Bir Mahsuni Geçti Bu Dünyadan
Asrımızın (hatta bana göre tüm zamanların) en büyük saz ve söz ustası (halk ozanı) olan ‘Aşık Mazsuni Şerif’, 1940 yılında Maraş’ın Berçenek köyünde dünyaya gelmiştir. Kendi köylerinde okul olmadığından dolayı, küçük yaşlarda komşu köydeki medrese de arapça ve Kur’an dersleri almış, daha sonra askeri okula girmiştir. Küçük yaşlarda saz çalıp şiirler yazan, türküler besteleyen halk ozanı Mahsuni Şerif, askeri okulda öğrenci iken de boş durmamış, yanlışa, zulme, baskıya karşı besteler yapıp şiirler yazmıştır. Bundan dolayı okuldan atılan Aşık Mahsuni, hepten kendini müziğe vermiştir. Ülkenin her tarafında açık ve kapalı yerlerde halk konserleri düzenleyen Mahsuni Şerif’in ünü, kısa sürede tüm ülkeye yayılmıştır.
Kendi deyimiyle 1960 lı yıllarda bir daha köye dönmemek üzere ayrılan Mahsuni, ‘İşte Gidiyorum çeşmi siyahım…’ adlı türküsünü bestelemiş ve birçok bestesi gibi bu türküyü de binlerce sanatçı seslendirmiştir. ‘Amerika Katil, Dom dom kurşunu’ gibi türküleri dilden dile yayılmıştır.
Aşık Mahsuni Şerif, salt bir ses sanatçısı veya türkücü değildir. Mahsuni, bir halk adamı, bir sevgi insanı, barış için, huzur için mücadele etmiş büyük bir dava adamıdır. Yanık sesli türküleri, hem düşündürmüş, hem uyandırmaya vesile olmuştur.
Şiir ve bestelerinde sık sık ezilmişlerin ve fakirlerin sesi olmuştur. “sanmaki Mahsuni caydı/ne usandı nede kaydı/bütün fakirler doyaydı/kendimi fakir göreydim…” sözleri bile Aşık Mahsuni’nin ne kadar halk adamı olduğu, fakir fukarayı düşündüğünü gösteriyor.
Aşık Mahsuni, haksızlığa karşı çıkan her halk adamı gibi, okuduğu türkü ve ezgilerden dolayı, defalarca hapis yatmış, başı her daim belaya girmiştir.
İzlediğm bir belgeselinde kendi ifadesiyle, “her konser sonrası, bir emniyet bekçisi bile kulağımdan tuttuğu gibi karakola götürüyordu.”
Mahsuni Şerif isteseydi, çok rahat ve zengin bir hayat yaşayabilirdi. Eğer statükodan, güçlüden, zenginlerden ve iktidardan yana tavır alsaydı hiç başı belaya girmez ve sıkıntı yaşamazdı. Ancak o, aç kalma, perişan olma, sıkıntı yaşama pahasına olsa da, doğru bildiğinden ve insanlığın gerektirdiği ilkelerinden vazgeçmemiştir.
Türk halk müziğine binlerce beste kazandıran Masuni Şerif, hemen hemen her konuda, şiir ve türkü yazmıştır. Aşk, yoksulluk, gurbet, çaresizlik, ezilmişlik, hırsızlık,haksızlık, rüşvet, siyaset, evlat, yolculuk, hapis, toprak, din, dinsizlik, inanç, ehli beyt, Kur’an…kısaca dünyada ne varsa, neler yaşanmış ve yaşanacaksa, o konuda beste yapmıştır.
Biraz abartılı gelebilir size, ancak bana göre eğer insanlar için ölümsüzlük olsaydı, benim en başa yazacaklarım arasında Mahsuni Şerif olurdu.
Bu konuda Mahsuni şöyle der;
“Olsam Azrail olsam
Kendi canımı alsam
Bana ayıp değil mi?
Kupkuru mezar kalsam”
Evet bence de Mahsuni gibi büyük bir halk ozanına, kupkuru mezar olmak yakışmıyor. Ancak ilahi adalet herkes için geçerli… her fani insan gibi Mahsuni’de 2002 yılında girdiği amansız bir hastalık sonucu ilahi adalete teslim olarak ölmüştür. Mahsuni cansız bedeni ile mezara gitti, ancak ölümsüzlük kervanına binlerce beste bıraktı…
Yine Mahsuni;
“Vicdan bakkalında hak pazarında
Ben insan tartacak terazi olsam
Toprak insanların hizmetindedir
Fakire bir karış arazi olsam
Olsam buğday ekseler
Bereketim dökseler
Çam olsam, ardıç olsam
Kesip kesip yaksalar
Paşa olsam silah takmam belime
Hakim olsam idam almam elime
Doktor olsam karşı koysam ölüme
Azrailin başta marazı olsam”
Mahsuni şerif insanlığa ve canlıya en üstün değeri vermiş ve esaretin her türlüsüne karşı çıkarak, evrensel bir duruş ortaya koymuştur. Mahsuni Şerif’in şöhretinin yayılmasını kıskanan bazı aşıklar, Mahsuni’yi taşlayıcı türküler yaparak kendilerini duyurmaya –şöhretlerini artırmaya- çalışmışlardır. Ancak bu çok işe yaramamıştır. Çünkü Mahsuni ,kitlelerin gönlünde taht kurmuştur. Mahsuni Şerif’i bir köşe yazısıyla anlatmak mümkün değildir. Ustayı saygıyla anıyoruz…
Kısaca Mahsuni Şerif:
Asıl ismiyle Şerif Cırık, mahlasıyla Âşık Mahzunî Şerif, 1940'ın başlarında Kahramanmaraş iline bağlı Afşin'in Berçenek Köyünde doğar. İleride 'Pir Sultanların' ölümsüzlüğünün en büyük kanıtlarından biri olacaktır.
1956 yılında Berçenek'e gelen ilk okuldan mezun olur. Berçenek'in okulsuz yıllarında, Elbistan'ın Alembey Köyü'nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur'an eğitimi almış, Eski Türkçe okumuş ve yazmıştır.
1957 yılında Mersin Astsubay Okulu'na gider. 17 yaşındayken babasının zoruyla dayısının kızı Emine ile evlenir. Bu evlilikten bir kızı olsa da Mahzuni bu evliliği bir mektupla bitirir.
1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu' nu başarıyla bitirir. Başarısının gereği Kuleli Askeri Lisesi'ni aynı yıllarda hak etmesine karşılık, toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği ve Alevi olduğu için ordudan ihraç edilir.
1961'de Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanışır. Bu evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu olur. Bu yıldan itibaren, sevip gönül verdiği yoldan giderek, yüzlerce plak ve kaset yapar. Hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu olur
1971'de Mahzuni üçüncü eşi Fatma Hanım'ı görür beğenir sever ve evlenir. Bu evliliklerinden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocukları olur. Aynı yıl gerçekleşen askerî darbeden sonra kurulan Nihat Erim hükümeti nin Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarına kıymasına dayanamayıp 'Erim Erim Eriyesin' türküsünü patlatmasından dolayı hemen tutuklanıp dört ay cezaya çarptırılır. Tahliye olur ve yeniden tutuklanır.
1972'de Gaziantep'deki evi kundaklandı. Ozanmız'ın tüm ödülleri ve arşivinin yandığı söyleniyor.
1973 yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanır.
1962 - 1988 sürecinde defalarca saldırıya uğrar, evi yakılır, mahkemelik olur, tutuklanır, hapse atılır, dövülür, dişleri sökülür...
1989 -1991 yılları arasında 'Halk Ozanları Derneği' genel başkanlığını yapmıştır.
1997 yılının haziran ayında Almanya'da beyin kanaması geçirip, Almanya'nın Ulm Şehrinde tedavi görür.
1998 yılında, 58 kaset sahibi olan Ozanımız, dünyanın yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı aldı.
Bir çok yabancı ülkede deyişleri değişik dillerde okunmuştur. Tüm türkülerinin yer aldığı 8 kitabı bulunan Ozanımız'ın, Bektaşı Kültürünün ve Anadolu Ezgilerinin dünyaya tanıtılmasında önemli bir rol üstlenmiştir.
2001 yılının başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital'da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında, günümüzün Pir Sultan'ı Âşık Mahzunî Şerif, bir kez daha ölümü yenmeyi başardı. Ve aynı yılın kasım ayında kendisine, ''Elhamdülüllah Kızılbaşım ve Laikim. Ben değil yedi sülalem kızılbaştır. Bir suç varsa oda dedemdedir! " dediği için, DGM tarafından dava açıldı. Duruşma 27. 12. 2001 tarihinde DGM'de yapıldı.
Halk şiirine ve türkülerine ömrünü veren Âşık Mahzuni, 62 yıllık ömrüne; 453 plak, 58 kaset ve yayınlanmış 8 kitap sığdırmıştır. Ayrıca TRT tarafından hazırlanmış iki belgeseli vardır.
İnsan sevgisini, birlik olmayı tavsye eden bir şiiri:
ÇEKER GİDERİM
Ben de bir peygamber olmuş olsaydım
Birlik tohumunu eker giderdim
Önce yasaklardım kula kulluğu
İnsan Hak'tır deyip çeker giderdim
Bakmazdım zalimin gözü yaşına
Sabıra bağlamazdım boşu boşuna
İtikat etmezdim mezar taşına
Taş yerine çiçek eker giderdim
İnsan olduğu yön kıbledir bana
Ben böyle inandım çünkü insana
Çok sebeptir diye kavgaya kana
Bütün hududları söker giderdim
Cehalet insana pusudur pusu
Kolay bilinmiyor işin doğrusu
Hocam çekmeseydi ahret korkusu
Dünyaya bal gelir şeker giderdim
Mahzuni hüner yok şah'ın tacında
Aşk yanamaz cehennemin sacında
Son isim isterse dar ağacında
İnsan der boynumu büker giderdim.
Yine fakirliği, ezilmişliği, gurur ve asaleti anlatan, asaletin karakterde, kendini bilmede ve anlamada olduğunu anlatan bir şiiri:
KARNIM TOK BENİM
Ta ezelden ırgat oğlu ırgatım
Beylik gibi asaletim yok benim
Bulgur yerim kan içerim kime ne
İt yalına şükür karnım tok benim
Höllükte büyüdüm beşikte yattım
Emeksiz şerefi sevene sattım
Zehiri zıkkımı memede tattım
Dostlarımdan düşmanlarım çok benim
İliğimden çıkmaz tezek dumanı
Gün oldu aş yaptım çayır çimeni
Çektiğim de kırk yamalı tumanı
Sevgilimdir tüfek benim ok benim
Bir fidan ki kesilince bitmez mi
Dallarında nice kuşlar ötmez mi
Bir yiğide bir kör ocak yetmez mi
Neme gerek kömür benim kok benim
Mahzuni'yi mengeneye germişler
Baş ucuna sorgucuyu dermişler
Ölsün diye bana ceryan vermişler
Zincirimi yakar gider şok benim