BEDİÜZZAMAN’IN MEÇHUL MEZARI
23. Mart 1960 yılında Hakk’ın rahmetine kavuşan Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin mezarı, 27 Mayıs ihtilalinde, Kardeşi Abdulmecid Nursi Hoca efendinin yardımıyla açıldı. Abdulmecid Hoca, o sıralarda Konya Yüksek İslam Enstitüsünde öğretim görevlisi olarak çalışıyordu. Milli Felaket Komitesinin adamları Bediüzzaman’ın kabrini açmaya cesaret edemedikleri için, bir gece vakti Abdulmecid Hoca efendiyi evinden zorla alarak Urfa’ya götürdüler.
Abdulmecid Hoca efendi, ağabeyinin kabrinin açıldığını ve tabut’a yakın durduklarını görünce dehşete kapılmış ve bir anlam verememişti. Fakat bu işin güvenlik kaygısıyla yapıldığını kendisine söylemişlerdi. Nihayet kendisinin yardımıyla Üstadın naşı, alınmış ve gözü kapalı bir şekilde askeri bir uçakla muhtemelen Afyon’a götürülmüş, oradan da karayoluyla başka bir semte götürülmüştü. Abdulmecid Hoca efendinin dediğine göre Urfa’dan hep batıya doğru hareket etmişler. Üstadın naşı, yine batıda bir kentte, önceden kazılmış ve hazır hale getirilmiş bir mezara defnedilmiştir. Üstadın defnedilmesinden sonra Abdulmecid Hoca’nın gözleri tekrar bağlanarak Konya’ya getirilmişti.
Burada üç nokta üzerinde durmak gerekir. Birincisi, böyle bir zulüm dünyada hiç kimseye reva görülmemiştir. Düşmanların mezarlarının açılması bile dünyada hiçbir millet tarafından etik görülmemiştir. Ama 27 Mayıs cuntacıları beyefendiler, yaşarken rahat vermedikleri bir İslam âlimini güvenlik gerekçesiyle mezarında bile rahat bırakmayarak başka yere naklettiler.
İkinci husus, cuntacıların amaçları ne olursa olsun ve yaptıkları iş ne kadar çirkin ve zalimce olursa olsun, kader nokta-i nazarından baktığımız zaman, sonuç Bediüzzaman’ın dediği gibi olmuştur, denilebilir. Çünkü kendisi Risale-i Nur’un birkaç yerinde, mezarının belli olmayacağını ve olmaması gerektiğini ifade ediyor. Hayatı boyunca ihlâstan ve samimiyetten ayrılmayan ve riyadan çok uzak duran böyle bir İslam âliminin, kabrinin meçhul kalmasını istemesi normaldir. Kader de onun arzuladığı gibi tecelli etmiştir.
Üçüncüsü de; acaba Bediüzzaman’ın has talebeleri onun kabrinin nerede olduğunu bilmiyorlar mı? Kuşkusuz Bediüzzaman’ın has talebeleri mezarının nerede olduğunu birçok kari, neyle biliyorlardır. Abdulmecid Hoca’nın anlattıklarından yola çıkılarak mezarın yeri kesinlikle tespit edilmiştir. Her şeyden önce kabrinin, sürgün hayatının on altı yılını geçirdiği Isparta’da olma ihtimali kuvvetlidir. Zira Bediüzzaman’ın Isparta’nın Barla köyüne nefyedilmesi, Risale-i Nur külliyatının tamamına yakın kısmının, sekiz yıl boyunca orada telif edilmesi ve bilahare Üstadın sekiz yıl Isparta merkezde ikamet etmesi ve oradan Urfa’ya hareket etmesi tesadüfî değildir.
Ama milli felaket komitesinin sağ kalan bazı üyelerinin bu sırrı hala biliyor olmaları, işin resmi olan yönüdür. Sadece onlar değil, istihbarat örgütü de Bediüzzaman’ın mezarının yerini biliyor. Kötü niyetli bazı devlet yetkilileri de, hedef saptırmak için, yalan söyleyerek Bediüzzaman’ının naşının çelik bir tabutla Akdeniz’e atıldığı ifade etmişlerdi. Ama her şeye rağmen kabrinin hala meçhul olması onun ihlâs ve sadakatini gösteren bir işarettir aynı zamanda.