Bir One Minute daha: Gözünüz kör mü
Bugün aslında iki konudan birini yazma konusunda tereddütte idim.
Uzun zamandır, 14 Şubat sevgililer günü nedeni ile insanlık tarihinin en önemli insanının son nefesini nerede vermek istediği ile ilgili bir olayı aktarmayı düşünüyordum. Hoş bir yazı olacaktı. İçimde kaldı...
Diğeri de, Habertürk'e özel demeç veren Genelkurmay Başkanı'nın, devam eden yargı sürecini etkilemeye matuf dünkü beyanlarını ele alacaktım. İddianameye konu olmuş lav silahlarına boru diyen Paşa, bu defa da, denizaltında ele geçirilen bombaları küçümsüyordu. ‘Unutulmuş demek ki...' diyor. Demek TSK envanterine kayıtlı bombalar sağda solda unutulabiliyor. Ne kadar önemsiz mevzu demek ki...
Kaldı ki, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit de, intihar eden Deniz Kurmay Kıdemli Albay Berk Erden'in İstanbul'daki cenaze töreninde yaptığı konuşmada açıkca, devam eden bir dava sürecini etkilemeye yönelik beyanlarda bulunmuştu.
Önceki gün Haber7 de okumuşsunuzdur. TSK'nın, katsayı düzenlemesi geçmesin diye kurum olarak çalışma yürütülmesini isteyen bilgileri havi bir belge yayınlanmıştı. Belge yalanlanmadığına göre, doğruluğuna hükmedebiliriz. Sonuç ortada. Neticede katsayı olayı karmaşaya döndü.
Böyle bir ülkede hangi yargı bağımsızlığından söz edeceksiniz Bu nedenle, hem İlker Paşa'nın hem de Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın açıklamalarını doğrudan yargıya müdahale gibi algıladı kamuoyu.
Biz gelelim, yazıya başlık olan asıl mevzuya.
İkinci One Minute...
Başbakan Erdoğan Avrupa Birliği AB Büyükelçileriyle dün öğle yemeğinde bir araya geldi ve Türkiye-AB ilişkilerini değerlendiren sert bir konuşma yaptı..
Ama ne konuşma...
Belli ki Başbakan Erdoğan çok kızmış.
İkinci ‘one minute' olayı diyebileceğimiz bir üslupla hitap etti yabancı misyon şeflerine.
Fakat bu önemli konuşma, Tekel işçilerinin açlık grevi ile ilgili gelişmeler ve Başbakan Erdoğan'ın aynı gün Tekel eylemini sonuçlandırmak için Türk-İş heyetine verdiği randevudan ne sonuç çıkacağı beklentisinin gölgesinde kaldı.
Konuşmanın geniş özetini TRT 2'de izlerken, büyükelçiler için simultane tercüme yapan çevirmenlerin halini düşündüm. Zorlanmış olabilecekleri aşikardı. Dünyanın önemli ülkelerinin büyükelçilerine hitaben,"Gözünüz kör mü Allah aşkına..." sözlerini çevirmeye alışkın değillerdi muhakkak ki...
Nitekim Davos'ta da Başbakan Erdoğan'ın sözlerinin ağzından çıktığı şekliyle çevirilmediği de daha sonra basına yansımıştı.
Bilindiği gibi, Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Hollandalı Hristiyan Demokrat Ria Oomen-Ruijten tarafından kaleme alınan Türkiye karar taslağı, AP Dış İlişkiler Komitesinde 11 çekimser oya karşı 60 oyla kabul edildi. Raporda, "Türk askeri Kıbrıs'tan çekilsin ve Maraş Rumlara açılsın" deniliyor.
Türkiye'nin Kıbrıs'ta barış için elinden geleni yaptığını düşünen Başbakan Erdoğan haklı olarak Avrupa'nın bunu görmezden gelmesini ve Rum Kesimi'ni üste çıkarma çabalarına öfkeleniyor.
Toplantının hemen bitiminde konuşma metni Başbakanlığın resmi web sayfasına da konuldu. Şu cümleler o konuşmadan:
"Kuzey Kıbrıs'ta Annan Planı'na yüzde 65 'evet' çıkarken, Güney Kıbrıs'ta yüzde 75 'hayır' çıkmıştır. Nasıl oluyor da hala burada Türkiye ve Kıbrıslı Türkler suçlu hale getiriliyor. Bu Avrupa Parlamentosunun gözü kör müdür Allah aşkına? Bunu söylemeyeceğiz de neyi söyleyeceğiz?
Biraz gözleri açsınlar. Kulaklarını doğruya, hakikate açsınlar. Ve bu dilleri doğruyu, gerçekleri konuşsun. Eğer bu adaleti bunlar görmezden gelirlerse bu adalet bir gün onlara da muhakkak lazım olacak. Bugün bunu burada dile getirmemeyi kendime hakaret, saygısızlık olarak görüyorum. Onun için sizlerin huzurunda bunu söylemek durumundayım. Her türlü adalet duygusundan uzak olan bu yaklaşım, en hafif tabiriyle büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Avrupa Parlamentosunun işlevinin, Kıbrıs Rum tarafının sözcüsü gibi davranmak ve tüm mesnetsiz iddia ve taleplerini karşılamak olmaması gerekir. Avrupa Parlamentosunun yeni yasama dönemindeki Türkiye ile ilgili bu ilk sınavında iç politika saiklerine rehin düştüğünü görmekten üzüntü duyuyoruz.''
Dikkat ettim, Başbakan Erdoğan konuşmayı yazılı metinden okudu. Belli ki bazı noktaları kendilerine hatırlatmayı önceden tasarlamıştı.
Bu konuşmadaki üslup ve AB ülkeri büyükelçilerine yönelik bu sert yaklaşım sanırım en az 50 senedir ilk defa oluyordur. Bu durum, sürekli Türkiye'den taviz isteme noktasındaki Avrupa'yı bir ölçüde frenleyecektir. Başbakan'ın dünkü beyanları konuşmanın hemen ardından medyada yeterince yer bulmadı. Fakat uzun vadede bazı etkileri olacağı aşikar.
Gerçeğin Saptırılması...
Başbakan'ın aynı konuşmada altını çizdiği bir başka nokta da, Türkiye'deki bir kısım medyanın ciddi lobi faaliyetleri ile Türkiye'yi Avrupa'nın gözünde kötü duruma düşürecek adımlar attığını hatırlatmak oldu. "Vergi incelemelerinden doğan neticelerde meydana gelmiş bazı konular eğer kalkıp 'basın özgürlüğüne müdahale' diye yansıtılırsa bu bizi ayrıca üzer" dedi. Yani vergi kaçırdığı için Maliye takibine uğrayan basın kuruluşlarının basın özgürlüğüne müdahale ediliyor kılıfı altında işin içinden sıyrılmaya çalıştıklarını dile getirdi. Büyükelçiler açıklamaları nasıl algıladılarr
doğrusu merak ediyorum.
Yazının başında ne demiştik. 14 Şubat sevgililer günü nedeni ile insanlık tarihinin en önemli insanının son nefesini nerede vermek istediği ile ilgili bir olayı aktarmayı düşünüyordum. Ömrümüz varsa gelecek seneye kaldı artık.
Aşk, neden sevdiğini bilmeden sevmektir. Aşk imkansızı zorlamaktır. Neden sevdiğini bildiğinde, imkansız mümkün olduğunda büyüsü de bozulacaktır. Sevgi ile kalın.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber 7www.osmanozsoy.com.tr