeyi kullanıyorlar. Dün “Kürtler” diye bir kavim yoktur diyen Abduhaluk ÇAY gibi profesörler, bugün piyasaya çıkıp görüşlerini dile getiremiyorlar. Yani Milliyetçiler, artık TRT-6’yı kapatabilecekler mi? Hayır, artık kimse o rüyayı görmeyecektir.
Ne var ki, hala 1990’ların özlemi içinde olanlar vardır. Bu yüzden Bülent Arınç’a, “Ne duruyor, kendisi de dağa çıksın!” diyorlar. Bu gerçekten insanlık dışı bir temennidir. Bazıları da, “Eh, madem Bülent Arınç gibi hükümetin başındaki 2 numaralı adam bile dağa çıkmanın haklı
sebepleri vardır diyor; "o halde dağa çıkanlara şefkatle yaklaşılmalı ve onların haklı olduklarını kabul etmeliyiz.” diyorlar. Şunu söylemeliyim: Kürtleri yok saymanın dönemi artık sona ermiştir. Aynı şekilde, Kürtleri Türklerin aleyhine silahlandırıp Kürtlerle Türkler arasında çıkacak bir iç savaştan medet ummak da hayalciliktir.