BİR YAHUDİ, BİR MÜŞRİK VE BİR MÜNAFIK

BİR YAHUDİ, BİR MÜŞRİK VE BİR MÜNAFIK

Kaynakların anlattığına göre Yahudi olan el-Muhayrîk Yahudi âlimlerinden biriydi. Resûlullah (s) müşriklerle savaşmak üzere Uhud’da iken Cumartesi günü şöyle dedi: “Ey Yahudi topluluğu! Vallahi sizler Muhammed’in peygamber olduğunu biliyor ve ona yardım etmenin sizin üzerinizde bir hak olduğunu da biliyorsunuz.” Yahudiler ise, “Bugün kutsal günümüz Cumartesi günüdür. Bugün nasıl savaşa gideceğiz?” dediler. Muhayrîk, “Cumartesi diye bir şey yoktur!” dedi. Sonra silahını aldı, Resûlullah (s) ile birlikte Uhud’da hazır bulundu ve fazla savaşmadan öldürüldü. Resûlullah (s), “Muhayrîk Yahudilerin en hayırlısıydı.” dedi. Gerçekten de hayırlı bir adamdı. Çünkü Muhayrîk Uhud’a çıkarken, “Eğer öldürülürsem mallarım Muhammed’in olacaktır. Allah ona nasıl gösterdiyse malları orada harcar. Mallarımı harcama yetkisi Muhammmed’e aittir.” dedi. Onun malları Resulullah’a (s) verildi ve o mallar, Resûlullah’ın (s) genel sadakalarından biriydi.

Hâtıb b. Ümeyye münafık idi. Onun oğlu Yezîd b. Hâtıb ise doğru ve imanlı bir adamdı. Resûlullah (s) ile birlikte Uhud’a gelmiş ve orada yaralanmıştı. Akrabaları onu evine götürdüler. Ev halkı onun yanında ağlamaya başlarken babası oradaki Müslümanlara, “Vallahi oğluma bunu siz yaptınız!” dedi. Onlar, “Nasıl yani?” dediler. Babası, “Onu kandırdınız; o da çıktı ve öldürüldü. Sonra başka bir konuda sizden olmaya başladı; ona, gireceği üzerlik otundan güya bir cennet vaad ediyorsunuz.” dedi. Müslümanlar da, “Allah seni kahretsin! Çabuk tevbe ve istiğfarda bulun!” dediler. Fakat o münafık “O öyledir!” dedi ve İslâm’ı kabul etmemekte direndi.

Uhud savaşına çıkıp da kahramanca savaşan Kuzmân’ın hangi kabileden olduğu bilinmiyordu, ancak Benî Zafer kabilesinden sayılırdı. Kendisi Benî Zafer için koruyuculuk yapar ve onları seviyordu. Kuzman fakir bir adamdı; karısı ve çocukları yoktu. Kuzmân, Arapların kendi aralarındaki savaşlarında kahraman olarak biliniyordu.Uhud’a geldi ve orada şiddetli bir şekilde savaştı; altı veya yedi Mekkeli müşriki öldürdü. Sonra yaralandı. Resûlullah’a (s), “Kuzmân yaralandı. O şehiddir.” denildi. Resûlullah (s), “Hayır, O cehennemliktir.” dedi. Sonra Kuzmân’ın yanına gelindi ve kendisine, “Şehitlik sana helal olsun ey Ebü’l-Gaydak!” denildi. Kuzmân, “Bana ne müjdesini veriyorsunuz? Vallahi biz sadece şeref uğruna savaştık.” dedi. Onlar, “Sana cenneti müjdeliyoruz.” dediler. Kuzmân, “Üzerlik otundan bir cennet mi? Vallahi biz cennet ya da ateş üzerine savaşmadık. Biz sadece şerefimiz uğruna savaştık.” dedi ve ok heybesinden bir ok çıkarıp onunla kendini öldürmeye çalıştı. Demirli okun kendisini öldürmesi gecikince kılıcını aldı, sırtından çıkıncaya kadar üzerine dayandı. Bu durum Resûlullah’a (s) anlatıldı; Resûlullah (s), “Ben size dememiş miydim, o cehennemliktir.” dedi. (el-Vakıd- Magazi)

Kuzman’dan başlayalım. Din uğruna savaşmak ve şehid olmak herkese nasip olacak bir makam değildir. Müşrik adam bütün fedakârlıkları yapıyor, canını bile feda ediyor, fakat iman nasip olmuyorsa cennet de nasip olmuyor.

Herkesin şehadete sevinmesi ve o makamı anlaması da kolay değildir. Bir mümin şehit olmak için Uhud’a geliyor. Fakat babası münafık olunca oğlunun şehadetine sevineceği yerde öfkeyle küfür kusuyor. Demek Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil.

Yhudi Muhayrık’a gelince, tıpkı Ebu Talib gibi hem Peygamber’e yardım ediyor, hem de ona inanmaya tam yanaşmıyor. Bu da çok enteresan bir yaklaşım